Değerli Dostlarımız,
AKP iktidara geldiğinden beri geçen 21 yılda sürekli olarak “yeni anayasa” yapılmasından bahsetti. Son dönemde TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki mahkumiyet kararı üzerine AYM’nin iki kez vermiş olduğu “hak ihlâli” kararının uygulanmaması ve Yargıtay’ın AYM aleyhine sergilediği tavır paralelinde iktidar temsilcileri “yeni sivil anayasa” taleplerini yeniden ısıtmaya başlamışlardır.
Konu hakkında Milli Merkez’in görüşlerini içeren Basın Açıklamasını bilgilerinize sunarım.
Saygılarımla,
Haluk DURAL
Milli Merkez Genel Sekreteri
MİLLİ MERKEZ BASIN AÇIKLAMASI
BU MECLİS YENİ ANAYASA YAPAMAZ
9 Ocak 2024
Geçtiğimiz 14 Mayıs 2023 günü yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili seçilen tutuklu Can Atalay’ın tutukluluk halinin kaldırılması için Anayasa Mahkemesinin verdiği “hak ihlâli” kararına uymayan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a göndermesi ve Yargıtay’ın hak ihlâli kararı veren AYM hakimleri hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine ortaya çıkan yargıdaki kargaşayı fırsat bilen AKP iktidarı yıllardır sürdürdüğü “yeni sivil anayasa” yapılması gerektiği talebini kamuoyunda tekrar tartışmaya açmıştır.
Geçmişte benzer durumlarda AYM kararları uygulanarak, tutuklu iken serbest bırakılarak Meclis’te yemin edip milletvekilliği yapmış örnekler ortadayken, Anayasanın 153. Maddesinin “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.” ve “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükümlerine, ayrıca Anayasanın 158. maddesinin “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” kesin hükmüne rağmen yargıda yaratılan kargaşa halen devam ettirilmesi, kamuoyunun “yeni sivil anayasa” fikrine alıştırılması amaçlıdır.
Yürürlükteki Anayasaya göre yapılan meşru seçimlerle seçilen milletvekillerinin oluşturduğu TBMM “yeni anayasa” yapamaz !
Çünkü:
Milletvekilleri göreve başlarken Anayasanın 81. maddesine göre ettikleri yemini “Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” diyerek bitirirler. Yeni anayasa yapmak, ettikleri yemini çiğnemek, kendi meşru milletvekilliklerini ortadan kaldırmak olup, Türk Ceza Yasasının 309. maddesinde tanımlanan “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.” hükmüne göre suç teşkil eder.
Anayasanın 87. maddesinde tanımlanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri arasında “anayasa yapmak” yoktur.
Ayrıca, Anayasanın 6ıncı maddesinde ifade edildiği gibi;
Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Bu nedenle, yürürlükteki anayasaya göre seçilmiş bir organ olan Meclis, kaynağını Anayasadan almadığı için bir Devlet yetkisi kullanarak “yeni sivil anayasa” yapamaz.
Yirmibir yıldır iktidarda olan AKP ve ona destek olan Cumhur İttifakı partileri neden “yeni sivil anayasa” yapmak ısrarını sürdürmektedirler?
Anayasada yapılmak istenenler hakkında basına yansıtılan görüşlerin bir kısmı;
– Başlangıç bölümünden Türk Milleti ibaresinin çıkartılması,
– 2nci maddeden “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ibaresi ve Anayasanın tümünden Atatürk isminin çıkartılması,
– 24üncü madde son fıkrasındaki dinî duyguları sömürmenin suç olmaktan çıkartılması için son fıkrası Anayasadan çıkartılacaktır.
– 41inci maddedeki ailenin korunması ile ilgili değişiklik yapılması,
– 42inci maddedeki “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmünün kaldırılması,
– 66ncı maddedeki Türk vatandaşlığı tanımını değiştirilmesi,
– Anayasa Mahkemesinin yetkilerinin kısıtlanması,
– 174üncü maddedeki “İnkılâp kanunlarının korunması” maddesinin kaldırılması,
şeklinde olmakla beraber ki hepsinde doğruluk payı vardır, bütün bu taleplerin dışında konuşulmayan, hattâ muhalefet partileri tarafından bile hiç gündeme getirilmeyen iki temel sebep vardır:
1- Ortada dolaşan, Cumhurbaşkanı seçiminde 50+1’den vazgeçilerek, cumhurbaşkanı yine referandumla ama 40+1 ile veya Mecliste çoğunlukla seçilmelidir görüşü, “yapılacak ilk genel ve cumhurbaşkanlığı seçimine kadar AKP’nin oylarının düşeceği gerçeği karşısında R. Tayyip Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı olmasının yolunu açmayı amaçlanmaktadır” şeklinde yorumlanmaktadır.
Saklanan gerçek ise şimdiki sistemle seçilecek bir başka kişinin, mevcut yetkilerini kullanarak, tek adam rejiminde bilerek zayıflatılıp, tahrip edilmiş olan; adalet mekanizması, Türk Ordusunun yapısı, dışişleri, maliye ve milli eğitim gibi temel devlet kurumlarının yeniden milli çıkarlar doğrultusunda yapılandırılarak, dış ve iç tehditlere karşı devletin direncinin artması ihtimalinin önlenmesidir.
2- Mesut Yılmaz’ın Dışişleri Bakanı olduğu 2nci Özal Hükümeti döneminde Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 1988 yılında imzalamış, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu 1991 yılında 3723 sayılı ve 12.04.1991 tarihli yasa ile TBMM tarafından onaylanmıştır. Milleti tamamen ayrıştırmaya yönelik bu yerelleşmeyi güçlendirip, millî devletin merkezî yapısını çözmeyi amaçlayan benzer hükümler içeren bu Sözleşme, anayasal dayanağı olmadığı için bugüne kadar yürürlüğe girmemiştir. Devletimizi kuran CHP ise maalesef, üniter yapımızı parçalayacak olan bu Sözleşmenin tamamını onaylayacağını ilan etmiştir.
BM İkiz Yasaları da denen Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi Anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca 4.06.2003 tarihinde 4867 ve 4868 sayılı kanunlarla kabul edilip, yürürlüğe girmiştir. Bu iki Sözleşmenin birinci maddeleri aynıdır ve “halklara kendi kaderini tayin hakkı” tanımaktadır.
Bu üç Sözleşme yürürlüğe girdiklerinden beri uygulamaya sokulamamaktadır. Çünkü Anayasamızın 3üncü maddesinin birinci fıkrası “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” hükmüne göre;
– Türkiye’de halklar yoktur Millet vardır, bu nedenle halklara kendi kaderlerini tayin hakkı söz konusu değildir.
– Türkiye Devletinin ülkesi bölünemez bir bütündür, özerk bölgelere ayrılamaz.
– Türkiye Devleti tekil (üniter) bir devlettir, federasyonlara bölünemez.
Anayasamızın değiştirilemez olan ilk üç maddesi, 4üncü maddesi tarafından korunmaktadır:
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Ancak dikkat edilirse, 4üncü madde kendisini korumamaktadır. Bu nedenle, yapılacak bir anayasa değişikliği ile 4üncü madde iptal edilirse, korumasız kalacak ilk üç maddede istenen değişiklikler yapılabilecektir:
– Anayasanın 2inci maddesinden lâiklik çıkartılacak, din devletine dönüşün yolu açılacaktır.
– Anayasanın 3üncü maddesinin birinci fıkrası muhtemelen “Türkiye Devleti Türk ve Kürt halkları tarafından kurulmuş, resmî dilleri Türkçe ve Kürtçe olan federal bir devlettir.” şeklinde tanımlanarak, uygulamaya sokulacak Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı Sözleşmesi uyarınca Doğu ve Güneydoğu illerini kapsayacak şekilde ilan edilecek özerk bölgeyi müteakiben, Kürt halkını temsil ettiğini iddia edecek bir siyasi parti tarafından Birleşmiş Milletler’e Türkiye’den ayrılma talebiyle “kendi kaderini tayin hakkı” için BM gözetiminde bir referandum yapılması hakkında başvuru yapılabilecektir.
– Böylece, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde kurmayı düşlediği Hür Kürdistan için Türkiye’den talep ettikleri toprakların kopartılmasının hukuki yolu açılacaktır.
Milli Merkez olarak, Devletimizin Anayasal düzeninde köklü değişiklikler yaparak, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü yok edecek “yeni sivil anayasa” girişimine karşı cumhuriyet rejimimizin her koşulda korunmasının takipçisi olarak; muhalefet partileri, emek kuruluşları, demokratik kitle örgütleri ve en geniş halk kitleleri ile buluşma kararında olduğunu birkez daha kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.
MİLLÎ MERKEZ YÖNETİM / YÜRÜTME KURULU
Bir yanıt yazın