Birleşmiş Milletler 6/ 8 Eylül 2000 tarihli Binyıl Bildirgesiyle 21 yy. hedefleri bağlamında ;
- Aşırı yoksulluğun ve açlığın azaltılması,
- Evrensel temel eğitimin sağlanması,
- Cinsler arasında eşitliğin sağlanması ve kadınların yapabilir kılınması,
- Bebek ölümlerinin azaltılması,
- Ana çocuk sağlığının iyileştirilmesi,
- HIV / AIDS , sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi,
- Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması,
- Kalkınma için küresel bir ortaklık geliştirilmesi… Temennilerini sıralamıştır…
Milenyum olarak yeni bin yıla ulaşıldığı 20 yüzyılın son günleri itibariyle, dünyanın küresel, bölgesel ve yerel durumu , çatışmalarla geçen asırların sürmekte olduğunun örnekleri ile dolu olduğunu göstermiştir.…Bu süreç sosyo politik ve sosyo ekonomik türbülanslarıyla ele alınırsa ;
Bin yıllar olarak nitelenecek olan dönemler MÖ. Basamaklarıyla da örneklendiğinde ,
- MÖ 2000 ile 1000
- MÖ. 1000 ile (0 ) MİLAT
- MS. 0 ile 1000 Birinci bin yıl (Milenyum )
- MS. 1000 ile 2000 İkinci bin yıl (Milenyum )
- MS. 2000 ile 3000 Üçüncü bin yıl olacağına göre, halen sürecin 2023 yılı itibariyle dünyamız milenyumun 23 yılını , tarihi yükleriyle taşımaktadır…
Yaklaşık 4 bin yıllık zaman derinliğinde sosyal, ekonomik ve politik yaşam, küresel, bölgesel ve yerel ölçekte çeşitli çatışmalara da sahne olmuştur…Bu bağlamda; Önceleri Taç ve kılıcın hükümranlığı olarak ortaya çıkan siyasi ve askeri yapılanmanın zaman içinde hakimiyetini ticaret ve sanayi gücüne ulaşan burjuvaziye devrettiği görülmüştür…Bu süreç, öncelikle sosyo politik ve sosyo ekonomik türbülanslarıyla ele alınırsa ;asırlar sonra Taç ve Kılıcın yerine hakimiyetini oluşturan Ticaret ve sanayi sınıfı , içinden, bu sürece özdeş olarak kendi FİNANS gücüne dayalı yenibir seçkin TABAKA oluşturmuştur…
Ulus devlet kavramının güçlendiği 18 yy. ve sonrası dönemde ticaret ve sanayi yapılanmasının gelişen milli oluşumların ötesinde ,finansın artan küresel gücü reel ekonominin somut değerlerinin ötesine geçerek sanal ekonominin spekülatif yapısına etkinlik kazandırmıştır..
1980 gelindiğinde Milton Friedmen ‘ın finansı esas alan ve para üzerinden küresel etkinlik oluşturmayı ön gören ekonomik stratejisi , üçüncü bin yılın ilk hedeflerinin belirtisi olarak da görülmüştür..
Sürece bağlı olarak yeni bin yıl mesajlarının aktarımında ve aynı zaman kesiti içinde belli inanç sistemleriyle bağlantılı Odet Yınon’un İsrail için hedefler konusunda ki ön görüsü , üçüncü bin yıl için birilerinin beklentilerini yansıtır gibi olmuştur….Diğer yönden dönem itibarıyla yayınlanmış olan bazı kitapların da , küresel hesapları olanların jeopolitik hedeflerine ilişkin stratejilerinin belgeleri niteliğinde konu görülmektedir. Konuyla bağlantılı olan bu eserlere bakıldığında ;
- Brezinsky nin Büyük Satranç Tahtası ile Küresel aklın yeni dünya düzeni konusunda ki stratejik hedeflerin nasıl tanımlanmış olduğu, ifade edilmektedir..
- Thomas Barnett’ İn Pentagon un Yeni Haritası adlı kitabında paylaşılan haritada BOŞLUK ALANI OLARAK belirtilen coğrafi bölgelerine bakıldığında “ Enerji alanları, Euro Dolar hakimiyetine ve rekabetine etkin olabilecek ülkelerin bulunduğu alanlar, Deniz yolları ve küresel coğrafi geçit alanlarının olduğu yerler, BOP olarak hedef gösterilen ülkelerin olduğu yerler, İslama fobi oluşturulacak hedef bölgeleri…” Açıkça görülebilmektedir…Diğer yönden Küresel Elitlerin görevlisi olarak ABD Dış İşleri Bakanı C. Rıce ‘ın da , 22 ülkenin hudutlarının değiştirileceği mesajı da üçüncü bin yıla ait bir hedef belirtilmesi gibi yansımaktadır…
- Gene dönem yayınları içinde çıkmış olan John Nasbitt ‘in Global Paradoks kitabında da üçüncü bin yıl sürecini kast ederek ulus devletlerin tek tek parçalanarak ufak devletçiklerine bölünecekleri ile ilgili bir görüşü savunduğu görülmüştür…
- S. Huntington ‘un da dönem itibarıyla Medeniyetler Çatışması tezinin aynı bakış açısı içinde algı oluşturmaya yönelik bir paylaşımı olmuştur….
- Birbirini tamamlar mahiyetteki görüş paylaşımları yanında küresel, bölgesel ve yerel olarak izlenen olaylar, gösterilen hedeflerle örtüşür durumdadır… Yankıları bu bağlamda sürmektedir..
Sürecin paradoksu ise, gene burada başlamaktadır… Ulus devletler siyasi liberalizm ile liberal ekonominin çarpanı olan demokrasiyi ulusal ve kamu yararı bağlamında kabul etmektedirler. Ancak, giderek güçlenen finansın uluslar üstü etkinliği ile ve ekonomik hakimiyetinin küresel seçkinler üzerinden kullanılır hale gelmesiyle, siyasi liberalizm ve liberal ekonominin çarpanı olan politik anlayış, farklı bir mecrada ele alınmaya başlamıştır…
Ulus devletler; siyasi liberalizm ve liberal ekonomi değerlerini ülkelerinin ve kamunun yararına kamusal olarak nitelemektedir…,Küresel seçkinlerin tanımında ki siyasi liberalizm ile liberal ekonominin uygulaması ise, ülkelerin içişlerine karışmak ve ayrıca da; hem siyasal, hem sosyal, hem de ekonomik alanlarda o ülkeyi kontrol etmenin ARACI olduğudur…
Kısaca, bu bağlamda demokrasi , Ulus devletler için ulusal ve kamusal bir AMAÇ olurken, küreselciler (seçkinle ) için ise, o ülkeleri içeriden kontrol etmenin ARACI olmaya başlamıştır…
Bu bağlamda, SİYASİ LİBERALİZM yolu ile hedef ülkenin, siyasi, yapısı, sivil toplum örgütlerinin oluşturulmaları, medyayı kontrol ederek toplum üzerinde arzu edilen şekilde algı oluşturularak toplumu yönlendirmeleri, siyasi yönetime kendi istedikleri istikamette yön verebilecek kişilerin önemli mevkilere getirilmesi konusunda algı oluşturulması vb.. yöntemler ile siyasi liberalizmden yararlanmak küreselcilerin demokrasi yi ARAÇ olarak kullanmalarına örnektir…Diğer yönden aynı şekilde LİBERAL EKONOMİYİ de desteklemeleri ise, hedef ülkenin kaynaklarına kolayca ulaşabilmenin bir diğer aracı olarak kullanılmasının isteğidir…
Michel Chossudovsky’in Amerika’nın Terörizme karşı Savaşı adlı kitabında, (sf.457 ) küresel elitin siyasi liberal değerleri ve anayasa görüntüsü altındaki uygulamaları ve bu bağlamda ki paradoksu şöyle tanımlıyor…( Yurttaşlar üzerinde güçlendirilmiş bir veri bankası yoluyla Büyük Biraderin gözetleme aygıtının kullanılmakta olması , Adaletin ve hukukun uygulanmalarının askerileştirilmesi “ 11 Eylül olayından sonra ABD de çıkarılan Patriot 1 ve Patriot 2 yasaları gibi “ , Yanlış bilgilendirme ve propaganda şebekesi “ aynı yerden yönetilen medya gibi “ , Terörist örgütlerin örtülü bir biçimde desteklenmesi, Siyasi cinayetler, işkence el kitapları ve toplama kampları , Yaygın savaş suçları ve uluslararası hukukun çiğnenmesi… Özetle Küreselcilerin siyasi liberalizm konusunda ki operasyonel manevra alanlarına örnek olmuştur ve olmaya da devam etmektedir…
MÖ. İtibariyle milenyum dönemleri içinde insanlığın yönetim arayışlarına bakıldığında ;
MÖ. 2000 1000 kapsamında arkaik dönem toplumlarının kurallar arayışına Sümer tabletleri ve daha sonraları da Hamurabi Kanunları örnek olabilir.
MÖ. 1000. ….. 0 ( Milat) denk gelen örneklere de Solon yasaları , Efletun un Devlet yönetimi konusunda ki görüşler, Likurg ‘ün bir şekilde kuvvetler ayrımı tanımlaması, ayrıca Roma’da, Çiçero, Seneka, Polybıus un için ön görüleri sistem arayışlarına ait diğer örneklerdir…
Süreç Milat ve sonrası birinci ve ikinci bin yıllar döneminde türbülans yapıları içinde ivme kazanarak sürmüştür Gene sosyal düzen arayışı konusunda MS. Birinci bin yıl döneminde Nizammülk’ün Siyasetnamesi bir örnektir…Daha sonraları İb ni Haldun un Mukaddimesi de bir diğer sosyal ve politik düzen arayışına örnektir….
Batı toplumunda Makyavel farklı bir biçimde Prens adlı kitabıyla yönetim modelleri önermiştir… Thomas More ise Uyopya adlı eseriyle ideal bir dünya ve düzeni örneği getirmeye çalışmıştır…
Konunun öznesi Demokrasi olup, ilk çağ Yunan düşünürlerinin patrisyenler için ön gördüğü demokrasi tanımının ötesinde gerek siyasi liberalizm ve gerekse liberal ekonominin çarpanı olarak siyaset denkleminde yer alması ancak 17 yy. itibaren oluşmaya başlamıştır…
17 yy. İngiltere sinde süre gelen karışıklıklara karşı dönem düşünürlerinden Hobbes yönetimin mutlak mutlakıyetle sağlanabileceğini savunurken, bundan yarım asır sonra bir diğer İngiliz düşünürü olan Locke, bireysel hakları ve özgürlüğünü ele alan görüş ile siyasi liberalizmin ilk işaret fişeğini ateşlemiştir…Bu süreçte sömürgeleşmenin ivme kazandığı emperyalist ortamda Adam Smith de , liberal ekonominin bir diğer işaret fişeğini ateşlemiştir…
Batı toplumu yapısında Taç ve Kılıcın karşısına siyasi liberal değerler ile liberal ekonominin çarpanı olan demokrasinin temelleri bu süreç içinde atılmıştır…
Locke un siyasi liberal değerlere başlangıç sayılacak olan görüşü, Montesquıeu, Voltaire ve Rousseau tarafından temel hak ve özgürlüklere taşınarak, demokrasi değerlerini , toplumların evrensel değerleri olacak şekilde yaygınlaşmasına neden olunmuştur…
İkinci binyılın son asrında , özellikle küresel boyutta Taç ve Kılıcın hükümranlığı, siyasal liberalizm ile liberal değerlerin savunucusu olan sosyal sınıfa geçmiştir. Ticaret ve sanayii üzerinden gelişen bu ekonomik model giderek sosyal sınıf farklarına neden olmuş , bu da Marksist anlatımla sınıf çatışmalarını ikinci bin yılın son asrında yüzeye çıkartmıştır…
Süreç bütünü içinde ele alındığında ikinci bin yılın son yıllarında Marksist görüşün savunulduğu Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla siyasi yönden küresel yapı farklılaşırken siyasi liberalizm ve liberal ekonomi değerleri rakipsiz olarak öne çıkmıştır…
Üçüncü bin yıla girme sürecinde ulus devletler için amaç olarak asırlarca birçok türbülansın içinden geçerek gelen demokrasi değerleri bu defa TAÇ ve KILICIN yerine geçmiş olan bir FİNANS ELİTLERİNİN örtülü mutlakıyetiyle karşılaşır olmuştur…
Tarihi diyalektik açısından bakıldığında ticaret ve sanayi toplumunun içinden çıkan bu elit zümre, finans yönünden üstünlük sağlayarak, küresel sermayenin % 60 ++ kontrol eden bir sınıf üstü tabaka görünümüne gelmiştir….Bu zümre sahip olduğu finans gücünün devamı içim her ülkede DEVLET YAPISININ gerektiğinde müdahaleci ve kamu yararına olabilecek uygulamalarına karşı, merkezi ve gerektiğinde koruyucu bir devlet yapısının oluşmasına da karşıdır.. Bu karşıtlık , MENSUBU OLDUKLARI içinde bulundukları ülkeleri için de geçerlidir…
Üçüncü bin yılın başından itibaren süre gelen yerel ve bölgesel çatışmaların arka plan kurgulayıcılarının varlığı bu bağlamda değerlendirilmelidir…
Küresel ölçekte etkin olan bu seçkinlerin genellikle ortak yönleri aynı çizgiden geldiklerini göstermektedir.. Küresel üst akıl olarak da nitelenebilecek bu seçkinlerin yansımalarına bakıldığında ortak bağlantı noktaları da dikkate çarpmaktadır..
Üst akıl öncelikle eğitim ile bağlantılıdır. Bu yönden 1900 yılından bu yana Yahudilerin kontrolündeki ABD ve İNG. Üniversiteleri ….( Harward, Princeton , Yale, Stanford, California, Masachusett İnstitute of Tecnolology, Colombia,Chicago,Cambrige,Oxford..)
FED hakim olan aileler ( Yahudi kökenli ) : (Rochefeller , Rothschild, Goldman, Lehman, Kahn, Warburg, Moses, Lazard.)…
Medya yapılanmasında kiler..( Yahudi ko,ntrolunda ).. ( CBS , abc , CNN , The New York Times, The Washington Post , Huffpost, the guardian, The Economist, BBC , VOX, BuzzFeed, Fox News Channel, Wall Street Journal , Sun , Tımes )… oldukları açıkça görülmektedir…
Küresel bakış içinde ; üst düzey eğitim ile etkin kadrolar oluşturabilme, FED ve diğer kanallar üzerinden gene küresel düzeyde finans hakimiyetine sahip olma, ayrıca merkezi bağlantılı bir medya sistemi ile de küresel, bölgesel ve yerel olarak gereken durumlarda ALGI STRATEJİLERİYLE toplumları etkileyebilme gücü, bu seçkinler için bir örtülü hakimiyet unsuru olarak ortaya çıkma imkanı sağlamıştır….
Bu kadar kapsamlı bir stratejik genişlik içinde özellikle ABD yönetim kadrolarında küresel aklın operasyonel gücüne bağlı örgütlere dikkat edildiğinde PSİKOLOJİK HAREKAT VE KONTROLLU KAOS oluşturabilme konusunda etkili olan örgütler de şu şekilde görülmektedir : ( 300 ler KOMİTESİ, CONSİL OF FOREİN RELATİON, THE TRİLATERAL COMMİSSİON, BİLDERBERG GRUP , ROYAL İNSTİTUTE FOR İNTERNATIONAL AFFAİR “ RIIA” TAVİSTOCK, ROMA KULÜBÜ, İNSAN KAYNAKLARI ARAŞTIRMA OFİSİ “ HUMRRO”..)
MS. Birinci bin yıl içinde semavi dinlerin güçlenerek etkinlik kazanmaları, kavimlerin göç olayları ile coğrafyanın muhtelif yerlerinde Taç ve Kılıç ile Ruhban destekli hakimiyet alanlarının giderek yer almakta oldukları görülür…
İkinci bin yıl ise, ilk asrından itibaren Haçlı Seferlerinin kanlı bir başlangıcı ile görüntüye gelmektedir.…Bin yıllık üst üste gelen kanlı asırlardan donra ikinci bin yılın son asrı gerek Birinci ve gerekse İkinci Dünya Savaşlarıyla en kanlı dönemlerini yaşamıştır…
İkinci Dünya savaşı sonrası Yalta ve Potsdam Anlaşmasıyla iki kutuplu bir dünya yapısına oturtulan ve Birleşmiş Milletler Teşkilatını yeniden düzenleyen siyasi anlayış barış korumak amacıyla küresel bir görüş ve düşünce birliğine gitmiştir…
Süreç soğuk savaş dönemi olarak devam etmiş ancak 1991 Sovyetlerin dağılması sonucu tek güç olarak ABD dünya sahnesinde öne çıkmıştır…
ABD etkin gücü üzerinden TEK KUTUPLU DÜNYA anlayışının ortaya çıkmış olması ve bu yapı içinden de giderek FİNANSIN mutlak kontrol edeceği yeni bir dünya düzeni anlayışı , Francis Fukuyama nın TARİHİN SONU tezi ile tanımlanmak istenilmiştir. Bu anlayışa göre, ULUS DEVLETLERİN yavaş yavaş tasfiyesi ile küresel hakimiyetin süreç içinde mutlak gücü eline geçirmiş olan ELİT sınıfın sahada hakimiyetinin oluşturulacağı anlamında görülmüştür..
Ancak küresel denklemde Çin Faktörünün coğrafya da etkin olmaya başlaması, diğer yönden Avrupa Birliğinin Maastricht Antlaşması sürecinde milenyum başında ( ÜÇÜNCÜ BİN YIL ) EURO para birimiyle kendi finansal rezerv alanlarını oluşturması, süreç içinde ayrıca Çin merkezli Yuan yeya bir başka küresel rezerv para biriminin dolar karşısında sahasını oluşturması yeni bir küresel sayfa açmıştır..…
ABD açısından bünyesinde hakim konumda bulunan SEÇKİNLERİN küresel düzeyde ekonomik ve politik baskı unsurunun rezerv konumunda ki dolar olduğu açıktır…Ancak üçüncü bin yılın başlarından itibaren rezerv konumda ki doların zaman içinde YERİNİ BAŞKA REZERV PARA BİRİMİNİN alması ihtimali küresel elitin TEK KUTUPLU DÜNYA hedeflerinin sonu anlamına da gelmektedir…
Çok Kutuplu bir dünya denklemi ise küresel aklın hesaplarını bozduğundan üçüncü bin yıla girme sürecinde ve halen küresel ölçekte olmasa bile bölgesel ve yerel çatışmalara destek verilerek , yaratılacak ekonomik yıkım ve daralmalar üzerinden doların Pazar paylarının devamlılığı sağlanmış olabilecektir… üçüncü Milenyum un 2019 yılında Covid salgını olarak ülkelerin en az iki sene kapalı bırakılan ekonomik yapıları sonucu iflaslar ve batan ekonomiler ihtiyaç duydukları finansal desteği Marshall yardımına benzeri bir durumla karşılaştıkları da bir gerçektir…
Üçüncü bin yılın 2023 yılında Türkiye Cumhuriyetin 100 yılını kutlarken süregelen küresel bölgesel ve yerel fırtınaların jeopolitik olarak tam merkezindedir… Çok kutuplu dünya dengesinde doğu dan batıya, kuzeyden güneye ana jeostratejik eksen Anadolu Topraklarında kesişmektedir…
Küresel hesapları olanların Anadolu coğrafyasında ki emelleri de çok iyi bilinmektedir…Bu süreçte, birilerinin küresel ölçekte bir savaş çıkartmasına engel olan denge unsuru da Ankara, Moskova güvene dayalı politikalarını devamıdır…
Jeopolitik öğretilerin bir disiplin haline geldiği dönemlerden itibaren devlet mantığında politika üreten bütün ülkeler coğrafya da kendi jeopolitik derinliklerini oluşturmaya çalışmışlardır..
- Özellikle Britanya imparatorluğu küresel bakış açısıyla jeopolitik ve jeostratejik öngörüleriyle coğrafyada hakimiyetini oluşturan önemli bir örnektir….Deniz hakimiyeti üzerinden geliştirmiş olduğu stratejiler ile bütün deniz yollarını ve geçitleri kontrol ederek sömürgeleriyle ticaret bağlantılarını korumuş , okyanuslar ve denizler üzerinden akış sağlayan bir stratejik derinlik oluşturmuştur…Denizlelere hakim olmak stratejik derinliğinde önemlidir…
- Fransa özellikle Afrika karasında ve kısmen Viyetnam da olduğu gibi deniz sahalarında hakimiyetine stratejik derilik oluşturmuştur….Özellikle Fransa Afrika’sı, bu ülke için çok önemli ve hayatidir..
- Almanya nın stratejik derinliği ulusal birliğini ancak 1871 kurabilmiş olmasından ötürü emperyalizmin sömürgeci ve paylaşımcı stratejilerinde oldukça gerilerde kalmasına neden olmuştur…Bir bağlamda Kutsal Roma Germen İmparatorluğu geleneğinden yararlanarak İspanya üzerinden Latin Ülkeleri üzerinde coğrafi bir siyasal derinlik oluşturmaya çalışmıştır. Afrika ülkeleri üzerinde ki arayışları ise yetersiz kalmıştır.. Üçüncü Reich döneminin hedefleri içinde Avrupa’nın tümünden , Urallara kadar uzanan bir hedefi hakimiyetine almayı amaçlamışsa da sonucu Almanya için tam bir felaket ile bitmiştir…
- Rusya ise, çarlık döneminden itibaren yayılmacı politikalarını Uralların doğusuna Sibirya ya ve Büyük Okyanus kıyılarına kadar uzanan bir stratejik derinlik alanı oluşturmuştur… 1945 İkinci Dünya savaşı bitimi nde, Yalta paylaşımı ile doğu Avrupa üzerinde batıya karşı bir derinlik sağlamışsa da 1991 Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bu stratejik derinliği kaybetmiştir..
- Japonya 20 yy. başlarından itibaren Sanayileşmiş bir ülke olarak stratejik derinliğini TANAKA PLANINDA ifade edildiği üzere ülkenin güneyinde Endonezya adaları ve “Filipinler coğrafyasına kadar uzanan bir bölge yanında, Batısında da Mançurya’dan Sibirya’nın kuzeyine kadar uzanan geniş bir hedef alanı olarak belirtildiği görülmektedir…Pasifik istikametinde ki adalar zincirine de ki yayılma hedefleri ve işgal yoluyla elde ettiği diğer coğrafi kazanımları İkinci Dünya Savaşı mağlubiyetiyle elinden çıkmıştır..
- Çin açısından stratejik derinlik bu ülkenin öncelikle bölgesindeki hakimiyet alanlarını genişletmesiyle görülür. Kuzeyde Mançurya bölgesi ile batısında Doğu Türkistan ve
Tibet’i hakimiyetine alarak coğrafi bölgesini genişletmiştir…Mao döneminde Sovyetlerin işgal ettiğini iddia ettiği 1,5 milyon km2 toprağın iadesi konusundaki talebi bu iki ülkeyi 1979 tarihinde karşı karşıya getirmiştir…Küresel konjoktür güncel durumu itibariyle ABD ye karşı ortak bir politikada birleştirmiş olduğundan konu şimdilik politik bir mevzu olarak görülmemektedir.. Ancak Çin stratejik derinliği itibariyle politik hedefleri içinde bu konuyu uygun zamanda güncelleyebilecektir.. Diğer yönden Çin açısından en önemli stratejik derinlik OBOR üzerinden Pekin Londra hattı bağlantısını kurmak Ak Deniz deki liman bağlantılarını arttırmak, Gerek Hint Okyanusu ve gerekse Ak Deniz de bayrak gösterecek durumu sağlamak ve Afrika kıtasındaki bağlantılarını da attırmak olarak görülebilecektir… Ayrıca hem kara hem de deniz hakimiyeti konusunda sahada yer alarak ,coğrafyanın farklı bölgelerinde stratejik derinlik arayışı içinde görülebilir…Ayrıca Çin’in hem karada hem denizde hem de hava ve uzayda ABD paralelinde stratejik derinlik arayışına girmesi de sürpriz olmaz…Bu da her iki ülkenin çatışma noktasına gelecek olan stratejik derinlik kalanlarının sorunlarını, küresel ve bölgesel ölçekte arttırabilir..
- Özellikle ABD in küresel güç unsuru olarak coğrafyada ki hakimiyet alanlarına bakıldığında ise jeopolitiğin deniz hakimiyeti yanında kara hakimiyeti ve Hava hakimiyeti prensiplerinin hatta uzay hakimiyeti parametresinin de dahil edildiği , küresel ölçekte bir stratejik derinlik oluşturmuş olduğu görülmektedir…Aktif olarak bu hakimiyet alanlarındaki , “ MERKEZ KOMUTANLIĞI, AVRUPA KOMUTANLIĞI, HİNT- PASİFİK KOMUTANLIĞI, KUZEY KOMUTANLIĞI, GÜNEY KOMUTANLIĞI YANINDA İŞLEVSEL KOMUTANLIKLAR OLAN ÖZEL OPERASYONLAR KOMUTANLIĞI, STRATEJİK KOMUTANLIĞI, ULAŞTIRMA KOMUTANLIĞI, UZAY KOMUTANLIĞI “ olmaktadır…Bu stratejik derinlik yapılamasıyla da coğrafi bölgeler üzerinden küresel kontrolü sağlamayı amaçlamıştır…Çok kutuplu dünya sürecine göre ABD in bu yapılanmaları dikkate alındığında, özellikle hava ve denizde hakim olduğu alanlardaki etkinliğinin giderek Çin rekabeti ile birçok alanda karşı karşıya geleceği açıktır…ABD küresel ölçekte stratejik derinliğini oluştururken özellikle deniz hakimiyeti konusunda ki ulaşım yol ve geçitlerini bi şekilde İngiltere ile paylaşmış durumdadır…
- İsrail’in stratejik derinliği ise, dini inanış ve öğretileri yanında Siyonist ideolojinin politik hedefleri ile birlikte Ortadoğu bölgesinde hakmiyet alanı oluşturmayı amaçlamatadır…Bu bağlamda, ODET YINON un milenyum sürecinde ön gördüğü şekilde bölgesindeki ve çevresindeki devletlerin bölünerek İsrail in politik hedefi olan ve BOP projesinde belirtilen şekilde de yeni dünya düzenine göre coğrafi hudutların değiştirilmesi hedefidir….İsrail in asıl stratejik derinliği ABD bulunan güçlü İsrail bağlantılı Siyonist kadrolar ve onların denetiminde ki finans ve küresel boyutta algı oluşturma imkanına sahip stratejik düzeydeki kitle haberleşme araçları ve imkanlarıdır..
- Türkiye açısından stratejik derinlik ise coğrafyanın tanımı içinde olduğu gibi Türk Dünyasının da süreç içinde aynı stratejik derinlik içinde yerini almasıyla bağlantılıdır. Türkiye’nin siyasal varlığı , küresel oyun kurucuların , kendi stratejik derinlikleri üzerinden bölgede Türkiye’nin çıkarlarına karşı olumsuz etki yapmalarının önlenmesiyle bağlantılıdır. Bu süreçte Türkiye kendi stratejik derinliğini Batıda Macaristan ve balkanlar üzerinden oluşturarak doğuda da Bütün Türk Devletlerini de içine alacak şekilde bir stratejik derinlik sağlamalıdır… Diğer yönden Kuzeyde Moskova Ankara eksenini tam bir güvenlik hattı olarak güncelleyerek, küresel boyutta çok kutuplu bir stratejik denklem yapısında bütün ülkelerle istikrarlı bir diplomasiyi siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlara taşıyarak ve küresel siyasetini barışı koruyarak sürdürmelidir..
İkinci bin yıl Haçlı seferleriyle , Üçüncü bin yıla giriş ise 11 Eylül 2001 olayının dehşetiyle başlamış, süreç konuyu 7 Ekim 2001 Afganistan ve daha sonra da 19 Mart 2003 Irak’ın işgali ile devam ettirmiştir….Orta doğu bölgesindeki olaylarda , birileri, üçüncü bin yıla, İkinci bin yılın başlarında ki haçlı seferlerini çağrıştırır şekilde, mesaj vermiştir… Birleşmiş Milletlerin üçüncü bin yıl için temennilerini yansıtan 6 / 8 Eylül 2000 tarihli beyannamesi ise çöpe atılmış, küresel elitin çıkarları ulus devletlerin çıkarlarının üstünde tanımlanmıştır..Kısaca, yeni bin yıl için kötü bir tarihi başlangıç olmuştur..
Süreç sonuç itibariyle küresel düzeyde ULUS DEVLETLER ile KÜRESEL ELİTİN ÇIKARININ savaşı durumuna gelmiştir…Sahada savaşan ordular sadece büyük oyunun bir görüntüsüdür… Esas olan finansal rezerv paranın gücünün kayıp olması durumunda hangi elit zümrenin gerçek anlamda gücünü kaybedeceği anlamındadır….
Uluslar ; kendi varlıklarını korumanın savaşını verirlerken, bu savaş alanının yerini, zamanını, aktörlerini ; kendilerinin sahada nasıl kullanıldıklarını ve bu bağlamda da oyun kurucu olan küresel elitin varlığını anladıkları zaman, oyun kuranların oyunları bozulacaktır…
Siyasi liberalizm ve liberal ekonomi demokrasi sürecinde uluslar için bir AMAÇ OLURKEN küreselciler için örtülü bir MÜDAHALE ARACI olmamalıdır… 29 EKİM 2023
ERGUN ÖZGEN
Bir yanıt yazın