Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Havayı, Suyu, Toprağı Zehirleyen Çöp Dağları
Ülkemizin âcil sorunları ortada iken suni gündem maddeleriyle toplumun, medyanın, hatta akademinin meşgul edilmesi toplumsal cinnete yol açmaktadır. Üretimi engelleme, cezalandırma, ithalatı teşvik, ülkenin geleceğini esir alan yap-işlet-devret-sahip ol gibi yanlış politikaların sonucu ekonomik temelli sorunlar gittikçe ağırlaşmaktadır. Milyonları ilgilendiren konuların gündemde yer bulamaması, aydın kesimin “yüksek” konularla meşguliyetinden olduğunu zannedenler Orta Çağ Avrupasının feodal karanlığında kalmışlardır. Halbuki sesini duyuramayan, derdini anlatamayanlara tercüman olmak, üzerine vazife olmayan konuları dert edinmek gerçek aydının görevidir. Benzer sözün sahibi Fransız düşünürün ismini yazmam gereksiz. Çünkü aç yetimlerini uyutabilmek için boş tencereyi karıştıran annenin sesini duyan halife, sırtında erzak taşırken hizmetçisine “bunları ben taşımam lazım, halkımın durumundan haberdar olmamak benim kabahatim” diyen emirü’l-müminin hikayeleriyle dolu bir kültüre mensubuz.
Dört yıl sonra kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı kesinlikle gerçek gündem değildir. Fakat bu gibi konuları gündemde tutmak kolayca çözülebilecek olan sorunların dahi kanserleşmesine yol açmaktadır. Halkın anayasa değişikliği diye bir problemi de yoktur. Darbe anayasasından kurtulmak için nice değişiklikler yapıldı. Ancak adalete, hakkaniyete, nısfete, hukuk mantığına aykırı düzenlemeler bir çok sorunun kaynağı haline geldi.
Çevre sorunları, küresel ısınma, karbon salınımının sınırlandırılması, fosil yakıt tüketimini azaltmak sadece ülkemizin değil dünyanın sorunu olup birçok çözüm yolları bulunmuştur. En fazla çevre kirletici olarak kömürle çalışan santrallere gelişmiş ülkelerde vedâ süreci başlamasına rağmen yeni termik santral inşa eden, bakir arazilerimizi Çin şirketlerine ve işçilerine teslim eden ender ülkelerdeniz. Ormanları, zeytinlikleri, tarımı, hayvancılığı katleden bu ihanet devam ederken akademinin, medyanın büyük kısmı sessizliği, hatta alkışlamayı tercih etmektedir.
Geçen yüzyıldan devreden anlaşmazlıkların temelinde önemli ölçüde petrol kavgası bulunduğu halde günümüzde yenilenebilir enerjide önemli yatırımlar yapılmış, başarılı sonuçlar alınmıştır. Ülkemizde de bu alandaki yatırımlarının olumlu sonuçları açıktır. Bununla beraber yenilenebilir enerji oranımız mesela petrol ihracatçısı İngiltere’nin yarısı civarındadır. Daha fazla yatırımlar zorunlu iken termik santrallerinin inşasında ısrar, cinnet politikalardandır.
Atıkların verimli bir şekilde değerlendirilmesi aynı zamanda istihdam, sağlık, tarım, hayvancılık, eğitim, dış ticaret açığının kapanması gibi birçok sorunun çözüm bileşkesidir. Yenilenebilir enerjide yatırım yetersizliğinin temelinde kaynak sorunu olmayıp dar bir kesimin kazandığı, aslında onların gelecek nesillerinin de tehlikeye atıldığı yanlış politikalar, kaynakları tarımı ve nesli boğan termik santrallerine aktarma bulunmaktadır. Yaşanan tecrübeler dikkate alındığında jeotermal santrallerinin ülkemiz tarımı ve doğası açısından faydadan çok zarar getirdiği görünmesine rağmen bu alandaki yanlışlarda da ısrar edilmesi hazindir.
Atıklardan elektrik üretimi birçok ülkenin enerji kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturmakta, hatta bütün ihtiyacını bundan sağlayanlar bulunmaktadır. Bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, tesislerinin kapasitesini karşılamak için çöp ithal etmektedirler. Aslında ileri bir teknoloji olmayan atıklardan enerji üretimi sektörü, birçok ülke için ciddi gelir kaynağı haline gelmiştir.
Ülkemizde çöplerin önemli bir kısmı toplanmamakta, toplanabilenlerin çoğu değerlendirilmediğinden havayı/suyu/toprağı zehirlemektedir. Danimarka, Norveç, İtalya, Almanya, hatta Brezilya gibi ülkeler bu alanda çeşitli teknolojiler geliştirmişlerdir. Çöplerin havaya gaz salması, akarsuları dolayısıyla her kalemden insan sağlığını, tarım ve hayvancılığı hedef alması, 2024 Türkiyesinin büyük ayıbıdır. İstanbul’un su kaynağı durumundaki yemyeşil Düzce’de akarsulara zehir kusan çöp dağlarının sorumlusu hangi belediye, hangi bakanlık, hangi kuruluştur? İnternette sorunun mahiyetini araştırırken Türkiye’nin her tarafında bu tür zehir yığınlarının olduğunu görüyoruz.
Mevcut çöp işleme tesislerimiz yapılması gerekenin onda biri değil. Bunların birçoğu geri teknoloji kullanmasına rağmen hiç değerlendirilmemesinden iyidir. Maliyeti devlete fatura edilen çok yıldızlı otellerde protokol eşlerinin “şu kadar ağaç kurtarıldı” benzeri ezberler yerine, atıkları değerlendirmede geri kalmamızın sebepleri araştırılmalı, çözüm yolundaki engeller kaldırılmalıdır. Şatafatlı toplantılarda güvenlik ordularının bir gün önceden başlattıkları motorize havayı kirletme denetimleri yanında, protokol rahat geçsin diye saatlerce trafikte bekleyenlerin de saldıkları karbondioksit hesaba katıldığında sıfır atıktan ziyade zehir atıklar gâlip gelmektedir. Söz konusu kaynaklar, anaokulundan üniversiteye eğitim, uygulama, araştırma, geliştirme yolunda harcanmalıdır. Atıkların ayrıştırılarak toplanmasından itibaren yeniden tasnifi, metan gazını alma, gübre haline getirme teknikleri, geri dönüşüme gidenlerin/gideceklerin ayrıştırılması, yakılması, küllerin ayrıştırılması gibi birçok aşamalar ve farklı teknikler söz konusudur. Enerji ve geri dönüşüm teknolojisi sürekli gelişmektedir. Ülkemiz şartlarına uygun, yeni gelişmelerin değerlendirildiği mekanizmaları araştırarak gerekli yatırımların yapılması, kesinlikle tasarruf tedbirlerine kurban edilmemelidir. Çünkü asıl tasarruf, çevreyi temiz tutarak üretimi artırıp ithalatı azaltmak, çöplerde çürüyen maddeleri ekonomiye kazandırmak, temiz enerji imkanlarını sonuna kadar değerlendirmekle mümkündür.
Bazı yerleşim yerlerinde geri dönüşüm tesisi kurmanın ekonomik olmadığı iddia edilebilir. Atıklardan elde edilen kazanç sadece enerji, gübre ve geri dönüşüm ürünlerinden ibaret değildir. Çünkü aynı zamanda çevre korunmakta, insan sağlığı ve güvenli tarımsal üretim garanti edilmektedir. Kömürle çalışan santrallerin maliyeti, tarımı ve sağlığı harap eden işletme maliyetini kat kat aştığı gibi, çöpten enerji üretiminin geliri de engellenen zehirler dikkate alındığında üretilen elektrikten kat kat fazladır.
Yakın yerleşim yerlerindeki belediyeler kendi aralarında ve ilgili bakanlıklarla ortak tesisler kurmalıdırlar. Sömürge dönemine has, iğrenç ve vahşi partizanlık gölgesinde kalmadan bütün kurumlar, ülke ve halkın huzuru için neslin ve çevrenin korunmasına, sağlığına ve refahına odaklanmalıdırlar. Bu süreçte ulusal ve uluslararası kaynaklar değerlendirilmelidir. Geri dönüşüm tesislerinin istihdama katkısı dikkate alındığında mesela işsizlik fonu, gerekli kaynağı fazlasıyla karşılayabilecektir. Bütün partilerin ve ilgili kurumların işbirliği ile atıklardan enerji, gübre üretimi ve geri dönüşüm sistemleri bir yıl içinde devreye girebilecek, kısa sürede kendisini amorti edebilecektir. İnsanı ve çevreyi önceleyerek atıkların bütünüyle ve en iyi şekilde değerlendirilmesi gündemi, başta medya, akademi, siyaset olmak üzere her kesimin ilgisini beklemektedir.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın