Türk’ün Düşmanı Dostumdur

İran’ın Değişmeyen Anlayışı: “Türk’ün Düşmanı Dostumdur”

1925’ten beri İran’ın iç ve dış politikasının ana eksenini oluşturan “Türk’ün düşmanı dostumdur” anlayışı, en son Barış Pınarı Harekâtı’nın başlamasıyla yeniden kabarmaya başladı. Bu anlayış, çoğu zaman ilginç bir şekilde İran’ı kendine düşman saydığı Batılı devletler, hatta İsrail ile aynı safta buluşturuyor. Bunun en bariz örnekleri ise İran devletinin Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı Ermenistan’ın yanında yer alarak ona her türlü destek sağlaması ve Türkiye, Irak ve Suriye Türklerine karşı yıllarca PKK/PJAK ve uzantılarına mensup terör örgütü üyelerini kendi kamplarında barındırmış olmasıdır.

Türk düşmanlığı üzerine kurulmuş olan bu siyaset anlayışı, İran’ın iç politikasında da belirgin bir şekilde görülmektedir. Bunu en son örneği de Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Batı Azerbaycan eyaletini “Urmiye eyaleti” adlandırarak toprak iddiasında bulunan terör örgütlerine yeşil ışık yakması ve onları Urmiye başta olmak üzere Azerbaycan eyaletinin batısına, başka bir deyişle Türkiye sınır hattına yerleşmeye teşvik ederek Türklerin yaşadığı bölgenin demografik yapısını değiştirmeye çalışmasıdır.

Yıllarca İran’ın Kürt vatandaşlarını en ağır şekilde bastıran, terör örgütü üyesi olan veya olmayan binlerce Kürt’ü kurşuna dizen İran’ın bugün PKK/PYD/YPG terör örgütünü destekler nitelikte politika izlemesinin en büyük belki de tek nedeninin Türkiye’nin nüfuz alanının genişlemesini engellemek, Türkiye’nin bölgede söz sahibi olmasının önünü kesmek olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. Uluslararası rekabette rakiplerin gelişmesine ve nüfuz sahibi olmasına karşı politikalar izlemek gayet doğaldır. Fakat bu derecede hassasiyeti, Suriye’de cirit atan Rus ve Amerikan askerlerine göstermeyerek, yalnız Türkiye’nin oradaki haklı varlığına karşı çıkmak ve Türk devletinin terör örgütlerine yönelik başlattığı harekâtı “işgal” ve “tecavüz” olarak niteleyip kendini karşı tarafın savunucusu gibi göstermeye çalışmak, Türkiye’nin Tahran Büyükelçiliği karşısında terör yanlılarının gösteri düzenlemesine ve elçilik duvarlarına Türkiye aleyhinde sloganların yazılmasına müsaade etmek ya da bir devletle bir terör örgütü arasında arabuluculuk yapabileceğini ifade etmek; siyasi rekabetten öteye, derin bir Türk düşmanlığının belirtisidir.

Bu anlayış, yalnız siyasi yetkililerle de sınırlı değil. Daha önceden de Türk ve Türkiye düşmanlığı üzerinden edebiyat yapan İranlı rejim yanlısı veya muhalifi kişiler, teşkilatlar ve kuruluşlar da Barış Pınarı Harekâtı’nın başladığı andan itibaren dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye aleyhine seferber olmuş durumdalar. ABD’nin ve Suudi Arabistan’ın rejime alternatif olarak beslediği Rıza Pehlevi’den tutun Avrupa’nın alternatif olarak oluşturmaya çalıştığı “Geçiş Yönetimi Konseyi”ne; eski diplomat ve İran’ın Ankara’daki eski ataşesi Ekber Genci’ye ve televizyon kanallarına çıkartılan Celali Tehrani gibi rejim muhaliflerine kadar PKK/PYD/YPG lehine ciddi kampanyalar yürütmektedirler.

Türkiye aleyhtarlığı konusunda İran yetkilileriyle rejim muhaliflerinin kenetlendiği bu durumda, İran’ın Fars ve Türk aydınları, aktivistleri, sporcuları ve vatandaşları arasındaki görüş ayrılıkları dikkat çekicidir. Uyanış ve direniş süreci yaşayan İran Türklüğü, bir adım daha ilerleyerek kardeş Türkiye Cumhuriyeti’ni haksız ve garazlı saldırılar karşısında savunmayı, kendi millî mücadelelerinin bir parçası olarak değerlendirirken, bunun bedelini ödemeyi de göze almışlar. Barış Pınarı Harekâtı’nı desteklemenin âdeta suç sayıldığı, ona karşı kampanya yürütmenin ise teşvik edildiği İran’da, bedelinin ağır olacağını bildiği hâlde kendi sayfasında Türkiye Cumhuriyeti bayrağını paylaşmak suretiyle Barış Pınarı Harekâtı’na destek veren Traktör Futbol Takımı oyuncusundan tutun da İran Meclisindeki Türk milletvekillerine, hatta asker selamı veren İran Türk vatandaşlarına kadar geniş bir kitle Türkiye’yi bu haklı davasında savunmakta ve yalnız bırakmamakta kararlılığını en iyi şekilde göstermektedir.

Bölgedeki tüm bu olumsuz ve olumlu gelişmelere son günlerde Bakü’de düzenlenen Türk Devletleri Zirvesi’nde alınan kararları ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bir millet altı devlet” cümlesini de eklediğimizde, bölgede ve dünyada mevcut siyasi denklemlerin değişmekte olduğunu, yeni ittifakların oluşabileceğini, bu ittifaklarda İran’ın “Türk’ün düşmanı dostumdur” anlayışına asla yer olmayacağını öngörmek mümkündür.

M. Rıza Heyet / TURKISHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir