Başlıkla ilgili konuya geçmeden önce bir hususu açıklamak istiyorum. 1966-1970 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi SBF’deki öğrencilik dönemimde ve sonrasındaki yarım yüzyıldan fazla bir sürede Eskişehir Ankara arasında seyahat ediyorum. Çünkü bu yol, Ankara’yı Eskişehir’e bağlamaktadır. Bu sürede Sakarya Meydan Savaşı’nın gerçekleştiği bölgeden (Polatlı) geçmeme rağmen, geçen haftaya kadar bölgeyi ziyaret etmemiş olmamın utancı içindeyim. Bu yolu kullananlara en az 1 saatlerini ayırarak burayı ve anıtı ziyaret etmelerini öneririm.
Ankara Üniversitesi SBF’den 1970-1971 döneminde mezun olan arkadaşlarımla 23 Ekim’de bu bölgeyi ziyaret ettim ve şunu düşündüm. EğerMustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki milli mücadele, Türk halkının bağımsızlık ve özgürlük sevdasını yansıtan unutulmaz bir destan hâline geldi. Sakarya Meydan Savaşı kazanılmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti bugünkü sınırları içinde olmayacaktı, ya da Sevr (Sevres) Anlaşması ile sınırlı bir alana mahkum edilecekti.
İtalyanlar Sakarya Savaşı’ndan sonra Anadolu’yu boşaltmış, Kafkas cumhuriyetleri ile Kars Anlaşması imzalanmış, doğu sınırlarımız belirlenmiş, İngiltere ile esir değişimi yapılarak Malta’daki Türk esirler serbest bırakılmış, Fransa ile Ankara Anlaşması imzalanmıştır.
Sakarya Savaşı dünya tarihine, en uzun süren meydan savaşı olarak geçmiştir. Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlanmış, ordunun ihtiyaçlarının bir kısmı karşılandıktan sonra 23 Ağustos 1921 tarihinde Sakarya Ovası’nda çatışmalar başlamıştır. Savaş, 22 gün 22 gece sürmüş, 13 Eylül 1921 tarihinde sona ermiştir.
Mustafa Kemal’e TBMM tarafından gazilik ve mareşallik unvanı verilmiş, 5 Ağustos 1921 tarihinde yayınlanan yasa ile Mustafa Kemal’e verilen Başkomutanlık yetkisi süresiz uzatılmıştır. Rusya aracılığı ile Kafkas cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalanmış ve doğu sınırlarımız belirlenmiştir.
Atatürk’ün önderliğindeki milli mücadele, Türk halkının bağımsızlık ve özgürlük sevdasını yansıtan unutulmaz bir destandır. Sakarya Meydan Savaşı gibi kritik noktalarda elde edilen zaferlerle Türk milleti kararlılığını ve vatan sevgisini dünyaya göstermiştir. Cumhuriyetin ilanı, yüzyıllar boyunca köklü bir tarihe sahip olan Türk milletinin modern dünyada aynı coşku, azim ve özveriyle varlığını sürdüreceğinin habercisi olmuştur.
Cumhuriyet, ulusun kendi kaderini tayin etme hakkını getirerek modern bir devletin temellerini atmış, Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilen devrimler, toplumsal ve kültürel bir dönüşümü başlatmıştır. Büyük Taarruz ile zafer kazanılmış, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli başarısı olarak tarihe geçmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Ekim 2022 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Önümüzdeki yıl vasıl olacağımız Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına büyük bir heyecanla, şevkle, coşkuyla hazırlanıyoruz” demiştir ama bu kutlama ileri bir tarihe ertelenmiştir. Erdoğan geçen yıl aşağıdaki önemli açıklamayı yapmıştır:
“Önümüzdeki yıl vasıl olacağımız Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına büyük bir heyecanla, şevkle, coşkuyla hazırlanıyoruz. Bizim için bu yıl dönümü sadece yeni devletimizin ikinci asrının başlangıcı ifade eden bir takvim değişikliği olmanın ötesinde manalara sahiptir. İşte bu anlayışla Anadolu toprakları üzerinde son bin yılda kurduğumuz üçüncü devletimiz olan Cumhuriyetimizi siyasi, ekonomik, sosyal, diplomatik alanlarda milletçe hayalini kurduğumuz seviyeye çıkartacak atılımın adını Türkiye Yüzyılı koyduk. Ülkemizin ve medeniyetimizin tüm kazanımları üzerinde yükselteceğimiz bu vizyon, yeni nesillere bırakacağımız en büyük mirasımız olacaktır.”
Eğer Filistin – İsrail çatışması olmasaydı, Cumhuriyet’in 100. yılının “Türkiye Yüzyılı“na yaraşacak şekilde coşkuyla kutlanması amacıyla yurt genelinde ve yurt dışında çeşitli etkinlikler düzenlenecekti. Etkinlikler kapsamında, Türkiye’nin 100 yıldaki kazanımları çeşitli dijital sergiler ve üç boyutlu gösterilerle anlatılacak, İstanbul Boğazı’nda 2023 dron ve havai fişek gösterisi ile görsel şov gerçekleştirilecek, özel ışık gösterilerin yapılacağı tarihi mekanlarda 100. Yıl Marşı yankılanacaktı.
İstanbul Taksim Meydanı’nda Atatürk Kültür Merkezi’nin önüne kurulacak “Maziden Atiye Türkiye Yüzyılı” gösterim alanında, su perdesi, su şovu ve üç boyutlu içeriklerin yayınlandığı ekranlarla geçmişten bugüne Türkiye Yüzyılı vizyonu interaktif ve teknolojik bir deneyimle vatandaşların beğenisine sunulacaktı.
Taksim Meydanı’nın İstiklal Caddesi girişinde de Türkiye Yüzyılı resmi logosundan esinlenerek hazırlanan “Türkiye Yüzyılı Enstalasyonu”ile 100’ncü yıl içerikleri dev ekrandan vatandaşlarla buluşacaktı. Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı 29 Ekim’de canlı yayın aktarımıyla etkinlik yerinde izlenebilecekti ama bunların tamamı maalesef ertelenmiştir.
100. yıl etkinlikleri, İsrail- Filistin çatışması sonrasında uygun bir tarihte gerçekleşir diye düşünüyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılı programlandığı şekliyle kutlanır ve bu şekilde tarihteki yerini alır.
Savaş, kutlamaların zamanında yapılmasına engel olmamalıydı. Çünkü tarihte bir tek “100. Yıl” bir tek “29 Ekim 2023” vardır. İkinci bir 100 yıl ancak 100 yıl sonra olacak, biz ve bizden sonraki birkaç neslin kutlamayı yapacak olması, bugünün önemini ortaya koymaktadır.
Şimdi, Cumhuriyetimizin 100. Yıl kutlamalarına engel olan Filistin İsrail çatışma sürecinin bilinmesinde yarar vardır. Önce şunu kabul etmemiz gerekir: Filistin’in İsrail saldırısına uğraması bir insanlık suçu haline gelmiştir. Bombaların altında insanlık öldü mü dedirtecek katliamlar kabul edilemez. Bu konuda Batı dünyasının tutumu eleştiriye açıktır. Fakat madalyonun diğer kısmında Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti vardır.
Filistin bayrağı siyah, beyaz, yeşil, “kırmızı” olup,
Siyah Abbasileri, yeşil Fatimileri, beyaz Emevileri temsil eder.
Kırmızı üçgen, Arapların Türklere karşı isyanlarında döktükleri kanı sembolize eder.
Ermeni ASALA terör örgütünün kuruluş aşamasındaki lideri
Filistinli Hıristiyan George Habbaş’tır.
PFLP (Filistin’in Kurtuluşu İçin Halkçı Cephe), büyük ölçüde ASALA’ya lojistik ve eğitim desteği vermiştir.
Lübnan asıllı Agop Agopyan, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün
önemli bir mensubudur.
Filistinli savaşçılar, Yaser Arafat’ın liderliğindeki “Al Fatah” (El Fetih) ve Suriye Askeri İstihbarat Örgütü’nün denetimindeki
“El Saika” teröristleri ile birlikte eğitim almışlardır.
Bu savaşçıların, 1970’li yıllarda, Kırım’da Simferepol (Sivastopol)
Rus Askeri Akademisi’nde eğitildiklerini, teorik eğitimlerinin
Sovyet İstihbarat Örgütü (KGB) ve Sovyet Askeri İstihbarat Örgütü (GRU) tarafından Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Moskova Ofisi Temsilcisi Hikmet Abu Zaid gözetiminde verildiğini bilmeyen yoktur.
7 Ağustos 1982 tarihinde ASALA tarafından Türkiye’de yapılan
ilk ölümlü eylem olan Esenboğa Havalimanı saldırısı,
Filistin yönetimi tarafından onaylanmıştır. ASALA terör örgütünün, 1975-1995 döneminde lojistik ve askeri militan desteğini Suriye devleti ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden aldığı belgelenmiştir.
ASALA, 1980 yılında 51, 1981 yılında ise 53 terör eylemi gerçekleştirmiştir. 1979 Eylül ayında Suriye’ye kaçan Abdullah Öcalan, eğitilen militanları eylemlerde bulunmak üzere Türkiye’ye göndermiştir. PKK’lı teröristler ilk eğitimlerini Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC)’den almışlardır. Filistinli “Navaf Havetma’nın gerillaları” adlı örgüt ile PKK
1980’li yılların başlarında Suriye’nin Bekaa vadisinde
ortak bir kamp inşa etmiş, bu kampta teröristlere eğitim verilmiştir.
Filistin, Doğu Türkistan sorununda Çin’e tam destek vermiştir. Filistin, Doğu Türkistan’da yaşanılan sistematik soykırımları yok saymış, Uygur Türkeri’nin kendi dilleri konuşmasının yasaklatılmasına, camilerin yıkılıp bazılarının eğlence mekanlarına çevrilmesine, Uygur Türk’ü kadınlarının zorla Çinli erkeklerle evlendirilmesine sessiz kalmıştır.
Filistin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan
devletler arasında olmasının yanında aynı zamanda
Kıbrıs konusundaki gerçekleri bilmesine,
1963-1974 yılları arasında Kıbrıslı Türklerin soykırıma uğradıklarının
bilincinde olmasına rağmen Kıbrıslı Türklere değil, Rumlara destek vererek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tezlerini savunmuştur.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Güney Kıbrıs lideri Dimitris Hristofyas arasındaki telefon konuşması sonrası yapılan açıklama internetten izlenebilir.
Filistin lideri Yaser Arafat, “Tarihteki Ermeni katliamının bir benzerinin bir daha yaşanmasına izin vermeyeceğiz.
Ermeniler başaramadı, ancak biz onların düştüğü hataya düşmeyeceğiz. Filistin de bir Türk sorunudur”
demiştir.
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas 18 Ocak 2016 tarihinde
Beytül Lahim’daki Ermeni kilisesinde yapılan Noel Yortusuna katılmış, tören sonrası yaptığı konuşmada Filistin halkının içinde bulunduğu durumun, sözde Ermeni soykırımına benzediğini dile getirmiştir. Azerbaycan’da“Hocalı” katliamının sorumlusu olan
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı Filistin’e davet etmekten çekinmemiştir.
Filistin, Suriye sınır bölgesindeki terör örgütlerine yönelik 2019’da başlatılan operasyonu Arap Birliği ile birlikte kınamıştır. Filistin’de okullarda Türk düşmanlığı öğretilmektedir. Hakan Bayrakçı bir canlı yayında bunu dile getirmiş,
ortaokul ve lise kitaplarında Türklerden çok kötü şekilde bahsedildiğini belirtmiştir.
Osmanlı döneminde 1837 yılında Filistin’de nüfus sayımı yapılmıştır. Filistin’de bulunan Yahudilerin toplam nüfusu 9 bindir. Filistinli Arapların, Yahudilere toprak satması ile bu rakam kısa sürede 50 bine yükselmiş, 1882 yılında da ikinci Yahudi yerleşimi kurulmuştur. 1908’de Yahudi nüfusu yüz bin civarındadır. Bu topraklar devlet tarafından satılmıyordu, o bölgede yaşayan Arap şeyhlerin şahsi mallarıydı. Padişahın bu konuda açık emri olmasına rağmen ederinin çok üstünde fiyatlara satmak için Filistinli Araplar kendi aralarında yarışmışlardır.
Her şeyi kılıfını uyduran Yahudiler Alman, İngiliz kimlikleri ile toprak satın almışlardır. Osmanlı dönemi sonrası Filistin İngiliz himayesi altına girmiş ve toprak satışı yasağı böylece kalkmıştır.
1925’te 944 bin dönüm 1927’de 1 milyon 124 bin dönüm arazi satılmıştır. 1930’da satılan arazi miktarı 1 milyon 700 bin dönüme ulaşmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Filistinli askerler, Türk askerlerine cephe arkasından saldırmış ve 14 Bin Türk askerinin şehit olmasına, çok sayıda askerin yaralanmasına yol açmışlardır. Arap ihaneti ile esir düşen 15 bin Türk askerinin gözleri kör edilerek eziyet edilmiştir.
1917 yılında Filistinli Araplar, İngiliz Lawrance ile bir olup,
tarihe Akabe baskını olarak geçecek ihanete imza atmışlar,
Akabe’deki Türk askerini katletmişlerdir.
Aynı yıl Kudüs, Filistinliler tarafından İngilizlere teslim edilmiştir.
İngiliz General Edmund Allenby Kudüs’e girerken
Filistinli Araplar tarafından “El-Nebi” (peygamber) olarak karşılanmıştır.
2002 yılında Binbaşı Cengiz Toytunç Batı Şeria’da,
Barış Gücü’nde görevli iken aracı durularak şehit edilmiştir.
2012 yılında Filistin Devleti Al Nakba kupası adı altında bir organizasyon düzenlemiş, sözde Kürdistan takımını davet edip maç yapmıştır. 2020 yılında Filistin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarına karşı olarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na üye olmuştur. En önemlisi, Türkiye’de “ümmet” diyerek korunan Filistinliler, Türkleri “ümmet” olarak görmemektedirler.
Tüm bu gerçeklere rağmen, taraflar arasında ateşkesin sağlanması, İsrail’in masum insanların, özellikle masum çocukların katletmesine son vermesi için ne gerekiyorsa, onun yapılması gerekir. Batı dünyasının bu vahşeti görmezden gelmesi kabul edilemez.
Auschwitz II (Auschwitz-Birkenau: huş ağacı) kampını ziyaret eden, gaz odalarında katledilen çocukların parçalanmış gözlüklerini gören biri olarak İsrail’in masum çocukları öldürmesini onaylamak mümkün değil. Bu, bir insanlık suçudur. Bu suçu işleyen Naziler gerekli cezayı almışlardır. Benzer şekilde katliamda bulunan İsrail, tıpkı Naziler gibi bir insanlık suçu işlemektedir. Bu suça ortak olanların utanması gerekir.
Komşumuzda devam savaş ortamında, Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılı’nda, Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10’ncu yıl dönümünde yaptığı tespit, günümüz için de geçerliliğini korumaktadır: “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Cumhuriyet’tir.”
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesi, bir siyasi değişimin ifadesi olarak algılanmamalıdır.
Cumhuriyet, ulusun kendi kaderini tayin etme hakkını getirerek modern bir devletin temellerini atmış, Türk halkının vatan sevgisini ve milli birliğini dünyaya ilan etmiştir. Cumhuriyetin ilanı, yüzyıllar boyunca köklü bir tarihe sahip olan Türk milletinin modern dünyada aynı coşku, azim ve özveriyle varlığını sürdüreceğinin habercisi olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk 10. Yıl nutkunda; “Kurtuluş savaşına başladığımızın 15’nci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimiz 10’ncu yılını doldurduğu en büyük bayramımızdır” demiştir.
Cumhuriyetimiz 100’ncü yılını doldurduğu en büyük bayramımızın, Filistin halkına yönelik hukuk dışı katliamlar sebebiyle ertelenmesini uygun bulmuyorum. Çünkü bir diğer yüzyıl ancak 100 yıl sonra yaşanacaktır. Bu dönemde bir kaç nesil Cumhuriyetimizin “İkinci Yüzyılını” göremeyecektir. Bu bilinçle Anıtkabir’i ziyaret ederek Cumhuriyeti bize armağan eden atamızı andım. Bu kapsamda
Cumhuriyetimiz 100 yaşında. Yaşasın Cumhuriyet!
*****
Cumhuriyetimiz 100’ncü yılını, Eskişehir’de “Ahbaplar” Derneği’nin Cumhuriyet Bayramı etkinliğinde büyük bir coşkuyla kutladık. Bu kutlamayı gerçekleştiren “Ahbaplar” yönetimine ve Başkan sayın Ali Eldem’e teşekkür ederim.
Bir yanıt yazın