Türklerin örf ve adetlerinin içinde ölen birinin arkasından onu küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir şekilde konuşmak yoktur. Ne olursa olsun ölen birinin arkasından sadece iyi konuşulur.
Atasözlerimizin arasında da “İstisnalar kaideleri bozmaz” (Ayrıklar kuralları bozmaz) şeklinde bir deyim bulunmaktadır.
Bence Papadopulos bir istisna, bir ayrıktı.
Çok kısa boylu ve çirkin olduğu için yaşamı boyunca düşüncelerine ve fikirlerine hep içindeki aşağılık kompleksi hakim oldu. Bu kompleksi kamufle edebileceği tek çözümü de “Aşırı Milliyetçilik”te buldu.
Bu konudaki ilk girişimini, 1955’de İngiltere’den adaya dönüşünden itibaren EOKA’nın siyasi örgütü PEKA içinde önemli görevler üstlenmekle başlayan Papadopulos, PEKA içerisinde önce Lefkoşa sorumlusu, daha sonra da Kıbrıs Genel Sorumlusu oldu. Arkasından da EOKA’da “Cesur Gençlik” anlamına gelen ANE’nin de sorumluluğunu üstlendi.
İlk siyasi çıkışı 1959 yılında Londra Konferansında oldu. Makarios, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin oluşumunu sağlayacak “Londra ve Zürih Anlaşmaları”nın altına imzasını atmadan evvel yanındaki danışmanları ile yaptığı son istişare toplantısında, tüm üyeler imzalamasını onaylarken sadece Papadopulos imzalamasına karşı çıkmıştı. O günden sonra da lakapları arasına “Mr. No.” da katıldı.
Kod ismi “Defkalion” olan Papadopulos, 1961 yılında Türkleri imha planı olan “Akritas Planı”nın, 1973 yılında da “Iphestos Planı”nın mimarlığını yaptı. Akritas planı Türklere nereden ve nasıl saldırılacağını içerirken, Iphestos Planı, hangi bölüğün hangi Türk köyüne, BM askerlerinin hangi kıyafetini giyerek, elektriği ve suyu nereden keserek ve öldürülen Türklerin kimler tarafından hangi araçlarla nerelere gömüleceğine kadar çok daha detaylı bir şekilde hazırlanmıştı.
1963 yılı Aralık ayında Küçük Kaymaklı’da yeralan Rum saldırısında ve 6 Şubat 1964’de onlarca Kıbrıslı Türkün öldürüldüğü Arpalık baskınında Papadopulos, Nikos Sampson ile birlikte, bizzat planlayıcı ve uygulayıcı olarak yer aldı.
Papadopulos, 1964 yılında “Çalışma Bakanlığı” yaptığı dönemde, aynı zamanda Türk ve Kıbrıslı Türklerin tepkisine karşı “silahlı tedbir” alan “Organosis” adlı örgütün komutan yardımcılığını da yaptı.
Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı olan Rauf R. Denktaş’ın, 21 Aralık 1963 olaylarından sonra 1964 Ocak ayında Londra’da düzenlenen “Beşli Konferans”a katılmasına ve Kıbrıs Türkleri’nin davasını savunmasına, 1964 yılında da Türk toplumu adına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne seslenmesine kızan Papadopulos, Makarios’a yaptığı baskı ile onu “istenmeyen adam” ilan ettirdi ve Bakanlar Kurulundan ada’ya döndüğü takdirde tutuklanması kararını çıkarttırdı. Denktaş 3.5 yıllık sürgün hayatının sonunda adaya motorlu bir kayıkla girmek isterken 31 Ekim 1967 günü Çayırova civarında yakalanınca, olağan üstü bir toplantı yapan Rum Bakanlar Kurulunda Papadopulos”un söylediği “Bir köpek gibi vurun kendisini” sözü tarihe geçmiş olup halen daha kulaklardadır. Papadopulos ve Yorgacis, Denktaş’ın yargılanmadan derhal infaz edilmesini talep etmişlerdi o toplantıda.
Tarihin bir çok sürprizlerle dolu olduğu gibi, Papadopulos ve Yorgacis ilişkileri de bir müddet sonra tersine döndü. Papadopulos, Atina’da dönemin yönetici Albaylar cuntasına bir suikast planlaması yapan Yorgacis’i fırsattan istifade önce Bakanlar kurulundan attırmış, sonra da 1970 yılının Mart ayında Dikmen yolunda ortadan kaldırılmasında önemli bir rol üstlenerek Kıbrıs’ın en zengin ailelerinden birisinin kızı olan Yorgacis’in dul karısı Fotini Mihailidi ile evlenmişti. O dönem gazetelerde çıkan yazılar ve fısıltı haberleri, Papadopulos’un Fotini ile olan ilişkisini, Yorgacis’in öğrendiği ve aralarında bir kan davası başladığı şeklindeydi. Bu kan davasında kanı akmayan Papadopulos oldu. Hem Yorgacis’i ortadan kaldırdı hem de karısı ile evlendi.
Amerikan arşiv kaynaklarına göre Papadopulos, 1964 yılında Lefkoşa’daki Amerikan Büyükelçiliği’ne, “Eğer Türk gemileri 12 millik kara sularımıza girerse, bunu işgal hareketi sayacağız, iç düzenimize çeki-düzen vereceğiz. Böyle bir durumda bize 1 saat 45 dakikalık bir süre kalır. Bu süre zarfında Kıbrıslı Türkleri temizleyeceğiz. Bunu yapacak planımız ve olanaklarımız hazırdır” mesajını dönemin “Çalışma Bakanı” sıfatıyla göndermişti. Bu mesaj, Papadopulos’un Türklere karşı duyduğu nefreti çok iyi bir şekilde ortaya koymaktadır.
Nitekim, Güney Kıbrıs’taki önde gelen sendika liderlerinden ve AKEL Polit Büros üyesi olan Andreas Ziartides, Tasos Papadopulos’un Türkler hakkındaki düşünceleriyle ilgili şu sözleri sarfederek, Papadopulos’un içindeki Türk düşmanlığını çok güzel bir şekilde tarif etti. “Çok kötü bir özelliğini farkettim… onun (Papadopulos’un) Türkler’e karşı nefreti hastalık boyutundadır. O, Türklerle ilgili konularda hasta bir ırkçıdır.” (Sunday Mail, 9 Şubat 2003).
Papadopulos, öbür dünyaya, öldürülmeleri emrini verdiği yüzlerce, binlerce masum Türkün vebali ile gitmiştir. AİHM’nin taraflı yargıçları gibi olmayan Allah’ın yargıçlarının, hayatı boyunca döktüğü masum Kıbrıs’lı Türklerin kanlarından dolayı kendisini cehenneme göndereceğinden hiç şüphem yoktur.
Bence güzel Kıbrısımız, aynen Hitler gibi hastalıklı düşünceleri ile adayı mahveden ve kan gölüne çeviren bir adamdan kurtuldu. Bu nedenle de hiçbir üzüntüyü paylaşmıyorum.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın