Türkiye’de olduğu gibi Dünyada da, bazı ekonomik-sosyal krizlerin varlığı bilinmekte ve takip edilmektedir. Sonuç olarak Türk parası astronomik düzeyde değer kaybına uğramış, halk açlık sınırında, yoksul bir şekilde yaşarken saray efradı güllük,gülistanlık içinde. Despot Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi Lale Devrini yaşamaktadır. İtibardan fedakarlık olmaz diyerek har vurup, harman savurmaya devam ediyorlar. Bu borçları kim ödeyecek? Halk bu soruyu sormuyor bile. Ulufesini alan yönetimden memnun. Her geçen gün bataklığa daha fazla saplanmakta, geleceği düşünmemektedir. Çünkü din uyuşturucusunun etkisi altındadır. Öyle bir afyon ki ruh sağlığını etkilemektedir.
100 yıllık Cumhuriyetin bütün ayarları, kurumları sil baştan en kötü şekilde dizayn edilmiştir. Yaklaşan seçimlerde mevcut iktidar gelirse ekonomik ve sosyal verilerin, dengelerin dahada kötüleşeceğini bilmek için falcı olmaya gerek yok. Birde bunlara sel, deprem gibi doğal afetlerin yıkıcı etkilerini ilave ettiğimizde halkın durumu her geçen gün dahada kötüleşmektedir.
Bu durumdan mevcut Türk siyasiler olduğu kadar Avrupa Birliği, ABD Türkiye’nin bu durumdan sorumludur. Türkiye’nin AB’ye girmesi yönünden çıkarmadıkları zorluk bırakmadılar. İşi hep yokuşa sürdüler. Bunun sonucunda, siyasi iktidar umut görmeyince yönünü radikal dinciliğe çevirdi ve % 5 lerde olan radikalizm yanlılarını % 25 ‘lerin üzerine çıkmasına neden oldular. Türkiyeyi petro-dolar sahibi ülkelerle, radikal ve fanatik İslamcılara bıraktılar. Rusya’nın kucağına attılar. Böylece Ruslar yüzyıllardır hayal ettikleri sıcak denizlere ulaşmış oldu(Akkuyu nükleer santralı)
Kısaca Türkiye’nin bu duruma gelmesinde suçlu sadece mevcut otoriter, totaliter tek adam ve kurduğu düzen ve ekip kadar Batı devletleri de sorumludur. Türkiyeyi Rusya’nın kucağına atan kim? Petro-dolar hakimiyetini Türkiye’de egemen kılan kim?
14 Mayıs’ta seçim var. Türkiye’nin yol ayrımına gelmeden önceki son şansı. Ya özgürlükçü demokrasiye kavuşacak yada petro-doların esiri olacak. ekonomisini, milletin birliğini, hatta topraklarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacaktır. Batı ülkeleri bu sesi duymak zorunda ve Türkiye’deki dinamik demokrasi güçlerinin yanında yer alması gerekmektedir . Aksi halde Ortadogu’da çatışmaların devamı ettiği, Rusya’ya daha çok yaklaşan bir ülke karşımıza çıkacaktır. Özellikle göçler Türkiyeyi zayıflattığı gibi AB ülkelerini de sarsacaktır. Belkide bazı ülkeler göçmenler tarafından istila edilecektir. Türkiye’de patlayacak bir kriz arkası sıra çok sayıda ülkenin ekonomik-sosyal dengelerini de sarsacaktır. Şimdilik seyrediyor ve ellerini ovuşturuyorlar. Sanmayın ki Türkiye yıkılırsa başta Ortadoğu ve Balkanlar olmak üzere çok sayıda ülkede haritadan silinecektir.Türkiyeyi küçümseyemez, yalnız bırakamazsınız. Nato üyesi olması nedeniyle olan sorumluluklarınızı yerine getirmemizde fayda var.
Sonuç olarak AB ve ABD ülkeleri başta olmak üzere özgürlükçü, demokratik ülkeler tavırlarını ortaya koymalı ve Türkiye’yi tekrar kazanmalıdırlar.Nasıl ki İranî, Afganistan’ı, Suriye’yi kaybettiler, Türkiye’yi de kaybetme riskleri bulunmaktadır.
Halkımızda bütün bunları görmeli vatanına, milletine, bağımsızlığına, özgürlüğüne, devletine sahip çıkmalı, sağlıklı ve mantıklı bir seçim sonucunu elde edebilmek için tercihini isabetli bir şekilde kullanmak zorundadır. Bütün bu negatif tabloya rağmen Türkiye’nin durumu çok vahim değildir. İsabetli sosyo-ekonomik iyileştirmelerin 1-2 sene uygulanması durumunda düzlüğe çıkılacağını konunun uzmanları ifade etmektedir.
Bir yanıt yazın