Trump ile Neler Değişebilir?
ABD’de bir başkanın değişimiyle küresel politikalarda deprem beklentileri, muhtemelen bugünkü kadar yüksek olmamıştı. Bu kadar yüksek beklentide, önemli ölçüde Trump’ın kendi söylemleri yanında sosyal medyanın gücü de etkilidir. Elon Musk’ın Trump yanında olmasının katkısı da yüksektir. Buna karşın yüksek beklentilerin yol açacağı hayal kırıklıklarıyla va’dedilenlerin kısmen dahi uygulanmasının önemli sonuçları olacaktır. Küresel ekonomide depremler, kutuplaşma derecesi yükselen ABD’nin iç politik dengelerinde çatırdamalar, BM ve NATO sisteminde krizler…
Beyaz Saray’da kim olursa olsun ABD politikalardaki muhtemel değişiklikler, etkin kurumların kontrolünde gerçekleşir. Bu kurumların ve lobilerin aksine politikaların uygulanma ve başarı derecesi son derece düşüktür. Trump’ın partisinin, kongrenin her iki kanadında da çoğunluğu sağlamış olması, Beyaz Saray’ın her istediğini yapabileceği anlamına gelmemelidir. Çoğu demokratik ülkelerde olduğu gibi ABD’de de parti grubu üzerinden aynı partiden başkan/lider baskısı bulunmamaktadır. Gerçek demokrasilerde parti grup toplantıları, liderin konuşmasıyla başlayıp bittiği, hasbelbeşer saçmalamaları dahil her cümlesinin nice ak saçlılar tarafından çılgınca alkışlandığı müsamere salonları değildir. Çünkü grup üyeleri, seçmenine hesap vereceğini düşünmekte, kendisini seçenlere tercüman olabildiği oranda tekrar seçilme ihtimali olduğunu bilmekte, gerekli gördüğünde parti yönetimini eleştirebilmektedir. Söylendiği gibi dünyada kadına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk ülke olmamızın gerçekte sonucu bulunmamaktadır. Çünkü Tek parti döneminde tek seçici vardı, kimin nereden listede yer alacağını kendileri dahi bilmemekteydiler. Bugün ise 8 civarında gerçek seçmen bulunmakta. Dolayısıyla milletvekillerinin, liderin gözüne girebildiği, karşısında alkışlayabildiği kadar tekrar seçilebilir yerden aday olma şansı bulunmaktadır. ABD’de kongre üyelerinin seçimi ile ilgili demokratik yöntemler, yasal düzenlemeler bulunmakla birlikte, genellikle ekonomi ve medyaya sahip lobilerin dediği olmaktadır.
Seçilen başkanla kongredeki çoğunluğun aynı partiden olmasının elbette bir dereceye kadar etkisi olacaktır. Ancak meclis üyeleri hangi partiden olursa olsun bir Siyonist liderin dediği gibi “kendileriyle ilgili bir konuda iki saat içinde yemek peçetesi üzerinden” gerekli imzayı toplama güçleri vardır. Orta Doğu, Rusya-Ukrayna, Çin ile ilişkiler gibi temel konularda muhtemel değişiklikler güçlü lobilerin de uygun gördüğü çerçevede mümkündür. Aksi takdirde Trump’ın aldığı kararlar havada kalacaktır. Önceki başkanlık döneminde Orta Doğu’dan asker çekme başarısızlığı üzerine “ne yapayım, savaş lordları kan istiyor!” mazeretiyle köşesine çekilmişti.
Siyonist lobi açısından Hamas-İsrail ateşkes anlaşması, İsrail’in askeri, ekonomik, siyasi başarısızlıklar zincirinin sonucudur. Trump’ın, Beyaz Saray’a gelmeden bu anlaşmadan pay çıkarması, kendi kişiliğinin doğal sonucu olduğu gibi Siyonist lobi için de teselli sığınağı demektir. Her ne kadar atşekesin kalıcı olduğuna kimse inanmıyor sa da bu anlaşmanın bariz vasfı, Hamas’ın İsrail’in de tanıdığı güçlü bir aktör haline gelmesi ki anlamı geniş ve derindir. Bununla beraber ateşkes anlaşmasıyla ilgili ayrıntılar yerine bir kısım medyada ısrarla bu sonuçta Türkiye’nin katkı destanlarından geçilememesi, gazetecilik açısından olduğu gibi başarı kırıntısına hasretlik bakımından da tuhaf ve anormaldir.
Rusya-Ukrayna Savaşı, başından beri Atlantik-Avrupa, dar anlamıyla İngilere-Almanya kapışmasının ürünüdür. Netice itibariyle hedef gerçekleşmiş, Almanya’nın dev yatırımı kuzey hattı hurdaya dönmüştür. Enerji krizi sonucu Alman sanayii ve ekonomisindeki tahribat artarak sürmektedir. Domino etkisiyle AB ülkelerindeki siyasi istikrarsızlık halen sürmektedir. Bu hedef ve sonuçlar açısından Trump veya Biden yönetimleri açısından fark yoktur. Önceki başkanlık döneminde de Trump, Rusya’dan doğalgaz aldığı için hemen her karşılaşmasında Merkel’i adeta tokatlamıştı. Netice itibariyle Almanya-Rusya iş birliği imkanları yok olmuş, AB’nin ABD’ye kafa tutma kapasitesi sıfırlanmıştır. Hangi partiden olursa olsun Beyaz Saray’daki başkanın, sadece Avrupa karşısında değil Çin istilasına karşı da ayakları üzerinde duran bir Rusya’ya ihtiyacı olacaktır. Ukrayna’ya yardım vanaları kısılınca Rusya’nın istediği şartlarda barış sağlanacak demektir. Ukrayna’ya milyar dolarlar aktarılırken ABD itfaiye sisteminin çürümüşlüğü, bundan sonraki yardımları kesmek için Trump’ın elini güçlendirmektedir.
Ateşkes masasında Ukrayna’nın ututmak zorunda kalacağı Kırım, muhtemelen geniş özerklikle Rusya-Ukrayna arasında kalacak statüdeki Dombas şehirleri, esirlerin takası gibi maddeler yer alacaktır. Fakat iki ülke arasında gerçek barış, iki Kore arasında olduğu gibi belki hiçbir zaman kurulamayacaktır ki bu durum ABD için son derece kullanışlı olacaktır. Çatışmaların durması için şartlar, sadece Ukrayna açısından değil Rusya tarafından da olgunlaşmış olup Beyaz Saray dışında ABD kurumlarının da arzuladığı ortam gerçekleşmiştir. Belirtmek gerekir ki Biden’ın giderayak Ukrayna’daki füzelerini kullanma izni verirken buradaki diplomatik görevlilerini geri çekmesi, Rusya’ya saldır davetiyesidir ki Ukrayna’nın teslimiyet zeminini takviyeden başka sonucu olmamıştır. Bu şartlar altındaki ateşkes, her ne kadar Trump’ın zafer hanesine artı olarak girse de aynı zamanda ABD müesses nizamının mutabık kaldığı bir aşamadır.
Türkiye ile ilişkilere gelince, önceki başkanlıkta Trump’ın yaptıklarına bakmak yeterlidir. F-35’lerin satışını engellemesi, yaptırım paketini genişleterek uygulaması dahil Türkiye aleyhtarı politikalar önemli ölçüde Trump başkanlığı döneminde tırmanarak sürmüştü. Onun yerine F-16 verilmesi konusunda Biden yönetiminin olumlu tavrına karşın bugüne kadar Kongre’deki engeller Trump döneminde de yaşanacaktır. Bundan sonra Trump’ın talimatıyla bu engellerin aşılması zordur. Üstelik karşımızda Suriye’nin doğusunda Teröristan kurma kararlığında olan ABD müesses nizamı var ki Trump’ın bu hususta farklı bir politikası beklenmemektedir. Gazze’de bir şekilde ateşkese mecbur kalan İsrail yönetimi ile küresel Siyonist lobinin de Teröristan konusunda geri adım atma ihtimali zayıftır. Bütün bunlarla beraber müesses nizam, hiçbir zaman Türkiye ile ipleri koparmak istemeyecek, yeri geldiğinde geri adım atacak veya Türkiye’nin taleplerini karşılamayı uygun bulacaktır. Bu da Trump açısında Türk dostu olarak pazarlanacaktır.
Beyaz Saray’da hangi partiden kim oturursa otursun Pentagon, CIA, Kongre gibi temel kurumlara karşı politikaların uygulama alanı son derece kısıtlıdır. Bu kurumları yönlendiren ekonomik ve medyatik gücü elinde bulunduran Siyonist lobinin, doğrudan Beyaz Saray’ı kontrol edemediği takdirde diğer araçları kullanma alışkanlığı oldukça güçlüdür. Bununla beraber mesela Hamas karşısında 15 aylık katliam ve soykırıma rağmen hedefine ulaşamadan bir bakıma geri adım anlamına gelen ateşkes dikkate alındığında Siyonistlerin de her istediğini yapamadığı açıktır. Bu gibi gerçekler dikkate alındığında kibar adıyla küreselçilerin de ABD politikalarındaki etkisi sınırsız değildir.
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın