Kafka’nın Dönüşüm Hikâyesi benim için edebiyatın ne ifade ettiğinin tam anlamı ile tanımıdır. Yani insanda uyandırdığı estetik duygusu ile düşünme dürtüsünü aynı anda harekete geçiren gerçek bir sanat eseridir.
Kahramanımız, bir sabah uyandığında artık insan değildir bir böceğe dönüşmüştür, Gregor Samsa, insan iken kendi arzularını özel yaşamını bir kenara bırakmış ve yaşamını tamamen ailesinin geçimine adamıştır. Böceğe dönüştüğünde ise bütün hayatı odasında geçecektir. Aile bireyleri yani babası, annesi ve kız kardeşi onun bu dönüşümü yüzünden çalışmak, para kazanmak zorunda kalacaktır. Bir süre sonra ise Gregor Samsa’nin varlığına daha fazla katlanamayacak hiç bir işe yaramadığını düşüneceklerdir. Gregor Samsa öldüğünde ise bundan son derece memnun olacaklardır.
*
Birey olmak! İnsan olmanın anlamı içinde yaşamak, işte Kafka’nın sanatı, insan olduğu süre içerisinde ailesi için yaşayan ancak bir böcek olduğunda kendi hayatını bir nebzede olsa yaşayabilen Gregor Samsa’nın trajik hikâyesini müthiş bir ironi ile anlatıyor, yani kahramanımız bir böceğe dönüştüğünde artık bir nebze de olsa kendisi için yaşamaya başlıyor. Gelgelelim, ailesi onun tekrar eski haline döneceği umuduyla ilk zamanlarda ona acımış ve bakımını da en iyi biçimde yapmışlardır. Hatta kız kardeşi Grete, konservatuara yazılıp keman derslerini ilerletmenin Samsa’nın tekrar eski hâline dönmesi ile mümkün olabileceğini bildiğinden Samsa’nın bakımı için büyük özen göstermiştir. Ancak zaman geçip de Samsa, bu halini koruyunca aile umutsuzluğa kapılmış ve bu sefer de ondan kurtulmanın yollarını aramış ve bunu da özellikle dile getiren Grete olmuştur. Bunun sonucunda da ona kötü davranmaya bile başlamışlardır.
Hikâyenin sonunda kahramanımızın ölümü, aile içinde “Geberdi!” Diye müjdelenecek ve kız çocuğun artık olgunlaştığı ve evlenmesi gerektiği yine anne ve babanın verdiği hüküm ile belirlenecektir!
*
Gregor Samsa insan olmanın anlamını yani bir “Birey” olduğunu böcek olmadan çok önce unutmuştu, böcek olarak yaşarken odasındaki eşyalar ailesi tarafından odadan çıkarılırken, yıllardır kullandığı eşyaları için çok üzülmüş hatta annesi ve kardeşine saldırmayı bile düşünmüştü. Gregor Samsa belki bir insan iken dahi böyle bir sahiplenmeyi özellik kavramını aklına getirememişti “birey” olduğunu anlaması için belki bir böceğe dönüşmesi gerekiyordu. Hayatı boyunca hangi işte çalışacağına, kimi seveceğine, neye inanacağını ya da ne için yaşayacağına düşünecek fırsatı ve dahası bunları seçme hakkı da olmamıştı. Bir böcek olarak hayatının sonlarında bile bütün bunları aklına dahi getirememiş huzurlu bir şekilde gözlerini yummuştu.
*
Hikâye toplumun mikro hali olan küçük bir ailede geçiyor. Unutulmamalıdır ki, bir aile içinde fertler birbirlerine karşı nasıl bir tutum içinde olursa makro ölçekte toplum da aynı şekilde gelişir. İnsanlık büyük sancılar ve nice kaybolan yaşamlar sayesinde bugün birey olmanın ne olduğunu kavradı veya kavramaya çalışıyor. Birey olarak var olmak; skolâstik düşüncenin yıkılmasıyla mı? Fransız, İngiliz veya Amerikan halklarının ayaklanmasıyla mı? Hümanizm hareketiyle mi? Yoksa demokrasi veyahut temel insan haklarıyla mı hayatımıza girdi? Peki, insanlık tarihindeki bunca acı, ızdırap ve trajedinin ardından bu terimler dünyaya kendilerini kavratabildiler mi? Yoksa insanoğlu bu terimlerin kölesi olarak farklı bir noktaya mı ulaştı? Hangi işte çalışacağına, kimin ile evleneceğine, nasıl bir eğitim alacağına, kazandığı paranın ne için harcanacağına, hangi görüşü benimseyeceğini kısacası nasıl bir yaşam süreceğine karar veremeyen bir “birey” için Hümanizm, demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik kavramları ne anlatabilir ki? İnsan doğduğu ortam olan aile yapısı içinde bu kavramları yaşayamıyorsa belli bir yaştan sonra bu sözcükler kişi için ne ifade eder? Tabi ki yanlış ve eksik olanı kısacası en tehlikeli olanı ifade eder. İşte genişleyerek büyüyen suyun halkaları misali, bir ailenin tutumu bir toplumu, toplumların sorunları ise dünyayı yaşanamaz hale getirir.
Not
Kafka’nın Gustav Januoc’la konuşmalarından (1920-23) bir kesit
Hayvana geri dönülüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyor. Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam. Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar var. Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıklar ardında boğulmayı yeğliyorlar. [can yayınları,2016 İstanbul, Kafka Franz, Dönüşüm s:101 ; çev:Cemal Ahmet]
Mehmet Ali Yurttaşer
Bir yanıt yazın