BİR DİKTATÖRLÜK HİKAYESİ…

BENZEMEZ KİMSE SANA... - gold 513062 640

BENZEMEZ KİMSE SANA

ABD, İngiltere gibi egemen güçlerin ihtiyaç duyduğu tipteki otoriter liderler birçok ülkede boy göstermeye başladılar…

Her öne çıkan faşist-sağcı diktatör kendinden öncekinin ya da benzeri diktatörlerin izinden gitmeye çalışıyor…

Ve özellikle ABD başkanlarının ve istihbaratının maddi siyasi desteğiyle bu diktatörler ülkelerinin başında en az 25-30 yıl kalıyorlar…

Şimdi size isim ve ülke adı vermeden bir örnek vereceğim…

***

21 yıl “iktidarda “kalacak olan Milliyetçi olarak bilinen bir partinin lideri ülkeyi baştan sona yollarla donatma, ekonomik kalkınma, yoksullukla, yolsuzluklarla mücadele gibi vaatleri ile çok az bir oy farkıyla seçimleri kazanarak devlet başkanı olur…

Seçimlerin hemen ardından büyük altyapı projelerine girişerek halkın sempatisini kazanır…

Dış borç desteğiyle proje üstüne proje üretilir, duble yollar, köprüler vs inşa edilir.

Başkanlığının ilk yıllarında ulusal borç 2 milyon dolardan 30 milyon dolara yükselir ama ülke ekonomisi de 10 yılda % 6-7 büyür…

Beş yıl sonra yapılan seçimlerde de görkemli seçim kampanyaları düzenleyerek ve her türlü kirli yöntemleri kullanarak yeniden seçilir…

Böylece ülkesinde ilk kez üst üste seçilen devlet başkanı olur…

***

Ülkenin ekonomisinde görece bir büyüme sağlanır, ancak borca dayalı büyümeyle birlikte yükselen enflasyon, hayat pahalılığı, artan yoksullaşma, yolsuzluk rüşvet ilişkileri toplumda etkisini göstermeye başlar, sosyal huzursuzluk yaratır…

Seçim kampanyaları için yüklü miktardaki harcamalar, yolsuzluk rüşvet iddiaları halkın tepkisini çekmeye başlar…

Özellikle öğrenci gençliğin katılımıyla gerçekleşen yürüyüşler ve protestolarla çalkalanır ülke…

Tam da bu sırada başkanın “Allah’ın bir lütfu” olarak göreceği birçok terör ve “darbe kalkışması” gibi olaylar gerçekleşir…

Birçok önemli ve kalabalık yerler “bombalanır” yüzlerce kişi hayatını kaybeder…

***

Ve işlerine yarayacak, ekmeklerine yağ sürecek, özellikle dış basın ve satılık medya meydana gelen ve hukuken aleyhlerine kullanılacak olan tüm olayların sorumlusu olarak önce bir terör örgütü sonra da bir başka muhalif partiyi işaret ederler…

Birçok baskınlar yapılır ve çok sayıda muhalif partililer aynı gerekçelerle tutuklanır. Hemen akabinde de malum lider sıkıyönetim ilan eder…

Böylelikle 14 yıl boyunca ülkeyi “tek adam” rejimiyle yöneteceği günler başlamış olur.

Birçok olağanüstü yetkinin elinde toplandığı şahıs “sıkıyönetim” sürecinde “anayasayı rafa kaldırır ve sıkıyönetim kurallarını öne sürerek yüzlerce muhalifi hapse tıkar ve birçoğunun da faili meçhul sayılacak şekilde ölümüne neden olur…

***

Dört yıl sonra bir plebisit sonucunda %90 oy oranıyla kabul edilen yeni anayasa ile yetkileri iyice artırılır…

Medyayı tekeline alır, basını ve muhalif sesleri kısmak için tüm araçları kullanır. Parlamentoyu ve seçimleri feshetmez ama bu kurumları büyük oranda işlevsizleştiren mekanizmalarla ve ABD emperyalizminin desteğiyle diktatörlüğünü sürdürür.

Bu süre içerisinde yayınladığı birçok kararnameyle yetkilerini sınırsız hale getirirken öte yandan sıkıyönetime karşı silahlı muhalefet güçleri de giderek artıyordu.

Bir süre sonra sıkıyönetim kaldırıldıysa da anılan seçilmiş “başkan”  diktatörlüğünü sürdürmeye devam eder…

***

Uygulanan baskı rejimi, yüksek enflasyon ve işsizlik karşısında oluşan tepkiler sonucunda muhalefet gittikçe güç kazanıyordu. Başkan yükselen hareketliliği azaltmak için üç yıl sonra erken seçime gitti…

Seçimlere hile karıştırdığı ortaya çıktı…

Nihayetinde halk seçim sonuçlarına inanmadı, anılan şahsa tepkiler artmaya başladı…

İsyan çıktı…

“Halkın Gücü Devrimi” olarak adlandırılan, baskı rejimine ve seçim hilelerine karşı 1986 Şubatında doruğa çıkan protesto gösterileri sonucunda ve ABD’nin de desteğini çekmesi üzerine ailesiyle birlikte ülkeyi terk etmek zorunda kaldı…

İki yıl sonra da Hawaii’ de öldü, kemikleri, muhalefetin itirazlarına ve Yüksek Mahkemenin ret kararına rağmen 2016’da başkanlık koltuğuna oturan şahsın özel çabalarıyla 2016’nın sonunda gizli bir törenle Kahramanlar Mezarlığına taşındı.

Ondan geriye, on binlerce insanın çektiği büyük acıların yanı sıra ailesi ve yakın çevresi için yaptığı iltimaslar, büyük yolsuzluklar kaldı…

***

21 yıllık iktidarının önemli isimlerinden biri de eşi oldu. Eski güzellik kraliçesi olan karısı,  onun “başkanlığı”-diktatörlüğü sırasında başkent valiliği, Aile ve Çevre -Şehircilik Bakanlıklarında etkin rol aldı.

Üç çocuğa ve geniş bir sülaleye sahip olan karı-koca, iktidarları süresince devletin en yağlı kapılarına akrabalarını atayarak büyük bir yolsuzluk ve talan ekonomisi yürüttüler.

Halk işsizlik, yoksulluk ve sefalet içerisinde debelenirken başkan ve ailesi, zenginliklerine zenginlik katıp, gösteriş ve şatafatı elden bırakmıyorlardı…

Mücevher, pahalı tablo, antika eşya düşkünlüğüyle tanınan karısının üç bin çiftten oluşan bir ayakkabı koleksiyonu vardı…

Başkanlık sarayında oturduğu sırada “yoksul bir ailenin kızı olarak dünyaya geldiği” yazılıp çizilen hanımefendinin:

Birbirinden pahalı ayakkabıları, çantaları, binlerce dolarlık kol saatleri ve gözlük koleksiyonları tüm dünya ülkelerinin dikkatini çekiyordu…

***

Başkan ve ailesi ülkeden kaçıp gittiklerinde 24 çanta külçe altın, hatırı sayılır miktarda elmas ve parayı da beraberlerinde götürürler.

İsviçre ve Amerika bankalarında milyar dolarlık hesapları bulundu. Toplam servetlerinin ise 1986 yılı itibariyle en az 10 milyar dolar olduğu hesaplandı…

O güne kadar servetlerinin ve harcamalarının devletin tüm kurum ve kurumlarınca denetlenmesine ve araştırılmasına yasak getirmişlerdi…

Ülkesinin halkı ağır sefalet koşullarında yaşarken Başkan ve ailesi devlet kaynaklarını yağmalayarak lüks ve ihtişam içerisinde yaşadılar…

***

Bu durum yalnızca o şahsın diktatörlüğüne has değildir şüphesiz. Gelin şimdi benzer bir hikâyeye bakmak için Peru’ya uzanalım…

***

Bir Latin Amerika ülkesi olan Peru’da 1990 seçimlerinde Alberto Fujimori, oyların çoğunluğunu alarak iktidara yerleşti.

İzlediği ekonomik saldırı programıyla ülkeyi hızla kalkındırmakla övünen Fujimori sermayeyi memnun ederken emekçi kitleleri daha da yoksul hale getirdi.

Yetmedi, parlamentonun ve yargının Peru’nun kalkınmasını yavaşlattığını söyledi, bir referandumla yetkilerinin arttırılmasını istedi.

Buna karşı başarısız bir darbe girişimi gerçekleşti, hemen ardından OHAL ilan edildi. Zaten var olan baskılar ve hak ihlalleri giderek arttı, otoriter bir rejim adım adım kurumsallaştı.

Anayasa ve Meclis Fujimori’nin istediği şekilde dizayn edildi.

Medya kontrol altına alındı, muhaliflerin sesi kısılmaya çalışıldı. Fujimori 1999 seçimlerinde üçüncü kez aday oldu, seçimleri hile hurdayla kıl payı kazandı.

Azgın neoliberal saldırıların, devlet baskısının, ağır insan hakkı ihlallerinin üstüne seçim hileleri de eklenince kaçınılmaz olarak Perulu emekçiler isyan etti.

Kitlelerin bu isyan dalgasından korkan Fujimori ülkeden kaçıp gitti. Böylece bir devrik liderin ardından daha büyük yolsuzluk perdesi aralanmış oldu.

2000 yılında yargılanan Fujimori’nin 200 milyon dolarlık yolsuzluk yaptığı tespit edildi…

***

Yazılacak çok şey, benzetilecek çok kişi ve olay var ama kısa kesiyorum; bu tür diktatörler iktidarları boyunca ülkeyi tabiri caizse babalarının çiftliği gibi yönetiyorlar…

Günümüzde dünyanın birçok köşesinde pıtrak gibi çoğalan otoriter liderler, dünün diktatörlerinden eksik kalmayarak servetlerine servet katıyorlar…

***

Bugün aynı yoldan yürüyen “bazı ülkelerdeki”  iktidarların da yolsuzluk defteri oldukça kabarık…

Üstelik aileleri ve yakın çevreleriyle köşeyi dönenler özellikle emeklilerin, yoksul işçi ve emekçilerin akıllarıyla alay edercesine mağdur edebiyatı yapmaktan geri durmuyorlar.

Halkı tasarruf etmeye davet ederken, lüks ve şatafat (saltanat) içinde yaşayarak “itibardan tasarruf etmemeye” devam ediyorlar…

Ben yazarken çok sevdiğim bir ülkedeki “benzerlikten” dolayı acı acı gülümsedim…

***

Siz uzun olmasına rağmen lütfedip bu yazıyı okurken bakın bakalım bir benzerlik var mı, bir yerden gözünüz ısırıyor mu?

Son söz CHP liderleri ve belediye başkanlarıyla ilgili yürütülen “düşman hukukunun” müsebbiplerine; “Onuruyla dövüşenler ölenlerin (!) yasını tutmazlar…”

Erdoğan ÖZGENÇ

İstanbul 14.01.2025 03.43

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir