HAYIRDIR İNŞALLAH !
HÜSEYİN MÜMTAZ
70’li yılların başında Çıldır’da “efil efil” unutulmaz iki yıl geçirmiştim..Geceleri elektrik kesilirmiş, pilli radyoda uzun dalga “TRT Erzurum” bile güneş battıktan sonra zar zor bulunurmuş ne gam!
“Gençlik başımızda duman”dı.
O zaman Sovyet sınırında olduğumuzu zannederdik.. 20 yıl geçince gördük ki tam da Gürcistan-Ermenistan sınırlarının kavşak noktasındaymışız..
Zor bir coğrafyadayız. Sınırların bile sanal olduğu bir coğrafya.. Sağlam basmaz, hayal aleminde yaşar ve şehla gözlerle rüya görürsen sınırları çizdirmen an meselesi.
Sınırları belirleyemediğin, zor sahip olduğun bir mekânda elbette sen gündemi değil, gündem seni sürükleyecek..
Ama havuçla, ama beyzbol sopasıyla..
Tarihe ve coğrafyaya yâni, mekân ve zamana saçma bir ego ve hülyalı bakışlarla değil, ayakları yere basan sağlam bir mantıkla bakmak gerek.
Artık gına geldi; Sykes-Picot, Sevr, Rice/Ralph Peters haritalarından bahsetmeyeceğim.
Ama akşam yatıp, sabah kalkıyoruz bakıyoruz ki “güney komşularınız” değişivermiş..
90’lı yıllara girerken Güneydoğu “komşumuz” Irak’tı.. Sonra uzun bir süre Amerika oldu. Şimdi “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi”..
Dördün biri..
Dün sabah da gazetelerde güneyin batısındaki diğer “komşumuz”la halen “mevcut” olduğu ileri sürülen sınırımızla ilgili bir haber ve fotoğraf vardı.
“PKK paçavrasından sonra şimdi de sınırımızda şeriat bayrağı”.. (DHA. Hadi Kurt)
İlk fotoğrafta Akçakale Gümrük Kapısı’nın karşısına daha önce asılan PYD (Dördün İkincisi) bayrağı, ikinci fotoğrafta ise El Kaide bağlantılı “Irak Şam İslam Devleti” IŞİD bayrağı..
Türkiye, Akçakale bu fotoğrafların “şimdilik” karşısında da ne kadar “dışında”?
Bir hafta önce de Namık Durukan “Amerikan işgalinden 10 yıl sonra Irak’ın Felluce kenti resmen El Kaide’nin Irak kolunun denetimine girdi. Kent merkezindeki resmi kurumlardaki Irak bayrakları indirilirken IŞİD bayrakları çekildi”ğini bildiriyordu..
Haberin devamı ; “Irak’ın Anbar Eyaleti’nde olaylar geniş alanlara yayılırken El Kaide bağlantılı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), bölgedeki Ramadi ve Felluce kentlerinin denetimini ele geçirdi. Ordu bu kentlerde kontrolü tamamen kaybederken çatışmalar kentlerin çevresinde yoğunlaşıyor. Eski Başbakan Irak Birliği Koalisyonu Başkanı İyad Allavi, Irak’ta El Kaide’ye karşı askeri güç kullanmanın pek bir işe yaramayacağını açıkladı” şeklinde idi..
Amerikan işgalinden 10 yıl sonra Irak’ın Felluce kenti resmen El Kaide’nin Irak kolunun denetimine giriyor, kent merkezindeki resmi kurumlardaki Irak bayrakları indirilirken Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) bayrakları çekiliyor, merkezi yönetime bağlı ordunun, bölgeyi bombalaması sonucu Enbar bölgesi içinde yer alan Felluce ve çevresinden yoğun göç hareketi başlıyor, IŞİD’in denetim kurduğu bölgelerde şeriat uygulamasına geçiliyordu.
Yeni oluşan durum karşısında Amerika’nın tutumunu ise Dışişleri Bakanı açıklıyordu..
10 yıl Irak sınırımızda “komşumuz” olan, komşuluk ilişkileri içinde başımıza chuwall geçiren Amerika’nın Dışişleri Bakanı John Kerry Amerika’nın Anbar ilinde Felluce ve Ramadi kentlerini ele geçiren el-Kaide militanlarına karşı savaşan Irak hükümetini desteklediğini açıklarken; bu savaşın Iraklıların kendi savaşları olduğunu vurgulayarak Amerika’nın Irak’a asker göndermeyeceğini ifade ediyordu.
Amerika ateşi tutmak için kullandığı maşaya bile elini sürmüyordu artık.
Ülkenin yarısı IŞİD’in eline geçerken IRAK Parlamentosu ülkedeki resmi kurumlarda Arapça’nın yanında Kürtçe’nin de kamusal dil olarak kullanılmasına karar veriyor.. Kurdistan TV’nin haberine göre, Irak Parlamentosu ülkede kullanılacak resmi diller ile ilgili oturum düzenledi. Kürt Milletvekillerinden Şiler Aziz, yaptığı açıklamada, Irak Parlamentosu’nun, Kürtçe’nin ikinci bir resmi dil olduğuna karar verdiğini, bundan böyle, Kürtçe’nin de Arapça gibi bütün resmi kurumlarda kullanılacağını söyledi.
Demek ki Irak’ta Türk yok, Türkmen yok..
Yok ki Türkmence resmi dil olmuyor.
Yine Namık Durukan bu defa “eski” Suriye ile ilgili şu haberi geçti;
“Rojava olarak bilinen Suriye’nin Kuzeyinde Özerk Kürt yönetimi oluşturulmasına yönelik bir süredir çalışma yapan Özerk Yönetim Yasama Meclisi, bölgeyi yönetecek ‘Toplumsal Sözleşme’yi (Anayasa) kabul etti. Sözleşmeye göre, bölge üç kantona ayrılırken Kürtçe, Arapça ve Süryanice üç resmi dil olarak kabul edildi. Kantonların ise Suriye’ye bağlı olduğu vurgulandı. PYD’nin silahlı kuvveti ise ‘silahlı ordu’ olacak
Yasama Meclisi bugün Mardin’in karşısında yer alan Suriye’nin Amude ilçesinde toplanarak ‘Yönetim Modeli’, ‘Toplumsal Sözleşme’ ve ‘Seçim Kanunu’nu görüştü. İlk toplantısını 31 Aralık tarihinde yapan Meclis, kısmi genel af çıkarmıştı. Kürt internet sitelerine yansıyan toplantıda Özerk Yönetim’in ‘Toplumsal Sözleşme’si (Anayasa) oy birliği ile kabul edildi. Yeni sözleşmede Suriye ‘demokratik bir ülke’ olarak tanımlanırken, üç kantona ayrılan Rojava’nın Suriye’nin bir parçası olduğu benimsendi. Kanton merkezleri Cizîr, Kobanê, ve Efrîn olarak belirlenen sözleşmede Kürtçe, Arapça ve Süryanice resmi dil olarak kabul edildi. Ancak bölgedeki tüm diğer dillerin öğretilmesi ve yönetim modelinde Süryanilere pozitif ayrımcılık uygulanması da karara bağlandı.
Sözleşmeye göre Mardin’in Nusaybin ilçesi karşısındaki Kamışlı, Cizîre Kantonu’nun merkezi olarak belirlendi. ‘Bu kanton Kürt, Süryani, Ermeni, Çeçen, Müslüman, Hıristiyan ve Ezidîlerin ortak yönetimidir’ denildi. Kanton yönetimleri ve merkezleri arası ilişkiler, ‘demokratik özerklik’ esaslarına göre gerçekleşeceği ve savuma gücünün ise PYD’nin silahlı ordusu YPG olacağı vurgulandı”.
72,5 çeşit milletin adı geçiyor, Süryanilere “pozitif ayrımcılık yapılacağı” kararı alınıyor ama hayret, TÜRK yine yok..Türk Suriye’de de yok..
Türkün adı geçmiyor.
Ne PYD’de, ne IŞİD’de, ne eski oryantal/ist, yeni kanka Barzani’nin Bölgesel Kürt Yönetimi’nde..
Türk yok..
Türkiye bu oluşumların neresinde?
İçinde mi, dışında mı?
Türkiye, Hakkari’den İskenderun’a kadar bu fotoğrafların/oluşumların tam karşısında, anladık da ne kadar “dışında”?
Ve bu sefer İran’ın yarı resmi Fars Haber Ajansı’ndan bir başka haber; “Beşşar Esad güçleri ile Özgür Suriye ordusu, El Kaide’ye karşı savaşmak için aralarında ateşkes yaptı. Beşşar Esad rejimine bağlı Suriye ordusuyla rejime karşı savaşan Özgür Suriye Ordusu, El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’yle mücadele edebilmek için ateşkes anlaşması yaptılar”.
Haberini üst düzey bir Suriye Ordusu yetkilisine dayandıran ajansın iddiasına göre, başkent Şam’ın önemli banliyölerinden Barze’de El Nusra karşısında zor durumda kalan muhalif Özgür Suriye Ordusu (FSA) ile Beşşar Esad rejiminin Suriye Ordusu, Ulusal Uzlaşma Komitesi ile bazı aşiret liderlerinin devreye girmesi sonucu aralarında ateşkes imzaladı.
Hüsnü Mahalli mevcut durumu; “Karkamış’tan yönetilen ÖSO saldırısı sonucu kaç kişi ölür bilmem ama sonunda IŞİD militanları ya teslim olur ya da öldürülür. Çoğu da yabancı. Sonrası belli değil. Çünkü ÖSO ve onunla birlikte hareket eden grupların IŞİD ve Nusra’dan hiç farkı yok. IŞİD kafa kesiyor, Nusra kurşuna diziyor, ÖSO ve diğerleri işkence ile öldürüyor.Suriye’de durum bu. Suriye’de bu grupların tümü bir haftadır kendi aralarında savaşıyor. ÖSO ve yandaşları Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Batılı ülkelerin talimatıyla IŞİD’e karşı kapsamlı bir saldırı sürdürüyor. Yani; Sünni İslami gruplar ‘Ben daha iyi Sünni’yim ve sizden daha radikalim’ diyen IŞİD’e karşı savaşıyor. Esad’a destek vermekle suçlanan ‘Şii’ Maliki de IŞİD’e karşı savaşıyor. Anlaşılan ABD herkese talimat vermiş: IŞİD’in işini bitirin! Bitirirler mi bilinmez ama Suriye’deki denklemler daha karışıyor.Her şey mutlaka Türkiye’ye yansıyacak” diye özetliyor..
Bu kadar laf ve örnekten sonra siz, kim hangi tarafta, kimin eli kimin cebinde anladınız mı?
En önemlisi Türkiye bu kavganın neresinde?
En azından “Çift taraflı” yer alıyor..
1).Van’da Gönderme Köyü’nde kapatılan jandarma karakolu 4 yıl süreyle eğitim verecek bir Kuran kursuna dönüştürülüyor, ilçe müftüsü her köye böyle bir kurs açmayı hedeflediklerini söylerken; 2).Aynı gün ilk kez bir parti “Kürdistan” adıyla kuruluşunu ilan edip kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığına veriyordu. Partiya Demokrata Kürdistan Turkiye (PDK-T) Kurucu Genel Başkanı Mehmet Emin Kardeş, girişimlerinin Kürt ulusal mücadelesinde bir milat olduğunu belirtip, “Kürdistan adıyla parti kurulmasını meşru bir durum olarak görüyoruz. Faaliyetlerimiz tamamen siyasi ve barışçıl olacak. Şiddeti reddediyoruz” diyordu.
“En azından” dedik, fazlasına “müktesebatımız” kâfi gelmez..
Derken..
Hiç ummadığımız yerden bir vole ve ters köşe topu geliyor;
Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle, Türkiye’deki yasa değişiklikleriyle ilgili resmi Twitter hesabından bir açıklama yaptı.
Füle, İngilizcesini de paylaştığı tweet’inde, “ilgili yasa değişiklikleri kabul edilmeden evvel AB mevzuatına uygun olmasını sağlamak amacıyla yetkililere danışılmasını” istediğini belirtti.
Yazıyı bağlamaya çalışırken…
“Suriye’nin Türkiye sınırındaki Rakka kentinde kaybettikleri toprakların büyük bir kısmını geri alan El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) diğer İslamcı örgütlere bağlı onlarca militanı öldürdüğünü” duyduk.
Reuters’a konuşan aktivistler, ölenlerden 100 kadarının El Kaide bağlantılı bir başka grup olan El Nusra Cephesi mensupları olduğunu, Ahrar el Şam örgütünden de kayıplar olduğunu söyledi. Adı açıklanmayan bir aktivist, “Çoğunluğu kafalarından vurulmuş 70 kadar ceset ele geçirildi ve Rakka’daki hastaneye gönderildi. İnfaz edilenlerin çoğu çatışmalar sırasında yaralanmıştı. El Nusra Cephesi ve Ahrar el Şam’ın ideolojik olarak IŞİD’e yakın olması durumu değiştirmedi” diye konuştu. IŞİD, önceki akşam Rakka’ya bağlı Tel Abyad kasabası ile sınır kapısını ele geçirmişti. Üç gün önce kuşattıkları Tel Abyad’da emniyet ve kaymakamlık binalarına ağır silahlarla saldıran IŞİD militanları, yoğun çatışmaların ardından sınır kapısındaki İslami Cephe’ye ait bayrağı indirmişti.
Bir “Mezopotamya” yazısı, Hatay olmazsa eksik kalır.
Çorbada Hatay’ın da tuzu olmalı..
Çiğdem Toker 6 Ocak 2014 günü yazıyor;
“Aylardan ocak. Vakit akşamüzeri. Türkiye’nin 957 ilçesinden birinde, kent merkezine gitmek için, saatli kalkacak olan bir dolmuşa biniyorsunuz. Her şehirde, onlarcasına rastlanan dolmuşlardan biri… Arkanızda, kısa saçlı sarışın bir genç kadın telefonda. Sesini kısma gereği duymadan bağıra bağıra Fransızca konuşuyor. O sıra dolmuşa binen bir adam Arapça yön soruyor. Sizse şoföre dolmuş ücretini Türkçe uzatıyorsunuz. Bitmiyor. En arka sırada da yanlarında şirin bir kız çocuğu genç bir karı koca İngilizce konuşmakta. Evet, Reyhanlı dolmuşundasınız….
Zaten zihniniz, sabah şehirde kahve içmek için gittiğiniz mekânda rastladığınız bir masayı not etmiş. Elinde defter, akıcı İngilizcesiyle orta yaşlı bir kadın, başörtülü bir kadınla sohbette. Yanından geçerken defterin üzerinde ‘religion’ (din) kelimesigözünüze çarpmış. Aynı günün akşamı dolmuşta kulaklarınız dört dil birden duyunca, duraksıyorsunuz işte. Tabii ki konuksever biri olmadığınızdan değil. Üstelik, çok kültürlülüğü gurur vesilesi olmuş bir kadim kentte olduğunuzun da idrakindesiniz. Ama iç savaşa komşu bir sınır şehrindeyseniz, o sınırda bundan sekiz ay önce bombalar patlamış, 53 kişi ölmüş, iki gün önce de mühimmat yüklü olduğu söylenen bir TIR aranamamışsa, düşüncelerinizin farklı yönlere akmasına engel olamıyorsunuz. Son iki yıldır kim bilir kaç kez duyup okuduğunuz ‘Hatay’da ajanlar cirit atıyor’ cümlesini anımsıyorsunuz”.
Ve bütün bunlar işte böyle baş döndürücü bir hızla cereyan ederken..
Gündemi yakalamak değil, hızına yetişemiyorken..
Önce taa Japonya’dan; “Türkiye’nin bölgesel veya küresel bir güç olma gibi bir hedefi yoktur. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede, gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Diğeri hırs olarak tanımlanır ki hırs her zaman tehlikelidir. Bizim böyle bir hırsımız yok” gibi şimdiye kadar olanla tamamen ters bir açı değişikliği yaklaşımı geldi.
Sonra ve hattâ hemen hemen aynı anda Dışişleri Bakanı Ahmet Dâvutoğlu Anadolu Ajansı’nda “Editör Masası”nın konuğu oldu.
Ve;
“Suriye’de muhalefet olarak gördüklerini terörle suçluyorlar, o terör tehdidini bastırmak için daha büyük bir şiddet uygulama konusunda meşruiyet kazanmış oluyorlar, bu durum da çatışmaları körüklüyor.
Suriye rejimi unsurları, PYD unsurları, El Kaide unsurları bizim için güvenlik riski oluşturan faktörlerdir.
Tüm yabancı unsurlar, Suriye’den çıkmalı.
Ne zaman Suriye’nin kuzeyinde muhalefet güçlendi, Irak Şam İslam Devleti o zaman ortaya çıktı. Perde gerisinde bunlarla rejim arasında ortaklık var.
Bunlar (radikal unsurlar Suriye’de) o kadar yanlış yöntemler uyguluyorlar ki rejimi ehven-i şer denilecek noktaya getiriyorlar” deyiverdi..
“Rüya mı görüyoruz?” diye gözlerinizi ovalayın, dirseğinizi çimdikleyin.
Dâvutoğlu; “Radikal unsurlar (yâni PYD, El Kaide, IŞİD) rejimi (yâni Esad’ı) ehven-i şer denilecek noktaya getiriyorlar” dedi.
Ne dersiniz, ESED yine ESAT mı oluverecek bir gecede?
Hayırdır inşallah? 14 Ocak 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın