Aslında Türk halkında yurt dışından gelerek, sokak röportajlarında ülke ekonomisi, siyaseti hakkında gerçeküstü açıklamalar yapan Türkler hakkında belirgin bir infial var.
Özellikle yandaş, AKP’li yurt dışı Türkleri hakkında.
Çok da haksız bir tepki sayılmaz.
Kendisine dokunmayan bir felaket hakkında çok da olumlu konuşuyorlar.
Arzu ederseniz, x’de böylesi sayısız videodan birkaçını bulup iletebilirim.
Türkiye son derece derin bir ekonomik buhrana doğru adım adım ilerliyor.
Nereden bakarsanız 5-6 yıldan önce dibi bulmamız olası görünmüyor.
Ülkenin saygın ekonomistlerinin öngörüleri kırk katır mı, kırk satır mı kıvamında.
Olacak, gelecek dedikleri şeyler aslında gündelik yaşamda kolayca görülebiliyor.
Pazar artığı arayan memurlar, emekliler.
Çöp karıştıran düzgün kıyafetli insanlar.
En rahatsız edici olanı bir AVM, ya da gelir düzeyi yüksek insanların yaşadığı, gittiği sokaklarda, dükkanlara, marketlere, lokantalara bakarak, sokaklarda dolaşan lüks arabalara bakarak ekonomi iyi yorumu yapanlar.
Oysa fakiri zengin muhitlerinde ararsan bulamazsın.
Onu bulmak için varoşlara, arka mahallelere ve hattat bodrum katların bakman lazım.
Onlar sokaklarda gezmez.
Perdeleri kapalı, nem ve fakirlik kokan evlerinde günlerini geçirirler.
THY’de bir pilot arkadaşım da aynı şeyleri söylemiştir.
Sokaklar lüks arabalarla doluymuş, marketler, restoranlar hep doluymuş, fakirlik edebiyatı yalanmış.
Peki dedim sen nerede yaşıyorsun?
Yeşilköy ve Bakırköy.
Ulan bu semtlerde fakir mi arıyorsun?
Bulamazsın tabii.
Almancı diyeceğim, küçümseme falan yok.
Bu arkadaşlardan elbette ironi yapanlar, ya da gerçek durumu vurgulayanlar var.
Ama büyük çoğunluğu elindeki euroların alım gücünün rahatlığıyla, hoyratça, terbiyesizce fakirlikle dalga geçiyor.
Euro kazanıp, TL harcamanın dayanılmaz hafifliği ile öylesine rahat, öylesine hoyrat ki.
Şunu belirtmek isterim.
Açlık sınırı ile asgari ücret kavuşmuştur.
Artık o herkesin hevesle beklediği açlıktan ölümler görülebilir.
Malum güncel konu sokak köpekleri.
Peki sokak köpekleri neden sürüleşiyor, nerelerde sürüleşiyor.
El cevaaaap, beslenmedikleri yerlerde.
Ce-Ha-Pe zihniyetinin etkin olduğu yerlerde sokak köpeklerinin tamamı küpeli, kısırlaştırılmış, aşılanmış, parazit tedavisi belediye tarafından yapılmış.
Belediye kendi alanındaki restoranların yemek artıklarını işleyerek son derece ucuz şekilde köpek maması üretmekte.
İlçelerin pek çok yerinde belediye eliyle yapılmış suluklar, yemlikler var.
Sokak köpeklerinin yarattığı en büyük sorun obeziteleri.
Koşamıyorlar, nefes nefese kalıyorlar.
Bütün öylece ayaklar altında uyuyorlar.
Ölüm sebepleri tıpkı insanlar gibi ateroskleroz ve yaşlılıkla bağlantılı sebepler.
Peki, bu konuda en ufak gayreti olmayan sağcı(!), dindar, milliyetçi, mutaassıp beldelerin belediyeleri napıyor?
Kendi bölgelerindeki köpekleri topluyor, ve yukarıda anlattığım şekilde vazifesini yapan belediyelerin alanlarına atıyor.
Böylece sorumluluğunu yerine getiren belediyelerin yükünü artırıyor.
Şimdi bir tam tersine bakalım.
Kendi alanındaki köpeklere bakmayan, baktırmayan, hatta bakanlara yaptırım uygulayan sitelerde, köylerde, kasabalarda noluyor?
Köpekler aç kalıyor.
Hemen içlerinden bir alfa lider çıkıyor.
Sürü güdüleri, yağma güdüleri güçleniyor.
Ve sürüler halinde kendilerine av arıyorlar.
Hatta sürünün omega üyelerini parçalıyorlar, köpek yamyamlığı başlıyor.
Bu işlerle görevli münhal AKP trolleri ise hemen bunların videolarını servis ediyorlar.
Bir saplama yapayım, günümüzde Trump’un, Biden’in, RTE’nin ve bütün siyasi aktörlerin, devletlerin organize, eşgüdümlü, besleme trol ağları var.
Bakın köpekler birbirini parçalıyor, bakın kendi halinde insanlara saldırıyorlar vb.
Peki bunca lafın özeti nedir?
İlki, köpekler, kediler konusunda yapılmayanlar, yapılması gerekenlerin özetidir.
İkincisi, aç kalan köpeklerin aç kalan insanlara örnek oluşturmasıdır.
Evet, insanlar da aç kaldıklarında hemen çeteleşirler, mafyalaşırlar
İçinden liderler çıkar.
Açlık ne derece şiddetliyse o derece kıyıcı mafyalar ortaya çıkar.
Sosyal devletin, solun çöktüğü bütün ülkelerde bu görülmüştür.
Devletin yerini kısa zamanda mafya alır.
Orta Amerika ülkeleri çok tipik örnektir.
Ancak, aynı tecrübeler bize mafyanın devletin yerini alamayacağını, başarılı olamayacağını da gösteriyor.
Önümüzdeki dönemde iki seçenek var.
1) Ya hep beraber.
2) Altta kalanın canı çıksın.
Hep beraber dersek, akraba, apartman, köy, belde, ilçe dayanışmaları, sivil toplum örgütleri, belediyelerin gayretleri bu büyük buhran dönemini daha kolay atlatmamıza yardımcı olur.
Altta kalanın canı çıksın dersek, bu durumda da aç kalan sokak köpekleri gibi varoşlar örgütlenir, çete suçları, mafya suçları, yağma artar.
Kolektif kurtuluş ümitleri kalmadığında, bireysel kurtuluş reçeteleri önem kazanır, fuhuş artar.
Bu durumda ekonomik buhranın yarattığı sıkıntılara ek olarak ahlaksızlıklar, hukuksuzluklardan kaynaklanan daha ağır sıkıntılar yaşanır.
Muhalefette bile olsa solun gölgesi bile faydalıdır.
Özellikle durgunluk, işsizlik, ekonomik buhran dönemlerinde sol en elzem şeydir.
Aşevleri, bekar yurtları, meslek edindirme kursları, ikinci elci pazarlar, kadın sığınma evleri ve benzeri işlere kafa yormak lazım.
Saygılar
Bir yanıt yazın