Konuyla ilgili olarak birkaç dikkat çekici yazının ardından, artık ‘para’ konusuna girebiliriz.
Neden para ve ne işimize yarayacak diye sorulabilir.
Denildiği üzere, eğer son söylenecek olanı başlangıçta söyleyecek olursak, en genel haliyle içinde yaşadığımız ‘ekonomik sistemi’, iktidarların ‘ekonomi politikaları’nı, gelişmiş ülkelerin ülkemiz üzerindeki ‘baskı politikaları’nı ve Robert Boyer’in deyimiyle “bir çırpıda dünyayı anlamamıza yarayan bir araç’ olduğu için…
Kuşkusuz ne paranın ‘tarihi’ ve ne de en sofistike ‘para politikaları’nı özetleyecek değiliz.
Ki bunu yapan, ama iddia ile söyleyelim, ‘dünyayı anlamadan’ ya da ‘işleri o olduğu için’ konunun özüne girmeyen ‘dünya çapında’ ekonomistler yok değildir.
Örneğin, bugün ‘neo-klasik iktisat’ diye bilinip neredeyse yüzyıla varan uygulamarıyla dünya genelinde ‘uğursuzluk’u artık anlaşılmış olan ‘ekonomi politikaları’nın özü de ‘para’ya dayanmaktadır.
Herkesin anlayabileceği bir yalınlıkla söylenecek olursa, sadece belli bir ülkede değil ama dünya genelinde insanların biribirleriyle kurdukları ilişkinin aracı olarak para, para olarak kaldıkça göreli olarak ‘masum’ ve hatta yararlı bir ‘aracı’ olabilir; ancak bu masum ilişki dahil olmak üzere paranın ‘sermaye’ye dönüşümüyle birlikte, daha önce ‘fetişizm’ dediğimiz ‘uğursuzluk süreci’ başlamış demektir.
Nitekim daha ‘İktisat’, iktisat bilimi olarak henüz ortaya çıktığı dönemlerde ‘dismal science’ kötülük bilimi ya da Flaubert’in deyimiyle ‘doyumsuzluk bilimi’ (sans entrailles) olarak nitelenmişti.
Bu ‘açgözlülük’ ve ‘doyumsuzluk’ paranın sermayeye dönüşümüyle birlikte başlayıp, artık ‘insanî değer’ adına ne varsa ayakları altına almaya yönelecektir.
O nedenle, gerçekte ‘iktisatçı’ olanlar şöyle dursun, olmadığı halde ‘ben iktisatçıyım’ diye övünen her kim ise ondan çekinmek gerekir diyeceğiz.
Çünkü o ‘insanlığın tanıdığı en büyük kötülükleri’ bile yapabilir.
‘Doyumsuzluk’ta tarih yazabilir.
Böyle midir değil midir, okuyucu karar versin diyerek geçiyorum.
Peki ama, özel olarak ‘iktisat’ ve genel olarak ‘sosyal yaşam’ızdaki ‘aşırılık’lar ve ‘doyumsuzluk’ları sosyolojik ya da psikolojik ‘güdü’lerle açıklamak yeterli olmakta mıdır?
Kaldı ki, kimi ‘iktisat okulları’ da benzer bir tutumdan yanadırlar.
Yoksa, ‘sosyallik’ sözkonusu olduğunda, bütün bu bilimleri kapsayacak bir ‘genel kuram’ da kurulabilir mi?
Kurulur ya da kurulmuştur demek yerine; güncel yaşamımız dahil, çevremizde olup bitenleri ‘nesnel bir bakış açısıyla’ ele almanın bir yolu/yöntemi de ‘olası’dır diyerek başlayabiliriz.
Kesin böyledir demeden, Suzanne de Brunhoff’un bir çalışmasına dayanarak (*), günümüzde revaçta olan ekonominin ‘paracı’ ya da ‘finansçı’ kuramları (théories monétaire de l’économie) içinde yolumuzu şaşırmak yerine, bir ‘kapitalist ekonomide para’nın kuramından (théorie de l’économie monétaire) sözedeceğiz.
‘Para’ anlaşılmadan ‘kapitalizm anlaşılmaz’ diyerek, onu anlamaya çalışacağız.
Ki, o arada en önemli kazancımız, bilimsel denir ya da denmez ama çok ‘sağlam bir yöntemi’ de açıklamış olacağız.
(Sürecek)
(*) Suzanne de Brunhoff, La Monnaie Chez Marx, Editions Sociales, Paris, 1967
Bir yanıt yazın