35. Ankara Film Festivali‘nin Dünya Sineması bölümü seçkilerinden biri de, özgün hikâyeleri ve aldıkları ödüllerle dikkat çeken genç kadın yönetmenlerin başarısını kutlayan “Bir Kadın Filmi“ başlıklı seçki olacak. Aralarında Payal Kapadia‘nın Cannes’da Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan “Aydınlık Hayallerimiz“, Saulė Bliuvaitė‘nin Locarno Film Festivali’nde En İyi Film seçilen “Toksik“, Veerle Baetens‘in Sundance Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında Jüri Ödülü alan “Eridiğinde” ve Dea Kulumbegashvili‘nin Venedik Film Festivali’nde Özel Jüri Ödülü ile karşılanan “Nisan” adlı filmlerinin de bulunduğu seçki, kadın yönetmenlerden 7 filmi Ankara’da ilk kez izleyiciyle buluşturacak.
7-15 Kasım tarihleri arasında Büyülü Fener Kızılay Sineması‘nda gerçekleşecek 35. Ankara Film Festivali‘nin Dünya Sineması bölümünün seçkilerinden biri de “Bir Kadın Filmi” olacak. Özgün hikâyeleri ve aldıkları ödüllerle dikkat çeken kadın yönetmenlerin başarısını kutlayan seçki, Cannes’dan Venedik’e, Locarno’dan San Sebastián’a, dünya festivallerinden ödüller ve adaylıklar almış 7 filmi, Ankara’da ilk kez izleyiciyle buluşacak.
Venedik’ten Locarno’ya
2020’de San Sebastián’da En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini aldığı ilk filmi “Başlangıç” (Dasatskisi) ile dikkatleri üzerine çeken Gürcü yönetmen Dea Kulumbegashvili‘nin ikinci uzun filmi “Nisan” (April, 2024), Gürcistan’ın kırsal kesiminde yasaklara rağmen kürtaj hizmeti veren kadın doğum uzmanı Nina’yı odağına alıyor. Variety’nin “Şoke edici şiddet sahnelerini tuhaf ve sessiz sekanslarla dengeleyerek Haneke’nin ‘Piyanist’ (The Piano Theacher, 2001) filminden yankılar taşıyor” sözleriyle övdüğü film, dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde Özel Jüri Ödülü’nü alırken, San Sebastian’da Zabaltegi-Tabakalera Ödülü’nü ve Atina’dan Özel Mansiyon kazandı.
İspanyalı yönetmen Mar Coll‘un üçüncü uzun filmi olan ve Locarno’dan Özel Mansiyon alan “Salve Maria“ (2024), zarif ve etkileyici bir anlatım sunuyor. Bask yazar Katixa Agirre‘nin “Mothers Don’t” adlı romanından uyarlanan ve kayıplar ve yeniden doğuş temaları etrafında şekillenen film, gelecek vaat eden genç bir yazar ve yeni anne olan Maria’nın, ikiz bebeklerini boğarak öldüren bir kadının rahatsız edici hikâyesine kendini kaptırışını konu alıyor.
İlk adımlar, ilk büyük başarılar
Seçkide ayrıca, adını gelecekte sıklıkça duyacağımız yönetmenlerin ilk filmleri dikkat çekiyor.
Ödüllü kısa ve belgeselleriyle tanınan Hindistanlı yönetmen Payal Kapadia‘nın bu yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ve festivalden Büyük Jüri Ödülü’nü kazandığı ilk uzun filmi “Aydınlık Hayallerimiz“ (All We Imagine As Light, 2024), Mumbai’de aynı hastanede çalışan ve geçmişlerinin yaralarını taşıyan iki hemşirenin farklı ama iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Hafızanın akışkanlığı ve hayal gücünün gerçeklikle nasıl iç içe geçtiği üzerine etkileyici bir meditasyon sunan Kapadia, ruhun karanlık köşelerine cesurca inen ve izleyiciyi büyüleyen şiirsel bir başyapıt yaratıyor.
Fransız sinemasının yükselen yıldızlarından ve “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi”nin (Portrait of a Lady on Fire, 2019) oyuncusu olarak da tanıdığımız Noemie Merlant‘ın ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu, aynı zamanda yazdığı ve başrolünde yer aldığı filmi “Balkondaki Kadınlar” (The Balconettes, 2024), kadın dayanışmasının sıcak ve samimi bir portresini çizen, incelikli bir korku komedi. Senaryosunda Céline Sciamma‘nın da yer aldığı film, Paris’in banliyölerinde yaşayan ve apartman balkonlarından hayata bakarken birbirleriyle hem sıradan hem de derin bağlar kuran üç kadının hikâyesini anlatıyor. Le Monde’un “Mizahla taçlandırılmış ve derin bir duyarlılıkla işlenmiş içsel bir devrim hikâyesi” olarak nitelendirdiği bu samimi hikâye, kadınların hayatlarına dair sıcak, eğlenceli ve düşündürücü bir bakış sunarken, Merlant’ın yönetmen olarak potansiyelini de gözler önüne seriyor.
Litvanyalı yönetmen Saulė Bliuvaitė‘nin Locarno Film Festivali’nde En İyi Film seçilen ilk uzun filmi “Toksik” (Toxic, 2024), bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki zehirleyici etkileri keşfeden çarpıcı bir drama. Bir modellik okulunda yolları kesişen bir grup arkadaşın hayatlarını, ilişkilerini ve onları tehdit eden içsel çatışmalarını merkezine alan film, modern yaşamın karmaşası içinde kaybolmuş karakterlerin, toksik ilişkilerinin ve ruhsal yaralarının izini sürüyor. Etkileyici sinematografisi ve karakter derinliğiyle Saulė Bliuvaitė‘nin yönetmenlikteki başarısını konuşturduğu film, sarsıcı bir bakış açısıyla, insan doğasının karmaşık yönlerini mercek altına alıyor.
Belçika’nın tanınmış oyuncusu Veerle Baetens‘in yönetmenlikteki ilk adımını attığı filmi “Eridiğinde” (When It Melts), Eva adlı genç bir kadının 13 yıl önce bir yaz tatilinde yaşadığı ve çocukluktan erken bir yetişkinliğe acı dolu bir geçişle sonuçlanan olaylarla yüzleşme hikâyesini işliyor. Lize Spit‘in 2016 tarihli “The Melting” adlı çok satan romanından uyarlanan film, bu yılki Sundance Film Festivali’nde prömiyerini yapmış ve başrol oyuncusu Charlotte De Bruyne‘ye En İyi Kadın Oyuncu dalında Jüri Ödülü kazandırmıştı.
Fransız yönetmen Agathe Riedinger‘in Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ilk filmi “Vahşi Elmas” (Wild Diamond, 2024) ise, annesi ve küçük kız kardeşiyle birlikte yaşayan ve yıldız olma umuduyla Miracle Island adlı bir reality şovun seçmelerine katılan 19 yaşındaki Liane’yi takip ediyor. Bireylerin kimlik arayışını ve toplumsal normlara karşı çıkışını odağına alan bu çarpıcı drama, influencer kültürünün genç insanların hayatında getirdiği tehlikeli boyutlara dair sarsıcı bir modern toplum eleştirisi sunuyor.
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından 7-15 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 35. Ankara Film Festivali‘nin biletleri 28 Ekim Pazartesi günü satışa sunulacak.
Bir yanıt yazın