Atatürk ”yoksulluk ve sefaleti yenmek için önce cehaleti yenmek gerek” Diyor. Bugün onun akıl ve bilim mirasını göremeyen toplumlar. Gördüklerine değil de duyduklarına inanmaya devam ettikleri sürece bu sonu yaşamak zorunda kalacaklardır. Toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder. Adına cehalet dediğimiz tükenmişliğin hızla büyüdüğü bir ülkede, önce akıl sonra insanlık ölür . Atatürk’ün Köy Enstitülerine verdiği önem burada kendini gösteriyor aslında. Ama cumhuriyet ve aydınlığın anlamını kavrayamayan cehalet, yıkımda kendi geleceğini de hazırlıyor ama bunun da farkında değil. Tıpkı aklın Sokrates’ten bugüne kadar cehaleti hala yenemediği gibi. Tıpkı yüz yıl öncesini düşündüğümde köy enstitüleri bugünün aydınlığıydı, geleceğin Türkiye’sinde yaşanacak çağdaşlığın, demokrasinin, adıydı. CHP ağalara teslim oldu gibi bugünde kendini tüketiyor aynı sonu yaşıyor.
Atatürk Eğitimde kalkınmanın köylerden başlaması konusunda kararlıydı. Bunun içinde köylünün eğitim düzeyinin kalkınmada
Büyük rol oynayacağını düşünüyordu. Anadolu da başlayacak olan bir eğitim seferberliğinin adını (17, Nisan, 1940) Köy Enstitüleri olarak koydu. Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. JOHN DAWAY Türkiye’ye davet edildi. JOHN DAWAY 1924 yılında yaptığı projelerle Köy Enstitülerinde aydınlanma projelerinin adını yazdı. Eğitimde temel felsefenin özünde aydın toplumlar yetiştirmenin öneminden söz etti. Bu projenin içinde Enstitülerin birer yaşam merkezleri haline getirilmesi gereğini vurguladı. Resim yapan, roman yazan, şiir yazan, kitap okuyan, konçerto çalan, aydın öğretmenler çıkarıyordu Köy Enstitüleri. Karanlık geleceğe karşılık aydınlığı gören insanların adıydı. Tolstoy’u, Balzac’ı, okudular Enstitüler de. Koyun giderken Mozart ve Beethoven’i çaldılar dağ başlarında. Moliere’i, Sophokles’i oynadılar, horon teptiler kol kola, halay çektiler el ele Yıldızeli’nde, Türkülere diz vurdular Ortakçılar da. Köy Enstitüleri Türk Rönesans hareketinin adıydı. Yıktılar ağaların saltanatını. 1940-1947 Köy Enstitüleri en etkin bir dönemi yaşadı. Ama ne hazindir ki 1947 de CHP döneminde kapatıldı.
Bugün yaşananlara bakınca toplumsal tıkanmanın tek sorumlusu. Atatürk ve onun kazanımlarına tarihe ihanet eden bir parti olan CHP’dir. Daha o yıllarda bugünün tükenmişliğini hazırlamış sanki. Kendi içindeki hainleri ve sen ben kavgalarının yaşandığı bir partinin, artık topluma inandırıcı olmaktan çok kendisini tükettiğinin ne zaman farkına varacağını merak ediyorum. Ne yaptığı belli değil, adeta Atatürk ve onun değerlerine ihanet eden bir anlayış içinde. Siyaset üretemiyor topluma vereceği umudu yansıtan projesi bile yok. Birilerinin kazanımları doğrultusunda elinden gelen ne varsa yapıyor, halkın beklediği çağdaş değişim adına umut olmaktan çok uzakta, sadece zamanı kurtarmak için ayakta kalmaya çalışıyor. Demokrasiden, cumhuriyetten, çağdaşlıktan anlamıyor. Hala sessiz ve sokağa çıkmaktan korkuyor, çıksa da kendisine hala umut bağlayan halka söyleyecek bir sözü yok. Belediye başkanları seçimlerinde bile ne yaptıkları belli değil. Yarın derinden daldıkları uykudan uyandıklarında tüm belediye başkanlıkları ellerinden gidince ne yapacaklar acaba? Yanlış siyaset anlayışı, kendilerini yok ederken Atatürk’e cumhuriyete ihanet ettiklerinin farkında bile değiller. Sefaletin, açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin, içinde boğulup kalan halka umut olmaktan çok uzakta kalan bir parti CHP. Geleceğine korkuyla bakan bir toplum olmak kimin umurunda merak ediyorum. Siyaset yapmanın tam zamanı değil mi? Peki kendi içinde tükenen bir siyasi parti ne zaman umut olarak ortaya çıkacak acaba? Aklın ve vicdan değerlerinin tükendiği bir yerde o toplumlar büyük acılar yaşar. Yaşamsal değerlerin, özgür düşüncenin, çağdaş değişim anlayışının, aydınlığın karanlık iradeye teslim olduğu zaman. Orada aydınlıktan insan hak ve özgürlüklerinden söz etmek mümkün değildir. Gittikçe kendisini tüketen bir partinin halkın umudu olmak adına yapacağı bir şey kalmamış. Ama hala bunun farkında olmayan anlayışın sanal gösterilere zaman ayırmasını anlamak mümkün değil. Karanlıklara sürüklenmenin tek sorumlusu CHP. Bunun başka bir adı yok. Her şeye rağmen hala cumhuriyete sahip çıkacak birilerinin var olması da tek umudum. Yazımın başında bahsettiğim gibi, bugün keşke köy enstitüleri kapanmasaydı CHP buna seyirci kalmasaydı. Tüm dünyanın hayranlıkla seyrettiği bir ülke olmak sanırım çok güzel olacaktı.
Prof. Dr. Levent Seçer
Bir yanıt yazın