Dikkat edilecek olursa turizmdeki rakibimiz İspanya, hem zengin turist ağırlıyor, hem de gastronomisi ile çok para kazanıyor. 3 yıldızlı Michelin lokantalarında haftalar önce rezervasyon yapılıyor.
Yıllardır söylüyoruz:
Türkiye yemek zengini bir ülke. Turizmde gastronomisi ile öne çıkabilir. Ancak, bu konuda çok çalışmak ve tanıtıma önem vermek gerekiyor.
İrfan Önal, kendi bloğunda yayınladığı son yazısında, “Gastronomi Turizmi. Ama Nasıl?” başlığı altında, gastronomi turizminin ülkemizdeki durumunu ve geleceğini derinlemesine ele aldı.
Yazıda, turizm ve gastronomi arasındaki ilişkinin önemine ve bu iki alanın birbirlerini nasıl etkilediğine dikkat çekerek, gastronomi turizminin nasıl geliştirilebileceği ve sürdürülebilir bir şekilde nasıl ilerleyebileceği üzerine kapsamlı bir analiz sunuyor. Bu analiz, hem yerel hem de uluslararası düzeyde gastronomi turizminin nasıl bir potansiyel taşıdığını ve bu potansiyelin nasıl değerlendirilebileceğini gözler önüne s
Turizme ilişkin yazılarımın omurgasını oluşturan görüşlerden belki de birincisi turizmin inter disipliner yapısına da uygun olarak “yer” ile bağlantısına vurgu yapmaktır. Bu aslında başta kültür olmak üzere pek çok şeyi içine alan bir yaklaşımdır.
Turizmin yerle (coğrafyayla) bağlantısı işin doğası gereğidir ve çağdaş yaşamda geliştirilmesi ve ürüne dönüştürülmesi gereken de bir şeydir. Bunu başarıyla gerçekleştiren yerler (destinasyonlar) turizmde öne çıkar ve markalarını kabul ettirerek her türlü faydayı elde edebilirler.
Bu noktada en güçlü ortaklıkların başında ise gastronomi ile olan gelmektedir; gastronominin turizmle ilişkisi doğaldır ve gereklidir.
Ülkemizdeki duruma bakacak olursak; gastronomi alanında ve gastronomi ile turizm ilişkisini doğru tasarlayabilmek adına pek çok çalışmanın yapıldığını, en azından böyle bir niyet olduğunu söylemek mümkün. Bu niyetin olduğunu Kamunun turizm ile ilgili strateji belgelerinde ve kalkınma planlarında da görebiliriz. Genellikle turizmin çeşitlendirilmesi amacı altında konumlandırılan gastronomi turizmini ayrı bir alan olarak değerlendirerek “Gastronomi Turizmi” komisyonu kuran 3. Turizm Şurası ise konuyla ilgili en temel yaklaşımımızı içermektedir. (2017). Gelenekten Geleceğe: Türkiye’nin Gastronomi Turizmi Vizyonu
Bu komisyonda gastronomi turizmi stratejisine olan ihtiyaç belirtilerek yapılması gerekenler sıralanmıştır. Komisyonun gastronomi ve gastronomi turizmi ile ilgili kavramsallaştırma niyeti de üst bir politika belgesi sınırları içinde değerli bir yaklaşım oluşturuyor. Komisyon raporuna göre; gastronomi ile turizm arasındaki ortak paydanın “toprak” temelli oluşturularak coğrafyaya, dolayısıyla destinasyon temelli bir markalaşmaya atıf yapıldığını anlıyoruz. Zengin gastronomi kültürümüzü çağdaş anlamda bir ürüne dönüştürme amacı ise ulaşılması gereken bir hedef olarak belirlenmiştir. Gastronomi değerlerimizi evrenselliğe ulaştırabilmek için “köklerimiz”, “geleneklerimiz”, “bugünümüz” ve “geleceğimiz” vurgusu yapılarak ilgili politikaların bu çerçevede yeniden tasarlanması ihtiyacının altı çizilmiştir.
Şura’dan kısa bir süre sonra patlak veren Covid -19 salgının etkileri de gastronomi turizmine ilginin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de arttığını göstermiştir
Bu çerçeveden baktığımızda son yıllarda gastronomi turizmi adına ülkemizde yaşanan gelişmelerin öne çıkanlarını ele almak ve konuyu yeniden vurgulamakta fayda olabilir.
Gastronomi turizmiyle ilişkili önde gelen uluslararası programlardan UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı içinde “gastronomi” alanında yer alan şehirlerimiz; Gaziantep (2015), Hatay (2017) ve Afyonkarahisar (2019) olarak sıralanmaktadır. Söz konusu şehirlerimiz başta olmak üzere pek çok yöremizde gastronomi festivalleri ile karşılaşıyoruz. Bu festivallerde dikkatimi çeken ise benzer bir şekilde geniş halk kesimlerini eğlendiren konser vb. etkinliklere ev sahipliği yapmaları, bunun yanında ünlü şefleri davet ederek tadım organizasyonları gerçekleştirmeleridir. Festivallerin organizasyonu ve etkileri ile ilgili olarak “organizasyon yönetimi” işlevinin uzmanlık gerektiren bir meslek olduğu gerçeğini kavrayarak yeni düzenlemelere ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor. Ayrıca bu festivallerin sonuç ve etkileriyle ilgili değerlendirmelerin eksikliği de ayrı bir sorun oluşturmaktadır.
Öte yandan bir diğer gözlemim ise; gastronomi alanında markalaşmak veya gastronomi turizmini geliştirmek gastronomi değer zincirindeki tüm unsurları kapsayan strateji, politika ve eylemlere ihtiyaç duyuyorken sosyal medyanın da etkisiyle gastronomi değerlerimizi hızla popülerleştirerek deformasyona uğratma eğilimimiz bu konuda üretilen doğru politikaların hayata geçmesi konusunda motivasyon düşüklüğü yaratacaktır.
Her yer bir gastronomi destinasyonu olabilir ancak popülizm bu amacı engelleyebilir. Gastronomi değerlerimizin günlük yaşamımızda karşılık bulmasını sağlayacak girişimlerde bulunmalı, toplumsal fayda sağlayacak değişimleri kurumsallaştırmalıyız. Bu konuda kurumlarımıza, bilimsel çalışmalara, şeflerimize, aşçılarımıza, üreticilerimize kısacası gastronomi değer zincirindeki tüm unsurlara çok iş düşüyor. Şura kararları arasında yer alan Türkiye Gastronomi Kurumu’nun kurulması önerisi bu konuda her kesimi bir araya getirecek ve strateji üreterek sahayı düzenleyecek bir girişim olacaktır.
Türk gastronomisi sadece bir veya belirli unsurlar üzerinden markalaşamayacaktır. Topyekûn ve iş birliğiyle uzun vadeye odaklanarak hareket e
Bir yanıt yazın