Değerli arkadaşlar,
Güzel ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasının 100. Yıl dönümü nedeniyle, sizlere 23.7.2012 göndermiş olduğum LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR !!! başlıklı yazımı yeniden anımsatmak istedim. Çünkü geçen sürede, güzel ülkemizin bölünmesi ve LOZAN anlaşması ile çizilen sınır çizgilerimizin değişmesi için AB-D emperyalizminin ayak oyunları devam ediyor.
Nitekim 15 Temmuz’da yaşadığımız vahşi darbe kalkışması, güzel ülkemizi bölmek, halkımızı birbirine düşürmek ve iç savaşın çıkmasını sağlamak üzere tezgahlanmış bir AB-D emperyalizmi projesidir. Neyse ki saygıdeğer halkımız, medyamızın ve direnen silahlı kuvvetlerimizin güç birliği sayesinde bu eylem önlendi. Yani yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün dediği gibi “EGEMENLİĞİN, KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUN” olduğunu ispatladılar.
Değerli arkadaşlar,
Anayasamızda belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu unutulmamalıdır. Bu üzücü ve kaygı verici süreçte, silahlı kuvvetlerimiz ve yargımız çok yıpratıldı ve de itibarları sarsıldı. En önemlisi, ulusal egemenliğimizi koruyan yasama, yürütme ve yargı kurumlarımızı; kuvvetler ayrılığı ilkesi başta olmak üzere, her türlü yıpratmadan korumamız gerekiyor. Onların güvenilir olması ve itibarlarının korunması, güzel ülkemizin mutlu ve huzurlu geleceği için vazgeçilmez koşullarımızdır.
Umarım tüm yöneticilerimiz ve danışmanları, ulusal kaygılarımızı iyi algılar ve geçmişten ders alır ve de geleceğimizi de ona göre planlarız. Kazanan güzel ülkemiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.
Sevgi ve saygılarımla (23.07.2024).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR !!!
Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin yıkılışını bildirir bir belgedir.
Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer yapıtıdır!
Mustafa Kemal ATATÜRK
Değerli arkadaşlar,
Lozan’da karşı tarafın pek çok önerisinin, İsmet İnönü tarafından kabul edilmemesi İngiliz Lord Curzon’u rahatsız etmiş ve ‘Paşa paşa ne önersek ret ediyorsunuz. Neyinize güveniyorsunuz acaba? Ret ettiğiniz önerileri cebimize koyuyoruz. Bizden yardım istemeye geldiğinizde cebimizden çıkarıp teker teker önünüze koyacağız’ demesi üzerine İsmet İnönü, ‘Şimdi istediklerimiz aynen kabul edilsin, yardım istemeye geldiğimizde önerilerinizi değerlendiririz’ yanıtı, bağımsızlığımıza nasıl sahip çıktığımızın çok anlamlı bir kanıtı olarak tarihe altın harflerle geçmiştir.
Güzel ülkemizin kuruluş belgesi olan ve 24.7.1923 de İsviçre’nin LOZAN kentinde imzalanan 5 bölüm ve 143 maddeden oluşan LOZAN antlaşmasının 89. yıl dönümünü yaşıyoruz. Ancak AB-D emperyalizmi hala bu antlaşmayı delmek ve yok etmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.
Örneğin;
- ABD denetiminde kurulan GÜNEY KÜRDİSTAN DEVLETİ’nin tek resmi dilinin KÜRTÇE olduğunu belirleyen anayasasında, bağımsız bir KÜRDİSTAN kurulmasını öngören SEVR ANTLAŞMASI gündeme getirilerek, Kürtlere self determinasyon hakkını 62, 63 ve 64. maddeleriyle veren 1920 SEVR ANTLAŞMASI, 1923 LOZAN ANTLAŞMASI ile iptal edilmiştir denilmektedir (6 Ekim 2006 –Cumhuriyet-Bahadır Selim Dilek).
- Roma’daki NATO kolejinde ABD’li bir Albayın BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE HARİTASI ile brifing vermesine gösterilen tepkiler yüzünden ABD Genel Kurmay Baskani Peter Race, Türk Genel Kurmayından özür dilemiştir (30.09.2006 Milliyet). Yani ülkemizin bölünmesini ve SEVR’i yeniden uygulamak isteyenler, çizdikleri haritaları masa üzerine koymaya başladılar.
- AB üyeliği vaadi ile 1995 de Gümrük Birliği anlaşmasını yaptık (zararımız 250 milyar $), 21.06.2001 de Uluslararası Tahkim yasasını çıkardık. AB müzakere koşulları ile ülkemizde 13.06.2007 de İkiz yasaları ve 27.02.2008 de Vakıflar yasasının çıkarttırdılar. Çünkü AB’nin Türkiye Temsilciliği Siyasi İşler Müsteşarı Martin DAWSON, Vakıflarla ilgili yasa neden çıkmadı diye Anayasa Kom Bşk. Sn. Köksal TOPTANI sigaya çekiyordu (06.07.2006-Cumhuriyet).
- ULUSAL ONUR VE SAYGINLIĞIMIZIN korunması için yasalaşan 301. maddede yapılan değişiklikle Türklüğe hakareti serbest bıraktık. Şimdi de KKTC’nin yok sayılmasını ve Ruhban okulunun açılmasını istiyorlar.
- AB yine öne sürdüğü yeni koşullar ile sadece Musevi Rum ve Ermenilerin azınlık olarak kabul edildiği Lozan anlaşmasına aykırı olarak yeni azınlıklar tarif etmeye çalışmaktadır. Kürt kökenli vatandaşlarımızı da azınlık olarak bize kabul ettirmek amacındalar. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın İtalya seyahatinde de söylediği gibi Kürt kökenli vatandaşlarımız bu ülkenin azınlığı değildir.
- AB çatısı altında 5. kez KÜRT SORUNU için toplantı yapıldı. Bu toplantıya katılanlar 6. toplantının TBMM çatısı altında yapılmasını önerdiler. Toplantı sonunda da LOZAN anlaşmasının yeniden yorumlanmasını istediler. Yani 45 yıldır üye olmayı düşlediğimiz ancak daha kendi anayasası olmayan emperyalist AB, ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasını gündeme getirmek istiyor!!!
- Yine Banu Avar’ın 15.01.2007 günü TRT-1 de sunduğu SINIRLARIN ÖTESİNDE programında, İngiltere’deki siyasilerin ve medya yöneticilerinin ülkemiz hakkındaki emperyalist görüşlerini dile getirdi. Onlarda, ülkemizde bir kürt azınlığı olduğunu öne sürmektedirler. Osmanlıyı bölmek için imzalatılan SEVR anlaşmasının koşullarını, hala devam ettirmek çabası içinde olduklarını görmek bizler için çok önemli uyarıdır. Bu uyarıları içimizdeki AB uşağı olan ve KAREN FOG’un çocukları diye anılan hainlerin de duymasını dilerim.
- Lozan Antlaşmasının delinmesine bir başka örnek; Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi Vakfı’nın Türkiye aleyhine yaptığı başvuruyu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önceki gün kabul edilebilir bularak, esastan inceleme sürecini başlattı. 1832’de kurulan vakıf, mahkemeye yaptığı başvuruda Türkiye’de Müslüman olmayan dini azınlıklara ait vakıfların mülk edinmeleriyle ilgili mevcut yasal düzenlemelerin Lozan Antlaşması’yla kısıtlandığını belirtti ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu savundu. AİHM, azınlık vakıflarının mülk düzenlemelerini Lozan’ın kısıtladığını öne süren Ermeni vakfının şikâyetini incelemeye aldı. AİHM, geçen yıl da aynı gerekçelerle Türkiye hakkında şikâyette bulunan Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın başvurusunu kabul edilebilir ilan etmişti. (22.07.2005-Milliyet-Güven Özalp-Brüksel).
- Günümüzde ise gerek Lozan antlaşmasını imzalayanlar ve gerekse de imzalamayanlar ortak bir amaç için fırsat kollamaktadırlar. O da Lozan antlaşmasını delmek ve böylece ülkemizin bölünmez bütünlüğüne son vermektir. Örneğin 20 Ekim 1921 de Fransa ile imzalanan Ankara antlaşması ile Güney sınırımız belirlenmiştir. Lozan Antlaşması ile de Güney sınırlarımız teyit edilmiştir. Ancak söz konusu iki antlaşmayı da imzalayan Fransa’nın okullarında okutulan coğrafya derslerinde kullandıkları haritalarda, Güneydoğu Anadolu Kuzey Kürdistan ve Doğu Anadolu da Ermenistan olarak saptanmış durumdadır.
Sayın Başbakanımızın AB için, “bizi bölmek istiyorlar tespiti”, 16 Aralık 2004 tarihli ek protokolde bulunan 23. Madde ile açıkça dile getirilmektedir.
Türkiye 1959 ve 1960 Zürih ve Londra Anlaşmalarına göre Kıbrıs için garantör devlettir. Bu anlaşmalara göre Türkiye’nin üye olmadığı hiçbir kurum ve kuruluşa üye olamayacak diye anılan Güney Kıbrıs, AB’ye üye yapılmıştır. Ülkemizin garantör hakları ile 1974 Cenevre anlaşmasına göre Kıbrıs’ta 2 eşit otonom yönetim bulunduğu, taraflarca kabul edilmiştir. Şimdi ise Güney Kıbrıs yeni dönem AB başkanı olarak ülkemizin geleceğine ipotek koyma isteğini açıkça belirtmekte ve Kıbrıs’taki askerimizi işgalci olarak tanımlamaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kuran ve birçok ülkeye örnek olan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilke ve devrimleri, AB tarafından en büyük engel olarak görülmektedir. Hollandalı 30 yıllık politikacı, Hıristiyan Demokrat parlamenter Oostlander tarafından Mart-2003 de hazırlanan ön raporda, KEMALİZM ilkeleri, AB’ye üye olmamız için en büyük engel olarak tanımlanmıştır. Yine Avrupa Parlamentosu’nun bir İngiliz milletvekili Andrew Duff de basın toplantısı düzenlemiş ve şöyle demişti: ‘Devlet dairelerinden Atatürk’ün resimlerinin kaldırılması zamanı geldi. Türkiye bunu yapmalıdır.’
Neden ondan bu kadar korkuyorlar, neden onun ilke ve devrimlerinden bu kadar çekiniyorlar? Lütfen düşünün ve gereken yorumu yapın.
2013 yılı, dünyanın ekonomik açıdan çok zor bir dönemi olacak. Gerek AB ve gerekse de ABD için ekonomik yorumlar iç açıcı değil. Umarım güzel ülkemizde ekonomik önlemleri gereğince alır ve namert’e muhtaç olmayız. Çünkü 86 yıl önce Lord Curzonun, LOZAN görüşmeleri sırasında dile getirdiği dilekleri, “borç alan, emir alır” özdeyişi ile çok güzel açıklanmaktadır.
Lozan antlaşmasının güzel ülkemizin geleceği için önem ve değerini anlamak için öncelikle SEVR anlaşmasını iyi algılamak ve yorumlamak gerekir. Bu konuda Sayın Hasan Pulur’un 23.08.2003 tarihli BİR SEVR HİKAYESİ başlıklı yazısını aşağıda bilgilerinize sunmak istedim.
Sevgi ve saygılarımla (23.07.2012).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Bir Sevr hikâyesi
EVET, biz “Sevr Antlaşması’nı buruşturup tarihin çöplüğüne attığımızı” sanırken, “onlar” bu antlaşmayı derin dondurucuda bekletip her fırsatta önümüze çıkarmaya çalışmışlardır. Erhan Bener “Bürokratlar”ın üçüncü cildinde anlatır…
Yıl, 1966, Erhan Bener, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Türkiye temsilciliğinde görevlidir, baş temsilci Cahit Kayra’dır.
Türkiye’nin bu örgütle ilişkisi nedir? Her zamanki gibi: Para! Türkiye, borç, kredi, kısacası para aramaktadır.
BAŞ temsilci Cahit Kayra, cumartesi günleri temsilcilikte çeşitli konuların tartışıldığı toplantılar düzenler, dünya sorunları, sanat ve kültür olayları gibi…
OECD Yardım Konsorsiyomu’nun, Türkiye’ye yapılacak yardım için, ileri sürdüğü şartları adeta Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun – u Umumiye şartlarına benzeten Cahit Kayra, Fransız Devlet Yayınları Kurulu’ndan bir Sevr Antlaşması aldırır, okuyunca o kadar ilginç bulur ki, ilk cumartesi toplantısını buna ayırır.
ERHAN Bener anlatır, antlaşma incelendikçe görülür ki, Sevr’in ekonomik ve mali hükümleriyle, OECD konsorsiyomunun şartları arasında tıpatıp uyum vardır: “Konsorsiyomun hazırladığı metinlerdeki birçok tümcenin, Sevr Antlaşması’nın metninde hemen hemen aynen yer aldığını gördük.”
CAHİT Kayra da şöyle der: “Bizim okullarda Sevr Antlaşması’nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevr’in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan’dan çok, Sevr Anlaşması’nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler.”
Toplantıya katılanlar, başta Erhan Bener, Paris’teki Devlet Yayınevine giderek “Sevr Antlaşması”ndan birer tane isterler. Maalesef yoktur, çünkü Fransız Dışişleri Bakanlığı satışı durdurmuştur!
Ama Cahit Kayra’nın elindekini de alacak değillerdir ya! Bu nüsha 1997 yılında Cahit Kayra’nın yorumuyla Türkiye’de yayımlanır. (Boyut Kitapları) Meraklısı gider alır, okur.
DEMEK ki, isteyen Sevr’i unutsun, isteyen unutturmaya çalışsın, “onlar” derin dondurucu da “Sevr”i saklamaktadırlar.
Son örnek… Amerika ne diyor?
“Irak’a asker gönderirsen, krediyi alırsın!” diyor.
Bir yanıt yazın