İnsanın hatıralarını tekrar yaşaması kadar güzel ne olabilir ki? Hani bir sene yahut 2 sene olarak değil de, aradan 60 sene geçtikten sonra hatıralarını tekrar yaşaması nasıl bir duygudur bilir misiniz? Seneler önce vatani vazifemi yapmak için Anadolu’nun merkezinde hem de Selçuklu Devletinin önemli bir merkezinde ve Selçuklu devletinin kültür hazinesini inşa ettiği bir şehirde bu vatani görevi yapmak için 61 yıl evvel bu yöreye gelmiştim. Aklımda kalan bu tarihi şehirde nelerin hala yaşadığını, nelerin yok olduğunu seyretmek, kimi zaman cesaret ister diye düşünmekteyim.
SİVAS, aynı zamanda piyade sınıfı acemi asker eğitimi veren askeri bir merkez olduğundan, ülkenin önemli bir şehri olduğunu hatırlarız. Sivas’a hızlı tren projesi çerçevesinde yeni hat yapılması tamamlandığından bu yana, ulaşımın çok daha hızlı yapıldığına şahit olduk. Ankara’dan trenle Kayseri üzerinden yapılmış tarihi hat yerine, Yozgat üzerinden Sivas’a gelen hızlı tren, 2 saat 30 dakikada Sivas’a vasıl olmasına sevinmek gerek. Yalnız bu hatta bazı bölümler, trenin hızlı gitmesine engel teşkil ettiği bazı viyadüklerin olduğu da bir hakikat. Trenin zamanında Sivas’a gelmesi sevindirici ancak, tren istasyonunda yolcu yoğunluğuna hizmet verecek nihai noktaya dağıtımı sağlayacak taksi veya otobüsün var olmaması, ihmal edilen bir başlangıç.
Sivas’ta ziyaret etmek istediğim birkaç noktanın ilki Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin Mustafa Kemal Paşa tarafından Sivas’ta başlatıldığı kongrelerden biri, bu Şehir de, yani Sivas’ta yapıldığını bilmekteyiz. Toplantı yapılan yer, şimdi bir Müze olarak hizmet vermekte. En çok bu yeri dolaşmayı düşünmekteydim. Bir rehber bize bu binadaki odaları gezdirirken, tarihi canlandırılmaya çalışılan odalardaki figürler, seyreden insanlara verdiği hazzı tarif etmeye kelimelerin zayıf kalacağını düşünmekteyim.
Cumhuriyet tarihimizin temellerinin atıldığı bu binada, toplantı salonu, Atatürk’ün özel odası, Yatmak için kullandığı oda, telgraf hizmeti verilen bir başka odayı seyrederken bir asır geriye gitmekte insan. Küçük birimlerin toplantı yaptığı bir başka yer, hatta avlu olarak kullanılan boş mekanın bulunduğu Kongre binasında bir bütün gün bile geçirebileceğimi düşünmekteyim. Kullanılan ve 2 atın çektiği Briçka, bir başka deyişle Talika diye tanımlanan arabanın sergilendiği bir yer, binanın giriş katında sergilenmekte. Hatta o dönemlerde kullanılan yangın söndürülmekte yararlı olan tulumba sistemi de bu binanın zemin katında görülmekte.
Bu binada bir odada büyük halk şairi , ozan, saz ustası, aşık Veysel Şatıroğlu’na da bir oda ayrılmış olması bir başka mutluluk. İnsanın bu büyük ustayı görüp tanıyıp dinledikten sonra unutması mümkün değildir. Büyük ustaya Sivas’ın şükran duygularını ifade etmek için hazırlamış bu odadaki resim ve eşyaları sergilenmesi çok yerinde olmuş.
Sivas’ta şehrin içinde bir çok varlıkların yıkılıp yok olmasını görmek üzücü. Ordu evi, Tümen karargah binası, Devlet Hastanesi , Hemşire Okulu, hatta okuma yazma bilmeyen askerler için inşa edilmiş olan tarihi, ‘ALİ OKULU‘ diye adlandırılan , askere Türkçe öğretilen bu okulun da yıkılıp ortadan kalktığını görmek, üzücü olduğunu ifade etmek isterim.
Güzel işlerin yapılması, bir belediye olarak , gurur vesilesi olması gerek. Şehrin sokaklarının dar, yaya için yeterli olmaması, binaların birbirine yapışık düzende inşa edilmesi, şehircilik açısından iyi bir görünüm arz etmemekte. Şehrin tarihi yapısını anlatan turistik haritaların otellerde olmaması, şehrin gezilecek tarihini yerleri özetleyen turistik bilgi broşürlerinin otellerde bulunmaması, şehri gezenler için çok büyük eksiklik olduğunu düşünmekteyim.
Yalnız Sivas’ı ele almamak gerekir, Sivas’a bağlı bir çok ilçede tarihi doku, en az Sivas kadar çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Selçuklu Devletinin en önemli konularından bir tanesi zamanın tanımı ile ŞİFAHANELER, yani hastane ve tabip yetiştiren okullar. Sivas ve çevresindeki ilçelerde Selçuklu Devletinin inşa ettiği şifahanelerde hastalara tabipler derman bulmaya sadece merkez Sivas’ta değil, Divriği gibi ilçelerinde de bu şifahaneleri yapmış, Kasrı İlmiye adı ile anılan yerlerde tabipler yetiştirmişler. Mutlaka bu şifahaneleri yöneten bir SER TABİP yani tababetin başında, Selçuklu Devletinin başında olan ŞAH tarafından atama yaptığına inanmaktayım.
Hatta bu şifahanelerin en önemlisi de Gevher Nesibe Şifahanesi, Kayseri’de 1205yıllarında yapılmış en büyük eser olduğu muhakkak. Halk sağlığının devlet için ne kadar önemli olduğunu, tarihteki bu yatırımlarla görmekteyiz. Tababet Selçuklu döneminde devletin halka verdiği en önemli bir hizmet olduğunu inanmaktayım. Şifahaneler, ve Kasrı İlmiye binalarına daha bir çok eserleri ilave etmek mümkün. Bu gün ülkemde Tarikat ve Cemaatlerin etkisi içinde teşkilatlanmış bir sağlık sistemi, ülkemde derin yaralar açmaya devam ettiğine inanmaktayım.
Bu muhteşem tarihten 819 sene sonra, bu gün, Türkiye de sağlık konusunda, ülkeyi nereye getirdiğinin resmine bakmak ister misiniz ? Şiddete maruz kalan tabipler, yeterli can güvencesi olmayan sağlık çalışanlarının feryadı, nöbet adaletsizliği, hasta bakma sürecindeki komik süreler, ticarethaneye dönen sağlık sistemi insanın içini acıtmakta. Bunların üstüne üstlük bir yetkili ekranlara çıkıp, doktorların başka ülkelerde yaşam aramalarına verdiği tepkide, doktorlar için ‘ Giderlerse gitsinler‘ diyebilecek kadar aciz olmasını kabul etmek mümkün değildir. Bir devletin başına hiç yakıştıramamaktayım. Giden doktorların yerine konabilecek bir tabip birikimi olmayan ülkemde, sağlık ciddi bir sorun teşkil ettiğine inanmaktayım.
Nerde Selçuklu’nun 819 sene evvel insan sağlığına verdiği önem, nerde 2024 senelerinde ülkemizin sağlıkta düştüğü dipsiz kuyu diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Bir yanıt yazın