24 Yıldır en tepeden aşağıya şiddet dili kullanılıyor. Hakaret, aşağılama, ötekileştirme… Kısacası, sıradanlaşan nefret dili! Kinlerine sahip çıkıyorlar. Bu kinden, VİCDANIN KARABORSAYA düştüğü bir zulüm krallığı ortaya çıktı. Ortalık büyüklü-küçüklü Tanrı Kral doldu.
İnsanların ruhunu besleyen, olgunlaştıran, bencilliğini ve egosunu törpüleyen değerlerimiz konuşulmaz oldu. Artık sanattan, edebiyattan, şiirden konuşmuyoruz. Sadece zifte bulanmış siyaset bataklığında debeleniyoruz. Bu bataklık toplumu çürüttü. Şikayet ediyoruz, dedikodu yapıyoruz, isyan ediyoruz ama bu karanlıktan hepimiz payımızı alıyoruz.
Bizler edebiyat dersi okurken söz sanatlarını da öğrendik. Sahi, mecazı mürsel, teşbih, kinaye, mecaz, tariz sanatları neydi(!)?
İncelikler rafa kalktıkça, kabalık, hadsizlik, görgüsüzlük toplumun büyük kesimine hakim oldu. Acı olan konu ne biliyor musunuz? Sadece eğitimsiz kesim değil, eğitimli dediğimiz kesimin de bu yozlaşmadan büyük oranda pay aldığı gerçeği. Artık derinliği olan hikayelerin, edebi sanatların kullanıldığı cümlelerin eğitimli kesim tarafından anlaşılmadığını görüyoruz. Bir toplum, bir halk işte böyle karanlığa gömülür. Topluma ışık, rehber olacak düşünür, bilge insanlar yetişmiyor artık. Korkunç bir yozlaşma.
İnsanlar arasındaki geçirgenlik yok olmuş. Yoksullar yoksullarla, cahiller cahillerle birlikte. Bu birliktelik cahilliği örgütlüyor. Her meslek grubu kendi mahallesinde oturuyor. Oturup, kalkıp meslek dedikodusu yapıyorlar. Böyle olunca da, tek gıdayla beslenen insanlar gibi fikri kabızlık, bütünü kavrama konusunda zaafiyet içine düşüyorlar.
Entelektüel, kendi vatanı ve insanıyla harman olmuş aydın yetiştiremiyoruz.
İnsanı insan yapan değerler erozyona uğrayınca, ortalık egosu şişkin, içi kof, Tanrı Krallara kalıyor.
Bu yozlaşma ne yazık ki çoğumuza bulaşmış durumda.
Şanslı çocuklarmışız ki, bizlere evrensel görgü ve adap kuralları okutuldu. Sofra adabından tutun, konuşma adabına kadar. Nezaket kayboluyor, maganda kültürü yayılıyor.
Yeni bir parti kuran bir isimle yaşadığım polemik bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu polemiği yaşamasaydım özünü göremeyecektim. Sürekli parti kuruluyor. Bu durumu eleştirip, bir partinin daha ölü doğduğunu grupta birkaç kişi paylaştık. Partiyi kuran ve akademik geçmişi olan isim inanılmaz bir tepkiyle bizlere saldırdı. Kendimi dev aynasında gördüğümü, büyük yazar geçindiğimi söyledi. (Açılımı, büyük yazar geçiniyorsun ama küçüksün) diyerek, hakaret etti. Üstelik Türkçü olduğunu söyleyen bir isim ama Türk töresinde bir bayanla nasıl konuşulur, onu bile bilmeyen bir Türkçü. İnsan büyük yazar geçinir mi? Ayrıca ben yazar da değilim. Ülkemin düşürüldüğü bu durumda söz söyleme hakkını kullanan bir Türküm. Türkiyeli değil, Türküm!
Öfkesini yenemedi. Bakınız, yazılarınızı(yorumlarımızı kast ediyor) asla unutmayacağım. Yarın bu milleti bir araya getirmek nasip olduğunda sizlere tekrar hatırlatacağım diye de üstü örtülü tehdit etti. Ben de; “Kininize sahip çıkın(!). Ben de bu yazdıklarınızı not ettim” diye yanıtladım.
Parti programımızı okumadan döktürmüşsünüz diye suçluyor. Aynı cümleyi yeni kurulmuş bir başka parti başkanı da söylemişti. Bu suçlama bile Türkiye gerçeğinden haberlerinin olmadığını gösteriyor. Oysa Türk Milletinin hayatı parti programına uymayan partilerin tecrübesi ile doludur. Bu saatten sonra kurulan partiler parti programı ile bir çıkış yapamaz. Çünkü partilere inancın olmadığı bir süreçte kuruldular. Ancak bir çıkış yakalayıp, programlarını uygulama fırsatları olursa güven kazanırlar.
Bu tecrübelerimizden anladık ki, ortalık Tanrı Krallara kesmiş… AKP Genel Başkanının eleştiriye kapalı, bütün kusurlardan azade Tanrı Kral uygulaması toplumun hücrelerine işlemiş görünüyor. Mutlak kusursuzluk ancak yaratıcıya ait bir özellik ise, eleştiriye kapalılık mutlak kusursuzluk iddiası değil de nedir?
Okuyabildiğimiz tarih boyunca Tanrı Krallar ülkelerine sadece sorun, acı ve yıkım getirmiştir. Biz Tanrı Krallara ne itibar ederiz, ne de itaat ederiz. Çünkü onlar put olmaya adaydır. Biz biliriz ki, içimizdeki ve dışımızdaki putları kırmadan ÖZGÜR OLAMAYIZ. ÖZGÜR OLMAYAN AKIL KARANLIKTIR. Özgün bir düşünce üretemez. Özgün düşünce üretemeyen akıl, sistemin bir aparatı olmaktan başka bir işlevi olmaz, olamaz. Kısacası, çözümün değil, sorunun bir parçası olur.
Atatürk özgür akıl, pozitif bilimlere hakimiyeti, matematik bir akla sahip olması, dünya siyaseti ve devletler arası ilişkileri iyi okuması ve insan sevgisi , bağımsızlık aşkıyla başardı. Yaşadığı süreçte sisteme yamanmadı. Sistemin HASTA VE ÇÜRÜK OLDUĞUNU BİLİYORDU. Kimseye kin duymadı, vatana ihanet edenler dışında kimseye kişisel duyguyla hesap sormadı. T.C. Devleti kurulduktan sonra;
Gazete kağıdına tütün sarıp içmeye kalkan bir vatandaş eli yanınca Atatürk’e küfreder. Adamcağızı yaka paça alırlar. Atatürk bunu duyunca; “siz hiç gazete kağıdına tütün sarıp içtiniz mi, ben içtim. Berbattır. Haklı, bırakın adamı” der.
Ülkeyi yönetmeye talip olanlar daha başında hesap sormaktan, elinin armut toplamadığından bahsederse bu yaylayı yaylayamaz. Dereler derindir, boylayamaz(!)..
Bu kültürü biliyorum. Köylerde köpek-tavuk- sınır kavgası nedeniyle komşusunun evini, samanlığını yakan, hayvanına zarar veren alt kültürün bir yansımasıdır bu yaklaşım. AKP Genel Başkanının 24 yıllık uygulamasından nasiplenenler önce bu bulaşmışlıktan kurtulmalıdır.
Diyorum ki;
Tanrı Krallardan uzak durun!
(20. 06. 2024) Zahide UÇAR
Bir yanıt yazın