Son gelen bilgilerden, ABD Devlet Başkanı olarak seçilen Trump’ın, uluslararası alanda hükümete atadığı kişilerin siyasi kimlikleri ve geçmişteki uygulamalarından hafızalarda kalanlardanda görülüyorki, ABD’nin emperyalist ihtiraslarında bir değişiklik olmayacağını açıkça gösteriyor.
ABD’de bugünlerde önerilen yeni Trump kabinesi bize yine gösteriyor ki, daha önce de belirtildiğinin aksine, savaşı önlemekten ziyade, tehdit ve politikalarını diğer ülkelere zorla kabul ettirme yönünde bir duruş sergileyecek.
Bu durum, bir önceki Biden dönemine kıyasla ABD kaynaklı olarak dünyada daha tehlikeli bir sürecin yaşanacağına ve ABD açısından uluslararası alanda büyük bir politika değişikliği beklenmediğine işaret ediyor.
Senatoya önerilen Trump Hükümeti Kabinesindeki isimlere baktığımızda; siyasi, güvenlik ve ekonomik açılardan Türkiye, İran, Rusya ve Çin karşıtı bir kabine görüyoruz. Ayrıca bu kabinenin; PKK’ya Suriye ve Irak’ta “Kürt devleti” kurdurma, Filistin’i haritadan silme hayalleri olan, Suriye, Irak, İran, Türkiye, Kıbrıs ve Lübnan’ı da bölmeyi hedefleyen, Kıbrıs’taki Türkleri adadan sürüp Türklerin konumlarını zayıflatmayı amaçlayan bir kadro olduğu görülmektedir.
Ayrıca ABD’den gelen peyder pey bilgilere göre önerilen kabine üyelerinden de anlaşıldığı üzere, Trump ve kabinesi, aldığı oy gücü ile, senato ve temsilciler meclisindeki gücüne dayanarak, geçmiş dönemdeki neoconlardan bile daha radikal kararlar alarak, bunları en yüksek derecede uygulamaya çalışacak bir yapıda görünmektedir.
Trump’ın öncelikli konuları arasında çatışma bölgeleri olarak, Tayvan, Ukrayna ve Ortadoğu olduğu açıktır. Kabinedeki isimlerin siyasi tercihleri incelendiğinde, emperyal güç gösterisi için, Çin, Rusya, İran ve Türkiye’nin hedef tahtasına alınacağı da ortadadır.
Yeni Trump politikasında ve kabinenin oluşumundan da görüldüğü gibi, kabine politikasında Afrika, Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika ülkelerinin suikast, darbe, baskı ve tehditle dönüştürülmeye çalışılacağıda öne çıkmaktadır.
Önümüzdeki dönemde, bu yüzdenden de belliki daha önceki açıklamalarını unutan ve bir hoyrat Trump göreceğiz.
Geçmişte, ABD askerlerini geri çeken veya ABD’nin kendi sebep olduğu savaşları durdurma söylemi geliştiren bir Trump yerine; dünyada, ekonomik, güvenlik, askeri, siyasi ve diplomatik savaşları kışkırtan bir ABD ve Trump’la karşı karşıya olduğumuz şimdiden bellidir.
Peki, ABD bu planlarını ve ihtiraslarını istediği gibi gerçekleştirebilir mi?
Tabiki hayır, elbette hayır!
Çünkü bu dünya Trump ( ABD gibilere) gibilere, babalarının mirası değildir. Onların karşısında yeni büyüklü küçüklü güçler alana çıkmıştır. Ve bu dünyanın ABD ve İsrail’e ait olmadığını gösterecek kadar büyük bir cephe oluşmuştur ve bu oluşum ABD politikalarına set çekecekte bir güçtedir.
Çünkü bu dünya, milyarlarca insanın yaşadığı; dünya ve bölge ölçeğinde farklı boyutlarda güçlü ve etkili devletlerin bulunduğu; ABD’nin hatalarından dolayı karşısına çıkacak ve bedel ödetecek Küresel Güney ve yeni uluslararası ilişkiler dinamiklerinin oluştuğu bir dünyadır artık.
Ve bu dünya artık ABD hâkimiyetindeki tek kutuplu dünyanın sona erdiği ve ABD karşıtı bir döneme tanıklık etmektedir.
Son on yıl sürecinde yeni ilişkilerin şekillendiği, BRICS, Şangay Beşlisi ve Türk Devletleri Teşkilatı ( Turan Ülkeleri) gibi yapılar giderek güçlenmektedir.
Bu nedenle ABD, her ülkede ve bölgede eskisi gibi rahatça hareket edememektedir.
ABD, bu günlerde bu sebepten de belirli oranda, gerileyen ve güç kaybeden bir emperyalist ülke olarak, aceleci, hırçın, tehlikeli ve saldırgan bir tutum sergilemektedir.
Ancak, köprünün altından çok sular akmıştır.
ABD’nin karşısında her bölgede ve her alanda artık farklı boyutlarda kendi inisiyatifini alabilen çok çeşitli büyük bir fiili cephe ve doğal güçler bulunmaktadır.
Özellikle bugünlerde, örneğin ekonomik alanda Çin, askeri alanda ise Rusya ve bazı bölgesel güçler, bu dünyayı ABD’ye yedirtmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur.
Bu sebeple sadece TC Devleti değil aynı zamanda Türk Milleti de gerçek yurtsever politikacılarla bu durumu iyi değerlendirip, yeniden yeni gerçeğe uygun bir milli strateji oluşturmalı; bu konuda 100, 200 ve 500 yıllık bir vizyon geliştirmelidir.
Türkiye dünyada kendi durumunda olan ve oluşan yeni müttefik lerle özelliklede Türk Devletleri Teşkilatı üyesi (Turan Ülkesi) devletlerle birlikte hareket ederek yalnız kurt olmadığını içine sindirerek bilmeli ve buna göre stratejik olarak hareket etmelidir.
Bu kapsamda, bugünlerde ve önümüzdeki kısa ve orta vadeli iç ve dış süreçlerde TBMM’de ki vatansever milletvekilleri aktif rol almalı; meclis dışındaki milli partilerle iş birliği yaparak politika üretmeli ve yeni oluşması gereken milli stratejide etkili olmaya çalışmalıdır.
Türkiye, bu milli stratejiyi oluşturduktan sonra stratejiyi etkili kılacak bir imaj ve pratik çizmeli; ve bu yüzdende stratejinin ortasına oturan Türk Devletleri Teşkilatı’nı ( Turan ülkeleri) bir siyasi, ekonomik, askeri, kültürel ve güvenlik paktına dönüştürmek için güçlendirme inisiyatifini alarak, Turan Ülkeleri olan Türk devletleri ile birlikte hareket etmeli, Bu Teşkilatı merkeze alan bir strateji geliştirmeli ve bu çerçevede uluslararası ilişkilerini yeniden düzenlemelidir.
Şimdiden bu çok kutuplu dünyada yerini belirleyen güçlü ittifaklara ve paktlara sahip bir Türkiye olmalı ve Turan Ülkeleri ile birlikte yeni gelişmelerde sıkı durmalıdır.
Ancak herşeyden önce, Türkiye Cumhuriyeti gerçektende sadece teorik olarak değil, sadece pratikte ve söylemde değil eylemde de, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı ölçeklerde ve farklı türde savaşların yaşandığını iyi anlamalıdır.
Türk Milleti özellikle barışın çok eksik olduğu bir dünyada yaşadığını ve günümüzde de üçüncü dünya savaşının değişik boyutlarda çeşitli bölgelerde yaşandığını ve bunun kendi ülkesinede yıkıcı olarak sirayet edip sarkacağını her zaman şimdiden idrak etmeli ve buna göre hazırlık yapmalıdır.
Bu yüzdende bugünlerde ivedilikle Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası ilişkilerde milli menfaatleri ve real olarak ittifak ettiği ülkeler ile karşılıklı çıkarlar doğrultusunda, bu yeni ve çok kutuplu dünya düzenine göre uluslararası politikasınıda yeniden şekillendirmelidir.
Kısaca; Türkiye Cumhuriyeti bundan sonra stratejisini uluslararası alanda; ama caydırıcılık ama savunma ama gerekirse ön almak için saldırma ilkesine göre çizmeli, içerde ise ekonomisini, demokrasisini, güvenliğini ve milletinin yaşam standartlarını yüksek refah seviyesine ulaştırmak için strateji geliştirmeli,
iç cephe hazırlıklarını bu şekilde güçlendirerek, dış politikada da sağlam adımlar atmalı, yeni dostlar edinmeyi ve Turan İttifakını stratejik öncelikleri ve merkezi planlaması içine koymalıdır.
ABD’den önümüzdeki dönemde gelecek tehdit ve boyun eğdirme salvolarına karşı T.C.’ni yöneten yöneticiler asla korkmamalı ve ABD’ye karşı atacakları yeni stratejik adımlarla ve yapacakları zamanlı hamlelerle Türk yöneticiler ABD’nin emperyalist ihtiraslarını bölgede ters yüz edip geri çevirmelidir.
Çünkü T.C.’nin buna gücü, tecrübesi, bölgedeki tarihi kredisi ve jeopolitik avantajları vardır. Yeterki istesin.
Demedi demeyin!
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın