Financial Times’tan Çarpıcı Türkiye Analizi: “Çanlar Kimin İçin Çalıyor?”

Dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinden Financial Times, Türkiye’nin enflasyon krizinin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekonomi politikalarının üzerinden bir yıl geçtikten sonra da devam ettiğini açıklamış,  bu kapsamda  Türk  iktisatçılarının  görüşlerine de  yer vermiştir.  Hükümetin vergileri artırdığını ve Ocak ayında yapılan yüzde 49 artışın ardından asgari ücrete artış yapılmayacağının sinyalini verdiğini belirtirken, kamuda tasarruf paketine  de değinmiştir.

Gazete, Türkiye ekonomisine ilişkin  analizde,  bir yıl önce başlayan ekonomik reformlara rağmen enflasyonun kontrol altına alınamadığını,  artan enflasyonun ve yüksek faizlerin, asgari ücretlileri ve yoksulları etkilemeye devam ettiğini,  hane halkları ve küçük işletmelerin fiyatları arttırmaya devam edeceğini öngörmüştür.

Adam Samson ve Ayla Jean Yackley imzalı haber, “ekonomik dönüşümün üzerinden bir yıl geçse de Türkiye’deki krizinin şiddeti sürüyor” başlığını taşıyor. Haberde,“kent lokantasının popülaritesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin kapsamlı bir ekonomik revizyon başlattıktan bir yıl sonra yükselen enflasyonu dizginlemekte nasıl zorlandığını gösteriyor ifadesi   yer almıştır.

Dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinden Financial Times, Türkiye'nin enflasyon krizinin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekonomi politikalarının üzerinden bir yıl geçtikten sonra da devam ettiğini açıklamış,  bu kapsamda  Türk  iktisatçılarının  görüşlerine de  yer vermiştir.  Hükümetin vergileri artırdığını ve Ocak ayında yapılan yüzde 49 artışın ardından asgari ücrete artış yapılmayacağının sinyalini verdiğini belirtirken, kamuda tasarruf paketine  de değinmiştir. - image 19

Artan enflasyonun ve yüksek faizlerin, asgari ücretlileri ve yoksulları orantısız şekilde etkilemeye devam ettiği, hane halkları ve küçük işletmelerde fiyatların artmaya devam edeceği öngörülmüştür. Ekrem İmamoğlu döneminde açılan kent lokantalarına ilişkin  gözlemle başlayan haberde, “Kent lokantasının popülaritesini Cumhurbaşkanı  Erdoğan  hükümetinin kapsamlı bir ekonomik revizyon başlattıktan bir yıl sonra yükselen enflasyonu dizginlemekte nasıl zorlandığını gösteriyor” ifadesi yer almıştır.

İstanbul’da güneşli bir sabah öğle vaktine yarım saat kala  bir restoranın önünde onlarca insan sıraya girdi. Kara tahtada menü  vardı: “domates çorbası, yeşil fasulye ve et güveci, hamur işi.” Belediyenin maddi destek sağladığı kent lokantası, saat 12.00’de kapılarının açılmasıyla dakikalar içinde doluyor.  Burada 40 TL olan bir yemek için başka yerde 200 TL (6,25$) ödemek  gerekiyor.

“Burada her gün yemek yiyen 53 yaşındaki teslimatçı Hasan,  40 TL olan bir yemek için başka yerde 200 TL (6,25 dolar) ödemek zorunda kalacağım” diyor. “… elsewhere I would have to pay TL200 ($6.25) for a meal that costs TL40 here,” said Hasan, a 53-year-old deliveryman who eats there every day.” 67 yaşındaki emekli Hüseyin, kent lokantası olmasaydı zor durumda kalacağını belirtiyor: “Taze meyveye, ete param yetmiyor. Her pazara gittiğimde fiyatlar değişiyor.” (Hüseyin, a 67-year-old retiree, said he would struggle if it were not for the kent lokantası: I cannot afford fresh fruit or meat. Prices change every time.” I go to the market)  

Koç Üniversitesi’nin yaptığı hane halkı enflasyon beklentisine göre tüketicilerin yüzde 90’ndan fazlası; fiyatların artmaya devam edeceğine inandıklarına  işaret ediyor ve  bu günün  uzun ömürlü ürünler satın almak için iyi bir zaman olduğunu düşünüyor. Beklentiler, talebin öne çekilmesine yol açarak daha yüksek fiyatlar sarmalına katkıda bulunduğundan, Merkez Bankası için fiyat artışını dizginlemede önemli bir zorluk  oluşturuyor.

Koç Üniversitesi’nde görev yapan eski FED ekonomisti Prof. Dr. Selva Demiralp, Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde çalışan eski Merkez Bankası Baş ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara ile Derin Yoksulluk Ağı’nın Kurucusu Hacer Foggo’nun  görüşleri önemlidir. Times, bu konuda şu tespiti yapmıştır:  “Bir yıl önce başlayan ekonomik reformlara rağmen enflasyon  kontrol altına alınamadı. Artan enflasyon ve yüksek faizler, asgari ücretlileri ve yoksulları orantısız şekilde etkilemeye devam ediyor. Hane halkları ve küçük işletmeler fiyatların artmaya devam edeceğini öngörüyor.”

Foggo, dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması için gereken rakamın geçen ay 17 bin 725 liraya yükselmesiyle açlık sınırının asgari ücretin altında kaldığını  açıklayarak Türkiye’nin “yoksulluk sarmalıriskiyle karşı karşıya kaldığını belirtiyor.  Yoksulluk sarmalı, günlük temel ihtiyaçların  büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur.  Dar anlamda yoksulluk; açlıktan ölme ve barınma imkanı olmama, geniş anlamda yoksulluk; barınma, giyinme ve yeme ihtiyaçlarını yaşamlarını devam ettirmeye yetse de toplumun genel seviyesinden geride kalmayı  açıklar.

Yoksulluk, günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur. Yoksulluk, ülkeden ülkeye veya coğrafyadan coğrafyaya değişik nedenlerle ortaya çıkabilir. Objektif yoksullukta, yoksulluğun neden kaynaklandığını ve  kişilerin yoksulluk döngüsünden kurtulmaları için neler gerektiğini uzmanlar  belirlemektedir. Sübjektif yoksullukta, yoksulluğun tanımlanmasında kişilerin değerlendirmeleri dikkate alınmaktadır. Bu değerlendirmeyi yapan kişiler, kendileri için neyin iyi olup olmadığını belirleme yeteneğine sahip olmayabilirler. Kronik yoksulluk ise, yoksulluğun dönemsel olarak geçmeme durumu olup kalıcı da olabilir.

Bana göre  beklentiler, talebin öne çekilmesine  yol açarak  daha yüksek fiyatlar sarmalına katkıda bulunduğundan, Merkez Bankası için fiyat artışını dizginlemede önemli  zorluk  oluşturuyor.  Profesör Demiralp’in Merkez Bankası’nın hedefine ulaşması için hem para hem de maliye politikası açısından “Mevcut sıkılaştırma seviyesinin yeterli olmadığını” açıklamasına ben de katılıyorum.

“Bir yıl önce başlayan ekonomik reformlara rağmen enflasyon  kontrol altına alınamadı. Artan enflasyon ve yüksek faizler, asgari ücretlileri ve yoksulları orantısız şekilde etkilemeye devam ediyor. Hane halkları ve küçük işletmeler fiyatlarını arttırmaya devam edecek”  tespiti doğrudur. Türkiye’de ekonomiye yön veren  yetkililerin  üç iktisatçının tespitlerini dikkate alacaklarını tahmin ediyorum. Eğer bu tespitler dikkate alınmaz ise, yol IMF yolu olacaktır.

Türkiye, ilk kez 1961 yılında IMF’den kredi kullandı ve bu tarihten sonra toplam 19 Stand-by Anlaşması yaptı. Türkiye ile IMF arasında imzalanan Stand-by Anlaşmaları’nda (destekleme düzenlemesi) toplam 37,7 milyar dolarlık kredi sağlanması konusunda uzlaşıldı. Bugüne kadar kullanılan toplam kredi miktarı 30,6 milyar dolar oldu. Türkiye, 14 Mayıs 2013 tarihinde IMF’ye 281 milyon dolar ödeme yaparak 1994 kriziyle birlikte başlayan ve daha sonra çeşitli defalar uzatılan Stand-by Anlaşmaları kapsamında aldığı kredilerin son taksitini ödeyerek IMF   denetiminden  çıkmıştır. IMF ile  yeni bir Stand-by Anlaşması yapılmaması için Selva Demiralp, Hakan Kara ve Hacer Foggo’nun   açıklamalarının dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinden Financial Times, Türkiye'nin enflasyon krizinin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekonomi politikalarının üzerinden bir yıl geçtikten sonra da devam ettiğini açıklamış,  bu kapsamda  Türk  iktisatçılarının  görüşlerine de  yer vermiştir.  Hükümetin vergileri artırdığını ve Ocak ayında yapılan yüzde 49 artışın ardından asgari ücrete artış yapılmayacağının sinyalini verdiğini belirtirken, kamuda tasarruf paketine  de değinmiştir. - image 19

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir