Başlığı şöyle de atabilirdik: “Bir ülke nasıl sömürülür?”
Sahi zeytinyağının suçu neydi neden kötülendi? Kur’an’da adı geçen bu kutsal yiyecek üzerine neden türkü söylendi, hiç düşündük, araştırdık mı?
Bilirsiniz değil mi o meşhur türküyü; “Zeytinyağlı yiyemem aman, / Basmada fistan giyemem aman,/ Senin gibi cahile,/ Ben efendi diyemem aman.”
Bursa yöresine ait olan ve M. Sarısözen’den derlenen bu masum (!) türkünün arkasında sinsi bir şey yatıyordu.
Yıl 1948- 1951 arası.
O büyük kıyım ve yıkım savaşı olan, İkinci Dünya Savaşı sonrası.
Avrupa büyük bir ekonomik ve gıda sıkıntısı yaşamaktadır.
Sam Amca, bu fırsatı kaçırır mı? Hemen devreye Marshall yardım planı denenen; aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülkeye ekonomik yardım paketi sundu.
Size dünyanın en büyük mısır üreticisi kim diye sorsam, kim dersiniz?
Evet ABD, dünyanın en büyük mısır üreticisi. ABD cumhurbaşkanlarından birinin, “ABD’li çiftçilerin kalkınması mısır ile olacak” diye de bir açıklaması var.
Elinde binlerce ton mısır birikmiştir ABD’li mısır üreticisinin. Bunu bir şekilde eritmenin yolunu aramaktadır.
ABD’nin, Marshall yardımı karşılığı bir küçük (!) şartı vardır.
ABD’den mısırözü yağı ithal etmesi bu, dostane küçücük bir koşuldu.
O yıllarda Türkiye tam bir zeytin cennetidir. Dağlarından yağ, ovalarından bal akar.
ABD’den ucuza ithal edilen mısırözü yağına alıştırılan Türk insanı, her yemekte kullandığı ve yanma derecesi daha yüksek olan zeytinyağından uzaklaştırıldı.
Bundan dolayı Anadolu’da tam bir zeytin ağacı katliamı başlatıldı. Kömür yapılan canım ağaçlar yok edildi.
Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük kısmı ABD tarafından dolar karşılığı alındı. Mısırözü yağı ise Türk lirası karşılığı satıldı. Bu, yönetenlerin de işine geldi. A. Menderes hükümeti, Dolarla satıp, TL ile alıyordu.
Yetmedi.
Türk insanına ve damak zevkine asla uygun olmayan ilk margarin fabrikası açıldı. İş öyle sistemli yönetiliyordu ki, Türk insanı tereyağını, zeytinyağını satıp margarin ve mısırözü yağı alıyordu.
Çok iyi hatırlıyorum. 1957’lerde ekme margarin sürüp yediğimizi.
Yani Marshall yardımıyla zeytinyağı kötülendi, ısıtıldığında kansere yol açtığı halk arasında yayıldı. Halk margarine ve mısırözü yağına alıştırıldı.
Ülkede mide, kanser ve kalp hastalıklarının neden arttığı iyi araştırılmalı.
Ardından bir Rum türküsü olduğu söylenen” Zeytinyağlı Yiyemem aman” sipariş edilerek, ülkenin çok dinlenen popüler türküsü yapıldı.
Bu türkü ile sadece zeytinyağı kötülenmedi. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; “Milletin gerçek ve hakiki efendisi” dediği köylüye de hakaret edildi.” Senin gibi cahile ben efendi diyemem” dendi.
Türk köylüsünün çok sevdiği, cumhuriyetin ilk yıllarının simgesi olan basmaya da; “ Basmada fistan giyemem” diye gönderme yapıldı.
Margarine mahkûm edilen halk, bizleri yöneten basiretsiz, yeteneksiz, çağı okuyamayan yöneticiler tarafından; tereyağına ve zeytinyağına muhtaç hale getirildi
Sağlıklı basma giyen kadınlar, ne idiği bilinmeyen plastik giysilere alıştırıldılar.
Sonuç patlayan kalp, mide ve kanser hastalıkları bu ülkenin kaderi oldu.
Ey halkım! Lütfen particiliği, benim adamım mantığını bırakın, düşünün, araştırın, eleştirin ve geleceğinizi kurtarın
Esen kalınız.
Bir yanıt yazın