Arslan BULUT
Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesiyle sonuçlanan olaylar zinciri, 1997 yılında Attilâ İlhan ile yaptığım sohbeti aklıma getirdi. Sohbetin Türk-Rus ilişkileriyle ilgili bölümü, bugün için de önemli dersler içeriyor:
BULUT: Diyorum ki, geçmişte bir kamplaşma, cepheleşme, hatta kan davası oluşmuş. Bilhassa benim yaşımdaki insanlar, bunu ağır şekilde yaşamış. Ben de yaşamışım. Yıllardan beri bu süreçte meydana gelen önyargıların aşılması için çaba sarf ediyorum ama görüyorum ki, insanların kendi önyargılarını aşmaları çok zor. İki tarafta, diyaloğa bile karşı insanlar var…
İLHAN: Aşılmasını istemeyen kim? Şimdi ona bakalım. Bu iş Türkiye’de tavsadı 12 Eylül’den sonra. Herkesi dağıttılar, hapsettiler, perişan ettiler. Peki Türkiye’de yeni bir kutuplaşma, zıtlaşma çıkmadı mı? Laik-antilaik! E demek ki, birileri Türkiye’de zıtlaşma istiyor iki gözüm kardeşim… Birini bitiriyorsun, ötekini çıkarıyor sana! Neden? Global olarak bakılınca görülüyor. Sisteme Amerika Birleşik Devletleri tek başına hâkim olmuş durumdadır. Dünyada rakip istemiyorlar. Peki bunlara rakip kim olur? Bunlara rakip büyük devletler olur. O halde devlet istemiyorlar, büyük devlet istemiyorlar. Birinci uygulama Rusya. Rus’u dağıttılar. İkinci uygulama Yugoslavya. Yugoslavya dağıtılmıştır. Üçüncü uygulama Türkiye! Bunu artık gazetelerinde açıklıyorlar…
BULUT: Türkiye’yi de dağıtmaya çalışıyorlar…
İLHAN: Niye? Daha geçen gün, Zbigniev Brzezinski diye Amerikalıların bir adamı var. Bu adamın bir ifadesi var, “Dünyanın merkezi Avrasya’dır. Çünkü dünyanın bütün petrolleri ordadır. Bu petrolleri ABD kontrol etmelidir.” diyor. Bu petrolleri kontrol etmenin yolu da oralarda millî güç olmamasıdır. Millî güç oldu mu kontrol edilemez. Peki, oradaki millî güçler kimdir? Türkiye ile Rusya’dır. Ne yapıp yapıp bu ikisini çatıştırması lâzım. Bu, ilk defa, Lord Palmerston tarafından ortaya atılmıştır. 19. asır öncesinde sanıyorum. Lord Palmerston bir bakıyor ki İngiltere, hatta Avrupa ciddi şekilde tehdit edilmektedir; bu tehdit Türkler ve Ruslardan gelmektedir. Bunları kesinlikle Avrupalı saymıyorlar ve hatta ikisini büyük ölçüde birbirine karışmış sayıyorlar ki, bu da gerçeği yansıtıyor. Rusların içinde çok Türk vardır, Türk orijinli insan çoktur. Şimdi bunun çaresini nasıl buluyorlar? İkisini birbirine kırdırmakla! İkisini birbirine kırdırırlarsa, Avrupa rahat eder…
BULUT: Yani biz aslında, bu tür diyaloglarla, büyük güçlerin çıkarlarına mı dokunmuş oluyoruz, önyargıları kırmak ve bir diyalog süreci başlatmak isterken?
İLHAN: Tabii… Tabii… Çünkü olay şu: Rusya, Avrupa’yı tehdit etmeye başlayınca, diyorlar ki, “Bizi bırakın Türklerin topraklarını alın.” Bize de diyorlar ki, “Rusya’nın gözü senin topraklarında…” Artık biz kedi-köpek gibi Ruslarla savaşıyoruz. Bunu anlayan iki kişi var; Lenin ile Mustafa Kemal Paşa… “Bu fırsatı vermeyelim” diye bu düşmanlığı kestirip atıyorlar ve Türkiye de Rusya da bir tek onların döneminde rahat nefes alabiliyor. Çünkü Batı giremiyor. Batı dışardadır.
BULUT: Şimdi yeniden aynı politikalar mı gündemde?
İLHAN: Bunu Graham Fuller geldi, söyledi 1990’da… Bunlar dediler ki, “Türkler’in Mustafa Kemal Paşa’ya düşkünlüğü çok iyi değildir. Bundan vazgeçmeleri iyi olur.” Onun için Türkiye’de dini ele aldılar… Graham Fuller geldi, gizlisi saklısı olmadan bunları söyledi…
***
ABD ve Rusya’nın, Suriye üzerinde uçaklarının çatışmaması için mutabakat imzalaması ama Türkiye’nin kendi sınırında Rus uçağını düşürmek zorunda kalması, iki ülkenin millî güçleri dışında bir plânlamanın eseri gibi görünmüyor mu?
Bir yanıt yazın