Hani derler ya, “Yanında adam kesseler, dönüp de bakmıyor…”
Yardımlaşma, paylaşma, sorunlara çözüm bulma geleneği, şu 14 yıllık AKP iktidarında ne yazık ki sona erdi.
Türkiye 1980’lerden sonra kültür emperyalizminin saldırısına uğradı. Bu, bir ABD-İsrail projesiydi… Hedef ulusal değerlerimiz, ulusal kültürümüzdü.
Bu tasarıma göre gerçekler tersyüz edilecek, tarih yeniden yazılacaktı. İnsanların atalarına, geçmişine, doğrulara güveni kalmayacaktı. Kişilerin direnme, karşı koyma gücü zayıflatılacak, onların yerine yozlaşmış, kişiliksiz, neoliberal kültür, şeriatçılık ideolojisi dayatılacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere, Ermenilere zulmeden, katliam yapan bir devlet olarak tanıtılacaktı. Kurtuluş Savaşı ve onun yüce önderi Atatürk hedef tahtasına yatırılacak, aşağılanacak; yavaş yavaş, azar azar ders kitaplarından, okullardan uzaklaştırılacak, sonra da tümüyle kaldırılacaktı.
Son yıllarda hem iktidar hem de muhalefetin bir kesimi tarafından Atatürk’e ihanet çizgisinde yapılan saldırılar işte bu tasarımın sonucudur.
Bu bir yozlaştırma, çürütme, değerden düşürme operasyonudur. Tarihimize, geçmişimize, kutsal varlıklarımıza yönelen bir saldırıdır. Ulusal bilinci, devrimci geçmişi ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Ulus devlet karşısında küreselleşme, dünya vatandaşlığı, ümmet toplumu, Ortaçağ ön plana çıkarılmak isteniyor.
Planlı, programlı bir uygulamadır bu. Atatürk’ün ölümünden sonra başlatılan bu süreç, yirminci yüzyılın sonlarına doğru iyice hızlandırıldı. Günümüzde ise ortamı elverişli bulan hem şeriatçı takım, hem neoliberal sol takım saldırıya geçti.
BEYİNLER, EMPERYALİZM TARAFINDAN İŞGAL EDİLDİ… İşte milletlerin tarihinde en tehlikeli süreç budur…
Emperyalistler tarafından topraklar ve kurumlar işgal edilebilir, önemli değildir. Kurtuluş Savaşında olduğu gibi geri alınır. Ya beyinler sömürgeleştirilirse…
Emperyalizmin yoz kültür kapısı, 12 Eylül darbesi ile yani “Our Boys”larla açıldı. Kültürel yozlaştırmanın başlangıcında Evren’ler, Özal’lar vardı.
Bu dönemde, Tevfik Fikret’in deyişi ile “kanun, kanun diye, kanun tepelendi, Atatürk, Atatürk” diye, Atatürk’ün canına okundu…
Önce Tarih ve Türk Dil kurumlarını kaldırdılar. Atatürk’ün Öğretim birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasını işlemez duruma getirdiler. Laiklik ilkesini çiğneyip, din derslerini “zorunlu” yaparak, bugünkü şeriatçı uygulamalara zemin hazırladılar.
AKP dönemimde yaratılan “Korku imparatorluğu”nun temelleri daha o yıllarda atılmıştı.
Aramalarda el konulan kitaplar, silahlarla yan yana sergilenerek, kitapların silahlar kadar tehlikeli bir suç unsuru olduğu düşüncesi bilinçlere yerleştirilmek, yığınlarda “okuma korkusu” yaratılmak istendi. Giderek okumayan bir toplum oluşturuldu, sağlıklı düşünmenin yollarını tıkandı.
Analar, babalar, öğretmenler “çocuklarının başı derde girmesin” diye kitap alımını yasakladılar. Öğrencilerin kafelere, barlara, eğlence yerlerine, TV’lere yönelmesine göz yumdular.
Hani haksız da değillerdi. Çünkü 17 yaşındaki Erdal Erenlerin yaşlarının büyütülerek idam edilmeleri henüz belleklerden silinmemişti.
Bu engellemelerin yanında ABD dostu, yozlaştırma uzmanı Özal ise kitleleri politikadan uzaklaştırmak için elinden geleni ardına koymadı.
“Benim memurum işini bilir”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” gibi ipe sapa gelmez sözlerle yasadışı davranışları destekledi. Daha önemlisi Kürtlere verdiği ödünlerle, “Kürt Açılımı”nı o günlerde başlattı.
Bugünkü kuşağın büyük bir kesimi ve televizyon bağımlısı halk bu politika sonucunda oluşturuldu.
Sonraları “yağmurdan kaçalım” derken “doluya” yakalandık. Gelip, AKP iktidarına teslim olduk.
AKP, 2002’den sonra ABD ve AB ile birlikte ılımlı İslam’ı kurabilmek için, tam bağımsızlıkçı Kemalist düşünceye karşı ümmetçi ideolojiyi yaygınlaştırmaya çalıştı. Cumhuriyet hukukunun yerine şeriat hukukunu koydu.
Emperyalizm günümüzde artık “kaleyi içten fethetme” yöntemini kullanıyor. Topraklardan önce beyinleri işgal etmeye çalışıyor. Beyinleri sömürgeleştiriyor.
Asıl hedefinde ise ulus devlet var. Vatan savunması var. İnsanları küreselleşme adı altında “vatansızlaştırmak” var. Çünkü ulusal direnmeyi, karşı koymayı engellemenin, yok etmenin en kestirme yolu vatan sevgisini ortadan kaldırmaktır.
Dersim’lerle, falan filanlarla “Katliam yapıldığı” ileri sürülerek, şanlı Cumhuriyet tarihimiz ve yüce Atatürk halkın gözünde küçük düşürülmeye çalışılmaktadır.
Uzatmalı liboşlar ve şeriatçılar kolları sıvamış, tüm güçleriyle ABD’ye bağımlı, yoz bir ülke yaratmanın peşine düşmüşlerdir.
Çıkarcılık, köşe kapmaca, servet edinme onlarda vatan savunmasından, yurtseverlikten önce gelmektedir.
Daha çok para kazanma, cep doldurma uğruna TV’ler, gazeteler, bazı sanatçılar bugün kültür emperyalizminin gönüllü fedaileri konumuna girmişlerdir. Yoz, sömürgeci düşünceyi bağımsızlık düşüncesinin önüne koyarak, geçmişine, geleceğine ihanet etmektedirler. Basit çıkarlar uğruna vatanlarını satmaktadırlar.
Günümüzün değiştirilemeyecek, yalın gerçeği şudur: Dünya, ABD emperyalizminin saldırısına uğramıştır. O, topraklardan önce beyinleri işgal etmeye, sömürgeleştirmeye çalışmaktadır… Çünkü işgal edilen topraklar geri alınabilir, ama beyinler asla…
Bugünkü ortamda demokratlara, devrimcilere, aydınlara düşen en büyük görev bu saldırıya ulusal, devrimci, halkçı kültürle karşı koymaktır. Tarihimize, Kurtuluş Savaşımıza, önderlerimize sahip çıkmaktır. Tam bağımsızlık bilincini halkımıza benimsetmek, işgale, sömürüye karşı direnmelerini sağlamaktır.
ABD ve AB emperyalizmine karşı ezilen uluslar, tüm Ortadoğu, Asya, Latin Amerika ve Afrika’nın ulusal, halkçı, devrimci kültürü ile aynı safta yer aldıkları gün emperyalizmden kurtuluş başlayacaktır.
Artık devletler bağımsızlık, uluslar kurtuluş, halklar devrim istemektedir ve ne yaparlarsa yapsınlar, uygarlık, aydınlanma yürüyüşü yoluna devam edecektir…
Bir yanıt yazın