Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Dinde Reform Hezeyanları ve Tel Aviv İslam Üniversitesi
Gazze ve Batı Şeria dışında da İsrail’de önemli miktarda Müslüman yaşamaktadır. 2 milyon civarındaki Müslümanların oranı yaklaşık %20’dir. Siyonistlerin egemenlik iddia ettiği Gazze ve Batı Şeria da katıldığında İsrail nüfusunun yarısından çoğu Müslümandır.
Tel Aviv İslam Üniversitesi, ülkedeki Müslümanların ihtiyaçlarıyla bağlantılı, modern/seküler devletin politikası gereği olduğunu düşünenler yanılmaktadır. Farklı bir kurum Tel Aviv Üniversitesi’nde de Arap ve İslam Araştırmaları Bölümü bulunmaktadır. Tel Aviv İslam Üniversitesi ise 1956’da MOSSAD tarafından kurulmuş, sadece Yahudilerin okuyabildiği istihbarat okuludur. Burada Kur’an-ı Kerim, hadis, fıkıh ve tefsir gibi İslami ilimlerle birlikte bunları doğru öğrenmek üzere Arapça eğitimi ve casusluk kapsamınaki dersler verilir, teknikler öğretili. Mezun olduktan sonra İslam dünyasının her tarafına gönderilen, Kur’an-ı Kerim okuyan, Müslüman gibi yaşayan MOSSAD ajanları, İsrail’in çıkarları doğrultusunda hile ve desiselere başvururlar.
Genellikle Ashab-ı Kirâm’ın büyüklerinin isimlerinden yeni kimlikleriyle nice örgütler kurar, kilit kadrolara yerleşirler. Teröristleştirme yolunda şeytanın dahi aklına gelmeyen tekniklerle İslam’ın esaslarını saptırmaya çalışırlar. Yerine göre iman ve ibadet esaslarını, namazları, vakitleri, helalleri, haramları, bayramları, muâmelât ile ilgili hükümleri, Müslümanların selamını dahi kafalarına göre değiştirme, çağdaşlaştırma, reformize ederek tahrip etme yollarını kullanırlar. İslam adına terörist faaliyetler ile İslam’ı modernize etme söylemleriyle kitap ve sünneti inkâr eden Müslümanlık iddiaları aynı stratejilere dayanmaktadır.
ABD’nin 2003 Irak müdahalesinden hemen sonra nüfus-tapu binaları yakılmıştı. Endonezya’da görünüşte Irak savaşından kaçmış, Müslüman isimle Irak pasaportu taşıyan molla görünümlü MOSSAD casusları ortaya çıkmış, yasaklanmıştı. Hatta İsrail’in resmi belgelerdeki bu sahtekârlığı ile resmi görevlilerinin karıştığı skandal, iki ülke arasında diplomatik krize sebep olmuştu. Daha dün Libya’da IŞİD’e asker yazan Ebu Hafs sahte isimli cami imamı Benyamin Efraim’in MOSSAD ajanı olduğu unutturuldu, medya üstünü örttü. İsrail Hahambaşılığı ajan İslâm üniversitelerinden mezunlarla Türkiye’de son yıllarda 72 tarikat/cemaat kurduttuğunu iftiharla ilan etmiştir. Bu şarlatanca açıklamadan hareketle, kitap ve sünneti ihyâ için gayret eden tarikatlara, topluluklara saldırmak da aynı Hahambaşılık kumpasının parçasıdır.
İlk günlerinden itibaren İslam’ı ortadan kaldırmak için bazı Yahudiler nice hilelere, tuzaklara başvurdular. Münafık, görünüşte Müslüman, hatta beş vakit namazı camilerde kılan, asıl hedefi Müslümanlar arasında fitne-fesat çıkarmak, nihayet yok etmek isteyenlere denir. Münafıklar hakkında birçok ayetler ile müstakil bir sûre bulunmaktadır. Her devirde genellikle gerçek kimliğini gizleyen Yahudilerin kurduğu sapık örgütlenmeler fitne çıkarmış, toplum hayatını yozlaştırılmış, çok kan dökmüştür. Fitne dönemlerinde belirli başarılar elde edilmiş, ancak sonuçta hepsi akîm kalmıştır. Cengiz istilasıyla kan gölüne döndüğü halde, hak tarikatların gayretleriyle Müslümanlar çok daha güçlü devletler, medeniyetler kurmuşlardır. Cengiz’in torunları Müslüman olmuş, onların hanlıkları döneminde Türkistan şehirleri tarihin en müreffeh ve emniyetli bölgeleri haline gelmiştir.
Sanayi devrimi ve sömürgecilik sürecinde finans, medya ve siyaset alanında güçlenen Siyonizmin öncüsü bazı Yahudiler, “İslamı Nasıl Yok Edelim?” benzeri nice projeler hazırlamıştır. İslâm’ı, İslam kürsüsünden yok etme kapsamında hemen her Hristiyan kilisesinin, mesela “Çin İslamı” sloganıyla diğerlerinin de uygulamaları bulunmakta, sahte din adamları yetiştirmektedirler. Kiliselerin kendi aralarında veya Hristiyanlarla Yahudiler arasında çözümü imkansız ihtilaflar, tarihi kamburlar olduğu halde İslam’ı yozlaştırma, Müslümanları yok etme konusunda her devirde olduğu gibi günümüzde de derin işbirliği vardır.
Buün Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da… olduğu gibi Müslümanları katletme, sürgüne gönderme yanında İslam’ın içini boşaltma projeleri de yürürlüktedir. Gayr-i Müslimlere ait veya kadim Türklerden kaldığı iddia edilen, arkeolojik çöplüklerden buluntu pagan adetlerini Müslümanlara dayatma, sömürgecilerin yaygın stratejilerindendir. İslâm’ın temel kaynaklarını kullanarak çarpıtma, siyasi emelleri için Müslümanları birbirine düşürme konusunda Oryantalistler/ajanlar nice gayretler sarfetmiş olup T.E.Lawrance, Mr.Hempher, John Philby ilk akla gelenlerdir. Aynı süreçte Hindistan’dan Mısır’a, Rusya’ya birçok Müslüman isimli reformistler bayrak açmışlardır. Mısır’ın İngiliz idaresine girmesinden sonra ölünceye kadar müftüsü yapılan M.Abduh, C.Efgani’ye hitaben “şeyhim senin yolundayız; dinin başını yine dinin kılıcından başka birşeyle kesemezsin” ilkesini R.Rıza ve diğer izleyicileri uygulamıştır. “Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri”ni halen çağın kurtarıcısı olarak görenlerden/gösterenlerden hangilerinin Tel Aviv İslam Üniversitesi’nden mezun olduğu bilinmemektedir. Ancak MOSSAD kurumundan mezun olanların da dinde reform kisvesi altında yozlaştırma, sahabe-i kirâma, müçtehit imamlara, muhaddislere saldırılarla esas konularda kafa karıştırma faaliyetleri vardır.
Münafık, görünüşte/sözleriyle Müslüman olduğunu iddia ettiği halde gerçek inancını gizleyendir. Mesela ateist kimlikle, mutlak olarak dini kötüleme söylemleriyle aslında İslam’ı hedef alan faaliyetler, oldukça yaygındır. Hiç ilgisi olmayan derslerinde dahi sözü Spinoza’nın ateizm düşüncesinin yüceliğine getiren bir profesörümüz geçen sene vefat etmişti. Spinoza’nın büyüklüğünü anlatırken, din karşıtı görüşlerini vurgular, dinsizlik güzellemesi yapardı. Osmanlı’dan niçin bir Spinoza çıkmadığını da her fırsatta gündeme getirirken toplumsal yapının çorak olduğunu söylerdi. Osmanlı’nın medeniyet ve bilime karşı olduğunu iddia ederken, Müslüman öğrencilere, kendi ecdadına düşmanlık zehiri aşılardı. Spinoza’nın Marx gibi, dini, siyasete ve ticarete alet eden Hristiyan ve Yahudilere karşı dinsizliği savunduğu, Osmanlı’da böyle bir bataklık olmadığından Spinoza çıkmadığı cevabım, ayrı bir konu. Müteveffa profesörün Spinoza hayranlığı, ateizm propagandası veya Osmanlı kindarlığı kendi tercihiydi. Fakat vefatı sonrasında duyulan vasiyeti şaşkınlık sebebi oldu. Meğerse Sinagog’daki dini merasimden sonra cenazesinin İsrail’e götürülmesini, vefat haberinin 20 gün sonra duyurulmasını vasiyet etmiş. Halbuki bir ayağı Paris’te olan profesöre yakışan bu kadar ateizm tellallığından sonra cesedinin yakılarak küllerinin Eyfel kulesinden savrulması, kalanın Seine nehrine atılmasıydı.
Entelektüel kimlikle İslam’a saldıranlar, gerçek inançları/kimlikleri konusunda mert olmalıdırlar. Türkiye’de/Türklere dinsizlik propagandası demek, İslam’a saldırmaktır. Herkesin inancı elbette kendine aittir. Ancak kimsenin fikir özgürlüğü kisvesi altında bu ülke halkının, Müslümanların inanç ve ibadetlerine saldırma, yozlaştırma hakkı yoktur. Fikir açıklama özgürlüğü, hemen ilgili bütün uluslararası hukuk belgelerinde, anayasalarda yer almaktadır. Ancak aynı metinlerde hakların kötüye kullanılamayacağı, dolayısıyla fikir özgürlüğü üzerinden başkasının inancına hakaret edilemeyeceği düzenlemeleri de vardır.
Müslümanların inanç, ibadet ve muâmelât esasları, sahih kaynaklar üzerinden Asr-ı Saâdet’ten günümüze ulaşmış olup, isteyenler yaşamaktadır. İhtilaflar, dinin esaslarında olmayıp tali konulardadır. Bu ihtilaflarla tali meselelerden kaynaklanan mezhepler, ümmet için “geniş bir rahmet” olarak tarif edilmiştir. Günümüzde Müslümanların temel sorunu reformist ilahiyatçıların iddia ettiği gibi uzayda namaz veya oruç vakitleri olmayıp fakat sömürülme, fakirleştirilme, ahlaksızlaştırılma, İslam’dan uzaklaştırılma kumpaslarıdır. Herkesin dinini veya dinsizliğini istediği gibi yaşama hakkı olduğu halde “ben de Müslümanım” diyerek İslam’ı alenen zemmedenler, kafalarına göre reformize etmeye kalkanlar, gerçek inançları konusunda samimi olmalıdırlar. Bunların ne kadarının Tel Aviv İslam Üniversitesi’yle bağlantılı olduğu, Libya’daki veya Endonezya’daki örneklerde olduğu gibi nâdiren ortaya çıkabilmektedir. Ancak ayak izlerine, söylemlerine bakıldığında bağlantılarının güçlü olduğu görülmektedir.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın