AKP`nin Yeni Anayasa İstemi Erdoğan’ının Yeniden Seçilebilmesini Öngörüyor!
Uzun süreli olması gereken Anayasalar, toplumdaki en geniş kesimlerin katılımı, onayı ve desteğiyle uzlaşılarak yapılanmak zorundadır. Sadece en büyük siyasi partilerin onayıyla yapılan anayasaların uzun ömürlü olamadıkları, Türkiye`de açıkça kanıtlanmıştır. Oysa uzun ömürlü olması istenen anayasaların, parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin, hukuk kurumlarının, sendikaların, toplumsal örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerileri de dikkate alınarak, toplumsal uzlaşma anlayışıyla hazırlanmaları gerekir. Bu anlayışla 23 Mayıs 1949 da hazırlanan Almanya Anayasasının, sadece birkaç maddesinde yapılan değişiklikle 75 yılı günümüzde kutlanmaktadır.
Türkiye`deki siyasi partilerin çıkarlarına dayalı önerileri göz önünde tutulmaksızın, 9 Temmuz 1961’de halkoylamasına sunulan 1961 Anayasası önemli bir istisnadır. 1960 askeri darbesi sonunda görevlendirilen Kurucu Meclis tarafından oluşturulan anayasa metni, Türkiye`nin en saygın hukuk profesörleri tarafından, herhangi bir siyasi partinin görüş ve önerileri olmaksızın hazırlanmıştır.
Dünya’nın en ileri ve gelişmiş anayasalarından olan ve partiler üstü bir anlayışla hazırlanan 1961 Anayasasıyla, Türkiye`de yasama-yürütme-yargıda güçler ayrılığı ilkesi benimsenerek, temel hak ve özgürlüklere en ileri düzeyde yer verilmiş, sendikal haklar güvence altına alınmış, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hakimler Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu oluşturulmuştur. 1961 Anayasası, Halkın yüzde 61,7 onayıyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
İktidardaki merkez sağ eğilimli siyasi partiler, 1961 Anayasasının tanıdığı ileri demokratik, özellikle de sendikal haklarla ülkenin yönetilemeyeceğini belirterek, Türkiye`nin Dünya genelinde gurur duyabileceği bu anayasaya karşı tavır aldılar.
Amerika Birleşik Devletleri güdümlü 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle, Türkiye`nin hukuk devleti ve demokratik haklar bakımından bu örnek 1961 Anayasası büyük ölçüde değiştirildi. Kendilerini “Milli Güvenlik Konseyi” olarak adlandıran faşizan generaller, 12 Eylül 1980’de devletin organlarının işlemediğini ileri sürerek, yönetime el koydular. Sıkıyönetim ilanıyla birlikte parlamento lağvedildi, dokunulmazlıklar kaldırıldı, siyasi partiler yasaklandı ve parti liderleri tutuklandı.
Demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir ortamda hazırlanan yeni Anayasa, 7 Kasım 1982’de halk oylamasına sunuldu ve büyük baskı altında yapılan oylamada yüzde 91,4 oyla kabul edildi. 1961 anayasasının tam aksine 1982 Anayasası Demokratik hak ve özgürlükleri önemli ölçüde sınırlayan, Yürütmenin, Cumhurbaşkanının ve Milli Güvenlik Kurulunun yetkilerini büyük ölçüde artıran 1982 Anayasası 23 kez değiştirildi ve 223 yerinde değişiklik yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilerek Parlamenter Demokrasi ve Hukuk Devleti askıya alındı
AKP ve Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin örnek olarak ABD`de uygulanmakta olduğunu, Türkiye`de de bunun uygulanabileceğini savunuyordu. Oysa ABD`de Başkanın Anayasa Mahkemesi, Senato ve özgür basın tarafından gereğince kontrol edilmekte olduğu, bilerek görmemezlikten geliniyordu. Ocak ve Mart 2017 de Almanya’nın bazı büyük kentlerinde konuşmacı olarak katıldığım toplantılarda, ABD`deki uygulamanın aksine, başkanlık siteminin Türkiye`de demokrasiyi, hukuk devletini ve özgürlükleri baskı altına alacağına ısrarla vurgu yaptım.
1982’den günümüze yapılan ve parlamenter demokrasi yerine tüm yetkilerin ve kararların tek kişi yönetimine geçmesini sağlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni getiren anayasa değişikliği, 16 Nisan 2017’de yapıldı. Bu denli köklü sistem değişikliği halkın sadece yüzde 51,41`ninin “evet”, yüzde 48,59`unun „hayır” oylarıyla sağlandı. 1982 Anayasası’nın 18 maddesi daha değiştirildi. Milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarıldı, milletvekili seçilebilme yaşı 25’ten 18’e indirildi.
22 yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan, özellikle Başkanlık Sistemine geçilmesinden bu yana, anayasayı, yasları, yargı bağımsızlığını, anayasa mahkeme kararlarını, basın ve fikir özgürlüğünü tanımayan siyasi bir anlayışı sergiledi. Erdoğan’ın bu uygulamalarını hükümet ortağı olarak destekleyen MHP Genel Başkanı Bahçeli, açıkça Anayasa Mahkemesinin bile kaldırılması gerektiğine vurgu yapmayı sürdürdü.
Anayasayı, Anayasa mahkeme kararlarını ve yasaları uygulamayan Erdoğan ve ortağı Bahçeli’nin önereceği yeni Anayasanın, gerçek demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğünü öngörmeyeceği, yılların uygulamalarıyla kanıtlıdır. Bu nedenle başta CHP olmak üzere demokrasi ve hukuk devletini savunan siyasi partilerin ve kuruluşların, Erdoğan, AKP ve MHP tarafından önerilen yeni bir Anayasa önerisine kesinlikle karşı çıkmaları gerekmektedir.
Bir yanıt yazın