Araz. Güney Azerbaycan: 18. yüzyıla gelindiğinde yüzyıllardan beridir yağmacılık maksadıyla, hatta tahribat, katliâm yapmak için Kafkaslara, Azerbaycan’a inen Ruslar, bu defa İran’daki karışıktan istifade ederek 1722 yılında Derbent ve Bakü’yü işgal edecektir.
Rus bilim adamlarından Kovalevskiy, Rus hayatının çapulculuktan elde edilen ganimetlere bağlı olduğunu ve bundan dolayı da Azerbaycan’a karşı yapılan tahripkâr Rus akınının gayet tabiî olduğunu kaydetmektedir (Caferoğlu 1940: 10).
Osmanlı Devleti, Hıristiyan ülkelerin Karadeniz ve Hazar Denizi’ne inmelerini engellemek için büyük gayret sarf edecektir. Ancak 18. yüzyılın başlarına kadar adım adım ilerleyen Ruslar, 1722’de Ermenistan’ı ve 1723’te Bakü’yü ele geçirdikten sonra Osmanlı ve İran Türkleri tarafından defalarca kovulsalar da bu bölgeden el çekmeyeceklerdir.
Horasan’ın Afşar Türkmenlerinin Kırklu oymağından olan Nadir Şah Afşar’ın (Minorsky 1964: 21) iktidarı ele alması sadece İran Türklerinin değil bütün Türk Dünyasının önemli dönüm noktası olmuştur. 1727’de Afganlı istilacıları ülkeden çıkararak Türkleri, yeniden İran coğrafyasının tamamına hâkim kılan Nadir Şah,
kısa sürede Ruslara kaptırılan Gence, Bakü ve Derbend’i de geri almış, iki yıl içerisinde Gazne’yi alıp Delhi’ye ulaşmıştır. Başkenti de İsfahan’dan Meşhed’e taşımıştır. Bir İngiliz kaptanın Müslüman olmasını ve kendi tebaasına katılmasını sağladıktan sonra onun denetiminde güçlü bir donanma oluşturmuş ve Hazar Denizi’nde Ruslara karşı büyük bir güç oluşturmuştur (Ahmet Cevdet Paşa 2008:172).
Nadir Şah’ın kendi el yazısı ile Türkçe yazıp, gerek İstanbul’a, I. Mahmud’a (1730-1754) gönderdiği mektuplarında Osmanlılarla aynı soydan, aynı aileden geldiklerini, her ikisinin de Türkmen olduklarını yazması, gerekse oğullarına Cengiz, Oktay, Timur, ve Yıldız gibi tarihî adlar vermiş olması onun yüksek bir Türklük şuuruna sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca Şiî-Sünnî ihtilafını ortadan kaldırmaya, dolayısıyla iki Türk kesimi arasındaki bu sıkıntıyı gidermeye çalışarak ileride Türk birliğinin sağlanmasını kolaylaştıracak bir zemin yaratmaya çalışması da bu cümledendir (Sümer 1999: 176; Hammer 1992: VII/437).
Son Türk cihan imparatoru Nadir Şah’ın Türk ve Müslümanlar adına en saygı değer faaliyeti mezhep ihtilaflarını ortadan kaldırmak için yaptığı mücadeledir.
Yegâne Türk hakanıdır ki Türk ve Müslüman âlemi için devamlı sıkıntı unsuru oluşturan Şiâ-Sünnî uyuşmazlığını ortadan kaldırmak için büyük çalışma yapmıştır. Nadir Şah’ın, dâhiyane düşüncelerinden biri de Kafkaslar ve Orta Doğu konusunda Osmanlı Devleti’ne sunduğu tekliftir. Nadir Şah, Azerbaycan ile
Irak’tan, birincisinin Osmanlı Devleti’ne, ikincisinin de kendilerine bırakılmasını istemiştir. Bununla iki Müslüman devlet arasında kan dökülmesi önlenmiş olacaktır (Minorsky 1964: IX/28).
Ne yazık ki Nadir Şah’ın bu gayretleri sonuçsuz kalacaktır. Rus Çarı Pyotr Velikiy Alekyeseviç’in (1672-1725) “Rusya’nın nüfuzunu Asya’da yaymak için Sünnî-Şiî ihtilafları en iyi vasıtadır… Hem Türkiye’nin hem de İran’ın din adamlarını elde etmek ve onlar vasıtasıyla Sünnî-Şiî ihtilaflarını kızıştırmak lâzımdır…” sözlerini emir telâkki eden, gerçek bilginin cahili bazı “Kur’an İslâm’ından uzak, işbirlikçi, hatta sözde mühtedî Sünnî ulema” ile “Kur’an İslâm’ından uzak işbirlikçi, sözde mühtedî Şîa müçtehitleri” bu büyük düşüncelerin gerçekleşmesine fırsat vermeyeceklerdir.
Şiî-Sünnî ihtilafını ortadan kaldırarak Anadolu ve İran birliğini, dolayısıyla Türk birliğini kurmaya çalışan Nadir Şah Afşar’ın 21 Haziran 1747 günü Kaçar ve Afşar reisleri tarafından bir saray darbesi sonucu öldürülmesi ile imparatorluk karışıklık ve anarşi içine düşmüştür. Nadir Şah’la başa çıkamayan Ruslar onun
öldürülmesi ile rahat bir nefes alır. Ülke hanlıklara bölünür.
Birbirlerine düşen Türk hanlıkları Rus yayılmacılığını önlemeye zaman ayıramazlar. Bunu fırsat bilen Rus İmparatoriçesi Katerina, Hazar Denizi’ndeki İran Türk donanmasını ortadan kaldırır
ve yeni savaş gemileri ile Rus donanmasını güçlendirir (Ahmet Cevdet Paşa 2008:172). Kafkasya ve İran Türklüğü Guba, Derbend, Şamahı, Bakü, Karabağ, Gence, Kazak, Revan, Nahçıvan, Seki, Karadağ, Erdebil, Tebriz, Urmiye, Marağa, Şemşeddin, Maku gibi onlarca hanlığa bölünür. (Swietochowski 1988: 20)
Bu kargaşa döneminde Bağdat ve Erzurum valileri İstanbul’a mektup göndererek, bir serasker tayin edilecek olursa İran’ın süratle ele geçirileceğini yazarlar. Ancak Sultan Mahmut, Nadir Şah ile akdettiği anlaşmaya sadık kalır (Uzunçarşılı 1978: IV-I/311). Hatta Tebriz valisi Rıza Han, Osmanlı Hükümetine müracaat ederek, Azerbaycan’da müstakil bir saltanat tesisi için, bir şehzade ister, fakat İstanbul bu fırsattan istifade etmez. Neticede Azerbaycan işlerine Ruslar karışmağa başlar. Yarım asır birbiriyle çatışan Azerbaycan hanlıkları birer birer Rus hâkimiyetine girmek mecburiyetinde kalır (Togan 1979: II/115).
[13:08, 24.12.2024] Araz. Güney Azerbaycan:
Prof. Ali. Kafkasyalı ”İRAN TÜRKLERİ” Kitabından alınmıştır. / TURKİSHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın