Sonsuz büyüklükteki galakside, güneşin güneybatısında 128 milyar zantipapeldolari uzaklığındaki planetin halkı yoksulluk, yolsuzluk içinde ne yapacaklarını bilmezken, önüne geleni gazlayarak, döven yakaladığına işkence yapan ceberrut zaptiyelerin ve bunların başındaki yalancı, zalim ceberrutbaşının olduğu bir planet var idi.
Adı Mikronezya olan bu planetin yöneticisi, kainatın yüce sultanı namlı kişi idi. Ceberrut polisleri, Galaksi imparatorundan izin almadan tuvalete bile gidemeyen mikroyöneticileri, kainatın yüce yöneticinden gelen ulak haberlerine uygun karar veren yargıçları vardı. Doymak bilmeyen para lüpleticileri vardı.
Yokluk, yolsuzluk, işsizlik, pahalılıktan ve gözünün üzerinde kaşın var davalarından bunalan ülke gençleri, barış istedi diye görevinden atılan aydınlar, yazarlar mikronezya planetinden başka dünyalara gitmenin yolunu arıyorlardı.
Aşağıdaki Mine Kırıkkanat’ın yazısı bu planette yaşananları anlatır. Yaşadığımız dünya ile bir ilgisi yoktur.
Naci Kaptan
Varlık çokluk, sonuç yokluk!
Muktedir Makropiç çok öfkeliydi. Hatta öfkeden delirdiği söylenebilirdi. Haksız da sayılmazdı.
Tanrı Ol’un yeryüzündeki gölgesi, bir dedikoduya göre gayri meşru oğlu ve tek vârisi, Mikronezya’nın düşmez kalkmaz Ulu Çoban’ı hakkında halk arasında anlatılan fıkralar, şahsını tırmık tırmık ufalıyor, saldığı korkuyu gıdım gıdım geriletiyordu.
Örneğin bu fıkralardan birinde Ulu Çoban kabızlık çekiyor ancak derdini itiraf edemiyordu. Mikronezya’da ne doktor ne de ilaç kaldığından Makronezya’daki elçisi Kabzımall Yalakov’u deva bulmakla görevlendiriyor ama şifreli konuşmasını emrediyordu. Yalakov derhal bir doktora koşuyor ve Ulu Çoban’ın derdini kodluyordu: “Var bizim büyük çoban ama yok bok!”
Doktor durumu anlıyor, bir müshil yazıyordu. Müshili diplomatik valizle Betonit Saray’a ulaştıran elçi, birkaç gün sonra doktora dönüp boynunu büküyordu: “Var bizim büyük çoban ama yok bok!”
Biraz şaşıran doktor, bu kez daha güçlü bir müshil yazıyordu. Oysa birkaç gün sonra geri gelen Kabzımall Yalakov’un şikâyeti değişmiyordu. “Var bizim büyük çoban ama yok bok!”
Epeyce şaşıran Makron doktor, bu kez en güçlü müshili yazıyor ve sonucu merakla beklemeye başlıyordu. Üç gün sonra ortaya çıkan Mikronezya elçisi Kabzımall, yeni müshilin etkisini yine şifreli açıklıyordu: “Var bizim büyük bok ama yok çoban!”
Muktedir Makropiç nasıl delirmesin?
Hemen hepsi örnekteki gibi şahsını küçülten, alay konusu yapan fıkraları üstüne alınmasa beter, alınsa daha beter bir duruma düşecekti. Hırsından köpüre köpüre, sonunda SS Komiser Simon Semirbit’i bu fıkraları üreteni bulmakla görevlendirdi. Tabii ki soruşturma gizli yürütülecek, fıkracı sessizce derdest edilecekti.
SS Komiser, fıkracıyı kısa sürede buldu. Lazov Lazki, fıldır fıldır gözleri ve güleç yüzüyle adeta yaşadığı sefalete kafa tutan hırpani bir yoksuldu. Muhalif bile değildi. Herkes ve her şeyle dalga geçerdi. Bir gece yarısı, yaşadığı kırık dökük kulübeden alınıp idam edilmeden önce Muktedir Makropiç’in karşısına çıkarıldı.
Fıkracı ortadan kalkacağı için artık sakinleşen Ulu Çoban, fıkara Lazov Lazki’ye samimi bir merakla sordu: “Behey gafil, şahsım hakkında neden fıkralar uydurur durursun? Şahsımın bu adaya ne kadar emek verdiğini görmez misin? Bak halkın ne kadar zengin, mutlu, özgür, rahat…” diyordu ki, kellesi nasılsa kesilecek Lazov Lazki, müstebidin sözünü kesti: “Orada dur. Diğerleri tamam da bu fıkrayı ben uydurmadım.
CUMHURİYET – Mine Kırıkkanat – 04. Mart. 2023
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/varlik-cokluk-sonuc-yokluk-2057464
Bir yanıt yazın