Şimdi yavaş yavaş bir ‘bilimsel yöntem’in kuruluşuna yönelebiliriz.
Marx, « Ekonomik biçimlerin çözümlemesi ne mikroskop ve ne de kimyadaki reaksiyonların yardımıyla değil, ama sadece soyutlama gücü aracılığıyla yapılabilir » diyordu.
Nitekim, Suzanne de Brunhoff da Marx’ın para kuramına ikili bir ‘soyutlama’ ile başladığını söylüyordu.
Ancak ‘soyutlama’ bir şey gibi değil ama, bir araç olarak, ekonomik ve toplumsal formasyonun yeniden üretiminin tarihsel devinimi içinde bir ‘ilişki’ gibi düşünülmektedir.
Bu ‘ilişki’nin ‘kurumsallık’ anlamına gelebileceğine ise daha önce işret etmiştik.
Ayrıca, Türkçe’de yanlış biçimde kullanılan ‘düzlem’ değil ama belirli ‘düzey’lerin sözkonusu olabileceğini de şimdiden söyleyelim.
Örneğin, tarihsel düzey (ya da düzen) ile mantıksal düzey (ya da düzen) hiç bir biçimde biribirlerine karşıtırlmamak durumundadırlar.
Ne var ki, yapılabiliyorsa eğer reel tarihsel süreç’in düşünce tarafından elkoyma süreci başarılabilmelidir.
Öte yandan, bilme ya da tanıma eylemi, Fransızca co-naissance sözcüğüyle karşılanıyor. Yani insan, kendi çabasıyla ve kendisiyle birlikte (co) bir doğuma (naissance) yol açıyor, ki buna insanın kendi çabasıyla bir ‘tanıma’ya ulaşması denilebilir.
Ancak bulunan yani doğurtulan her ne ise, giderek tüm insanların ortak bir imajı (image commun) haline gelebilyor ki, buna da istenirse ‘bilgi’ denilebilir.
Ne var ki, bütün sorun, tam da bu noktada başlamaktadır.
Örneğin klasik ekonomistler, çözümlemelerine canlı bütünsellikler olarak “Nüfus, Ulus, Devlet ve Para gibi ‘genel soyutlamalar’ ile başlamaktaydırlar.
Ancak bunların kavram mı, tezahür mü yoksa olgu mu olduklarının pek önemi yoktu. O nedenle bu tip soyutlamalara, Althusserin deyimiyle ‘genellik’ debilebilir ama biz ‘kaba soyutlama’lar (abstraction vulgaire) diyelim..
Şu da var ki, toplumsal bilimlerde kullanıldığı biçimiyle ‘çözümleme’ yapmak ile ‘soyutlama’ anlayışı arasında çok uzun süreli bir birliktelik ya da karşıtlık olmuştur.
Ya da, soyutlamanın bütün bilimler için kaçınılmaz bir süreç olarak ortaya çıkmasının meşru olup olmadığı tartışılmaktadır, ki onun usdışı ya da aşırı bir yönünün olduğu ileri sürülebilmektedir.
Örneğin Karl Popper’den esinlenen yazarlar yalnızca ‘ussal seçim modeli’ (le modèle du choix rationnel) ve giderek Max Weber’in ‘İdeal tip’ kavramı çerçevesinde soyutlamayı ele almaktadırlar.
Dolayısıyla, soyutlamanın nereye kadar meşru ve nereden sonra meşruluğunu yitirdiği tartışılmakta olduğu için, soyutlamanın, bilimsel araştırmalara temel ‘sorunsal’ (problématique) olarak konularak başlanması gerekir diyebiliriz.
Bilindiği gibi, Max Weber’in ‘ideal tip’i, ekonomik davranışların kuramlaştırılmasına yönelik bir soyutlamadır. Bu soyutlamanın boyutlarından biri, ‘ussal seçim’ olmakta, ancak giderek çok boyutlu bir durum alabilmektedir.
Kuşkusuz ‘ideal tip’i filolojik ya da epistemolojik açıdan ele almak bir başka araştırmanın konusu olabilecek karmaşıklıktadır. Burada ancak ekonomik davranışların ‘çıkar’ ya da ekonomistlerin çok sevdiği ‘yarar’ açısından kimi özelliklerine değinilebilir.
“İdeal tip” yaklaşımında, anlamak, anlamın ya da özel bir durumda (diyelim bir tarihsel incelemede) gerçeği gösterdiği umulan (significatif) şeyin yorumu yoluyla sezilmesidir.
Demek ki, araştırmacının yorumu belirleyici olup, anlamak için yeterlidir. Toplumsal olgular sözkonusu olduğunda, bu kez ‘ortalama’ ya da ‘yaklaşık olarak’ (approximatif) bir durum sözkonusu olacak, bilimsel bir anlayışa varılabilmesi için ise, olguların (phénomène) belli bir yinelenmesinden çıkarıldıği düşünülen pür tip (ya da ideal tip) anlamlı olarak ileri sürülecektir.
Ekonomi politiğin ‘kavram’ ve ‘yasa’larının böylece elde edildiğini söyleyebiliriz.
Şu koşulla ki, her davranışın kökeninde, ‘ekonomik amaç’ın yattığı varsayılsın.
Diğer toplumsal bilimler alanında ise, ekonomik olmayan amaçlar, diyelim geleneksel bir takım davranışlar, ekonomik amaçla birlikte koşullanırlar (co-conditionnée- mitbestimmt). (*)
(Sürecek)
(*)Max Weber, Économie et société, Paris, 1995, Plon, « Pocket », p.50
Bir yanıt yazın