ABD siyasetindeki irrasyonellik ve çılgınlık hali, sadece gözlemlerle değil, birçok siyasetçi, düşünür ve gazetecinin yorumlarıyla da destekleniyor. Washington’un dış politikasındaki paranoya ile iç siyasetteki narsistik üstünlük kompleksi, ABD’yi küresel ölçekte giderek daha istikrarsız bir güç haline getiriyor.
Sefa Yürükel
- George Orwell: “Gerçekleri Söylemek Devrimci Bir Eylemdir”
Ünlü yazar George Orwell, 1984 adlı distopyasında, devletin gerçeği nasıl manipüle ettiğini anlatırken adeta günümüz Amerikan siyasetini tarif ediyordu. ABD’de medya ve devlet kurumları arasındaki yakın ilişki, Orwell’in şu sözüyle anlam kazanıyor:
“Kitleleri kandırmak, onlara gerçeği söylemekten daha kolaydır.”
Bugün ABD halkına sunulan anlatılar, çoğu zaman gerçeklikten uzak ve propagandaya dayalıdır. Örneğin, Irak Savaşı’nın kitle imha silahları bahanesiyle başlatıldığı ortaya çıktıktan sonra bile, Amerikan medyası ve siyasetçileri hiçbir hesap vermedi.
Bu durum, ABD yönetiminin paranoyak düşünce yapısının bir sonucu olabilir. Sürekli bir düşman yaratma ve halkı korku atmosferinde tutma stratejisi, ülkenin askeri-endüstriyel kompleksine hizmet eden bir politik araç haline gelmiştir.
- Noam Chomsky: “ABD Demokrasi İhraç Etmiyor, Kaos İhraç Ediyor”
Dünyaca ünlü dilbilimci ve siyasi eleştirmen Noam Chomsky, ABD’nin küresel siyasetteki rolünü defalarca sert bir şekilde eleştirmiştir. Ona göre ABD, özgürlük ve demokrasi söylemlerinin ardına saklanarak aslında küresel kaosu körükleyen bir güç haline gelmiştir.
Chomsky, Hegemony or Survival (Hegemonya mı, Hayatta Kalma mı?) adlı kitabında şu tespitte bulunur:
“ABD’nin dış politikası, kendi ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını korumak adına, halkların iradesini hiçe sayan müdahalelere dayanır. Demokrasi götürme iddiası çoğu zaman sadece bir bahanedir.”
ABD yönetiminin narsistik dünya görüşü, kendisini bir “özgürlük peygamberi” olarak görmesine yol açmaktadır. Ancak gerçeklik bunun tam tersidir: Irak, Libya, Afganistan ve Suriye gibi ülkelerde yapılan askeri müdahaleler, geride yıkım ve istikrarsızlıktan başka bir şey bırakmamıştır.
ABD’nin kendini kusursuz, hatasız ve dünya için vazgeçilmez bir güç olarak görmesi, narsistik bir devlet psikolojisinin en belirgin göstergesidir.
- Henry Kissinger: “Amerika’nın Düşmanı Olmak Tehlikeli, Ama Dostu Olmak Ölümcüldür”
ABD dış politikasının pragmatizmi paranoyayla birleştirdiği belki de en net örneklerden biri, eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a ait şu ünlü sözdür:
“Amerika’nın düşmanı olmak tehlikeli, ama dostu olmak ölümcüldür.”
Bu söz, Washington’un güvensizlik ve paranoya içinde hareket ettiğini ve müttefiklerine dahi sadık kalmadığını gösteriyor.
• Saddam Hüseyin, bir dönem ABD tarafından desteklenmiş ancak daha sonra idam edilmiştir.
• Taliban, 1980’lerde Sovyetlere karşı desteklenmiş, fakat 2001’de “terörist düşman” ilan edilmiştir.
• Ukrayna, ABD’nin Rusya’ya karşı bir “ön cephe ülkesi” haline getirilmiş ve sonsuz bir savaşa itilmiştir.
ABD’nin müttefikleri bile, bir noktada harcanacak birer piyon olarak görülmektedir. Bu strateji, paranoyak bir güç odağının herkesi bir tehdit olarak algıladığını ve sürekli yeni düşmanlar yarattığını göstermektedir.
- Dwight D. Eisenhower: “Askerî-Endüstriyel Kompleksin Tehdidi”
ABD eski başkanlarından Dwight D. Eisenhower, 1961’de görevden ayrılmadan önce yaptığı veda konuşmasında ABD’yi yöneten gizli bir güce dikkat çekmiştir: Askerî-endüstriyel kompleks.
“Amerikan halkı, askeri-endüstriyel kompleksin artan gücüne karşı uyanık olmalıdır. Bu yapı, ulusal politikalarımızı ve hatta özgürlüklerimizi tehdit edebilir.”
Bu uyarı, günümüzde ABD’nin neden sürekli savaşlar çıkardığını açıklıyor. Washington’un paranoyak liderleri, dünyayı sürekli bir tehdit olarak algılıyor ve bu tehdit algısıyla hareket ediyor.
• 2022’de ABD, 800 milyar dolar gibi devasa bir savunma bütçesi ayırdı.
• Lockheed Martin, Raytheon, Northrop Grumman gibi şirketler, ABD hükümetine savaş lobisi yaparak politik kararları yönlendiriyor.
• ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı geliştirdiği stratejiler, paranoyanın en açık örnekleridir.
ABD’yi yönetenler, kendilerini sürekli kuşatılmış ve saldırı altında hisseden bir paranoya içindedir.
- John Perkins: “Ekonomik Tetikçiler ve ABD’nin Küresel Soygunu”
ABD’nin ekonomik politikalarının nasıl manipülatif olduğunu anlatan en çarpıcı itiraflardan biri, eski bir “ekonomik tetikçi” olan John Perkins’ten gelmiştir.
Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları adlı kitabında, ABD’nin küresel çapta nasıl bir ekonomik sömürü düzeni kurduğunu şöyle anlatır:
“ABD, gelişmekte olan ülkeleri kasıtlı olarak borç batağına sürüklüyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla, bu ülkelere devasa krediler veriliyor ve sonra bu borçları ödemek için kaynaklarını ve bağımsızlıklarını kaybetmeleri isteniyor.”
Bu durum, ABD’nin narsist bir süper güç olarak hareket ettiğini gösteriyor.
• ABD, kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde gören bir anlayışla hareket etmektedir.
• Dünya ekonomisini kontrol altına almak için ekonomik bağımlılık tuzakları kurmaktadır.
• Kendi içindeki zengin-yoksul uçurumunu bile görmezden gelecek kadar kendine aşık bir sistem yaratmıştır.
Sonuç: ABD’yi Gerçekten Paranoyak ve Narsist Deliler mi Yönetiyor?
ABD’nin siyasetini incelediğimizde, irrasyonel ve paranoyak bir yönetim anlayışının hakim olduğunu görüyoruz.
• Washington yönetimi, dünyayı sürekli bir tehdit olarak algılayan paranoyak bir zihniyete sahip.
• ABD’nin kendi mükemmelliğine inanan ve eleştirileri reddeden narsistik bir liderlik anlayışı var.
• Ekonomik ve askeri üstünlük kompleksi, onu kontrolcü ve manipülatif bir küresel aktör haline getiriyor.
Ancak bu politika, yalnızca diğer ülkeler için değil, ABD’nin kendi halkı için de yıkıcı sonuçlar doğuruyor.
ABD’nin giderek yalnızlaşması, küresel güvenin azalması ve ekonomik krizler, bu sistemin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor.
Peki, ABD bu çılgın yönetim anlayışıyla ne kadar daha devam edebilir? Paranoya ve narsisizm üzerine kurulu bir süper güç, sonunda kendi içinde çöker mi?
Cevap, Washington’un akıl sağlığını ne kadar daha koruyabileceğinde yatıyor.
Bir yanıt yazın