Hile, hurda… Ayak oyunları…
Takıyye, yani asıl amacı gizleme, gözlerden saklama…
Bunlar siyasal İslam’ın bir toplumu dönüştürmek için kullandıkları araçlar…
Onlara göre, bir İslamcı “mevcut düzenin olanaklarından sonuna kadar yararlanmasını” bilmelidir. Yalan söylemek de geçerli olmak üzere, “Nihai hedefe varana kadar, yani sonuca ulaşana kadar, her yöntem, her yol mubahtır…” (Hocanın Okulları, İÜ Basımevi, İstanbul 1988, s. 28) ‘
Şeriatçılar, demokrasiyi ve siyasal partileri, bir din devleti kurmak için kullanılması gereken araçlar olarak görürler. Bu konudaki düşüncesini Şevki Yılmaz şöyle açıklıyor:
“Türkiye’de Müslümanları selamete çıkarmanın, hürriyete kavuşturmanın yolu, mevcut düzeni kullanmaktan geçer. Müslüman, bulunduğu mekânda, mevkide ve zamanda davası için düzeni kullanabilmelidir…” (Şevki Yılmaz, Taraf Dergisi, 1993)
Recep Tayyip Erdoğan da düzenin kullanılmasından yanadır. Bir zamanlar şunları söylüyordu:
“Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.
Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz…”
Fethullah Gülen bir söyleşisinde takıyye konusundaki görüşlerini şöyle belirtiyordu:
“Taktik ve stratejiler söylenmez. Söylendiği an onun bir taktik olma hüviyeti ortadan kalkar. Stratejiler sadece tatbik edilir.” (Şemseddin Nuri, Küçük Dünyam)
AKP 2002’den bu yana bu şeriatçı hedefleri hayata geçirmeye çalışıyor… Gelinen bugünkü noktada, 4+4+4 uygulaması ile Cumhuriyetin eğitim sistemini ve yasalarını ayaklar altına aldı…
İleri sürdükleri tüm uydurma gerekçelerin arkasında ise aslında tek bir hedef, tek amaç vardır:
Atatürk düşmanlığı, Cumhuriyet düşmanlığı, Kurtuluş Savaşı düşmanlığı… Türkiye’nin Bağımsızlık mücadelesinde emperyalizmle işbirliği yaptığı için idam edilen şeriatçı atalarının, dedelerinin öcünü alma…
İşte bunun için gençlere “Kinlerinin davacısı” olmaları öğütleniyor.
İşte bunun için dindar bir gençlik yetiştirilmek isteniyor.
Çünkü Kubilay’ın katillerini cezalandıranlara karşı kin hiç bitmemeli, öfke bitmemeli, Kemalistlerden öç alınana değin devam etmelidir.
Bu nedenle Eğitim ve öğretimi 4+4+4 formülü ile biçimlendirdiler ve 12 yıla çıkarma saptırması ile Kuran Kurslarının ve imam hatiplerin önünü açtılar. Böylece ilk dördüncü yıldan sonra henüz 9–10 yaşlarındaki çocukları, “Dindar ve kindar bir gençlik” yetiştirmek için Kuran kurslarına, imam hatiplere yönlendirdiler.
Zorunlu eğitimin 4 yılla sınırlandırılmasından sonra, özellikle kırsal kesimlerde okuyamayan küçücük kız çocukları kocalara teslim edildi.
Bu eğitimin uygulama alanına sokulması ile İntiharlar, namus cinayetleri, zulüm, alıp başını gitti…
Küçücük yaşta çocuklar ya “çırak” oldu, ya da sokaklarda “serseri…”
Dünyanın tüm uygar ülkelerinde meslek okullarına yönelme yaşı 16 -17’dir. Gerçek budur… Bunun dışında yapılan her düzenleme kendilerinin deyimi ile “ideolojik”tir, art niyetlidir.
Şeriatçılığa hizmettir.
8 yıllık kesintisiz eğitimde gençler okul seçme işini 15 –16 yaşlarında yapıyorlardı. İşte bu durum AKP’yi rahatsız etti. Ürküttü. Korkuttu.
Çünkü onlar, çağdaş, uygar, ileri görüşlü gençlerden öcüden korkar gibi korkuyorlardı…
Çünkü onlar, 15-16 yaşına gelen çocukların gerçekleri görerek, dinci ideolojiden uzaklaşmalarından, imam hatiplere, Kuran kurslarına sırt çevirmelerinden çekiniyorlardı.
Ödleri, yürekleri patlıyordu.
Bundan 92 yıl önce, bugün, şeriatçı eğitime ve şeriatçı kurumlara savaş açan Kemalist Hükümet, 3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat yasasını kabul etmişti. “Halifeliğin Kaldırılmasına dair Kanun” ve “Şeriye ve Evkaf Vekâleti”nin kaldırılması kanunu da aynı gün çıkarmıştı.
Bu yasaya göre eğitim, “Mahalle mektepleri”nden, medreselerden, tekke ve tarikatların egemenliğinden kurtarılıp, tek elde toplanacaktı. Milli eğitime bağlanacaktı. Böylece eğitim ve öğretimde birlik sağlanacaktı. Eğitimde, öğretimde birliği sağladığı için adına eski dilde “Tevhid-i Tedrisat” denildi. Yeni adıyla “Öğretim Birliği” yasası.
Bu yasaya göre devlet, özgür düşüncenin beyinlere yerleşmesine; hurafelerin, batıl inançların yerini fennin, bilimin almasına çalışacaktı.
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR GENÇLER” yetiştirecekti.
Öğretim Birliği, ulus devletin eğitim kurumuydu. Emperyalizme karşı “Tam bağımsızlık” ve ulusal ideolojiyi temel alıyordu.
İşte bu yasa, AKP’ninı 4+4+4 eğitim programı ile ortadan kaldırıldı.
Yeni eğitim sistemi, tam olarak sömürgeci devletlerin hedeflediği “teslimiyetçi, dinci anlayış” üzerine yapılandırıldı. Yeni eğitim sisteminde ne ulus devlet, ne ulusal düşünce, ne Atatürk ilkeleri ne de tam bağımsızlık düşüncesi vardır.
Yeni düzenlemeyle okullar, Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi emperyalizmin, tarikat ve siyaset ağalarının hizmetinde “Dindar ve kindar” bir kuşak yetiştirmek üzere planlandı. İşte bu yasa ile Atatürk’ün “Öğretim Birliği Yasası” ayaklar altına alındı. 4+4+4 formülü ile ortadan kaldırıldı…
Ne yazık ki günümüzde,1923 Devrimi artık yerle bir edilmiş durumdadır ve çağdaş aydınlanma kurumları birer birer teslim alınmıştır.
Ne yazık ki halkımız da hâlâ bu kötü gidişin, ihanet yolculuğunun farkında değildir…
Ama biz, yine de “uyarı” görevimizi yapmaya devam edeceğiz…
Gerçekleri gözler önüne sermeye devam edeceğiz…
Ta ki Kemalist düzen yeniden kurulana dek, Ülkemiz Atatürk’ün deyişi ile “Muasır, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşana dek…”
Bir yanıt yazın