Suriye rejiminin Halep’in kuzeyindeki operasyonuna destek veren Rusya hava saldırılarını arttırırken, rejimle ortak çalışan PYD’nin silahlı kolu YPG Halep kırsalında ilerliyor.
Kürtler Halep kırsalında cihatçı El Nusra ve Ahrar-ı Şam gruplarıyla çatışarak Kilis’in karşısında Azez’e yaklaşıyor.
YPG’nin ilerleyişi kuzeybatıdaki Afrin kantonunun genişlemesi anlamındadır.
Halep’in kısa süre içinde tamamiyle Esad rejiminin eline geçeceği bildirilirken,Suriye askerleri Türkiye sınırındadır.
Halep bölgesinden kaçan binlerce kişi Türkiye’ye doğru kaçıyor.
*
Suriye’nin bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan dış politikası;
İsrail, ABD ve Batı ülkelerini, bazı Arap ülkeleri ve Türkiye’yi rahatsız etmişti.
Uluslararası hukukun meşru kuvvet kullanma tekelini BM Güvenlik Konseyi’ne bırakması nedeniyle bu devletler;
Uluslararası hukukta devletlerin R2P [Responsibility to Protect (Koruma Sorumluluğu)] denen sorumluluğu esas alarak Suriye’de bir vekâlet savaşı açtılar.
*
R2P’de ilk adım Suriye’de olayların başlamasından 1 ay sonra, 29 Nisan 2011’de atıldı.
Türkiye’de AKP hükümeti daha olaylar başlamadan önce sınırlardaki mayınları kaldırdı.
Hatay merkez ve Yayladağı sınır kapısı arasındaki yolu genişletme çalışmalarını tamamladı.
Yayladağı sınır kapısına 5 dakika mesafedeki Tekel tütün fabrikasını mültecileri ağırlayacak hale getirdi.
Ardından çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 250 kişilik Suriyeli grubu, Hatay’ın Yayladağı sınırındaki tel örgüleri aşarak Türkiye tarafına geçti…
Sonra bunları onbinlercesi takip etti.
*
Daha ilk dakikadan itibaren mülteciler ve Halep, Recep Tayyip Erdoğan için hep bir hassasiyet konusu oldu.
Çünkü hükümetin hesaplarına göre Esad üç ay içinde gidecek, Suriye’ye yönelik politikaların dolgu malzemesi olan göçmenler ise geri gönderilecekti…
Zaman geçtikçe daha iyi bir yaşam, BM kayıtlarına girmek ve yardım almak, terörden kaçmak vb. saiklerle Suriye dışına göçenlerin hepsinin Esad’ın zulmünden kaçtığı iddia edildi.
Bu süreçte mülteci bir çok kadın, erkek ve çocuk göç yollarında can verdi.
Bugün mülteciler kaybolmuş hayatlarıyla hem Suriye’ye baskı unsuru olarak kullanılıyor hem de bulundukları ülkede ucuz kalifiye eleman ihtiyacını karşılıyor.
Türkiye ise bu insanları halâ gerektiğinde geri gönderebilmek için mülteci statüsü değil misafir statüsünde tutuyor…
*
Halep ise muhalif Ulusal Koalisyon ile Esat rejiminin dengelenmesinde stratejik öneme sahiptir.
ABD, Suriye’de iki tarafın dengelenmesi görevini Ortadoğu pazarından hisse kapmanın peşinde olan ulusal koalisyonun hamisi Fransa’ya vermiş,
O’da, Osmanlıcı vizyonuyla Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir strateji izleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın;
Suriye Kuzey’ini ve Irak Kürdistan Bölgesi’ni petrolüyle birlikte Misak’ı Milli topraklarına katma hevesi üzerinden, bu işe Türkiye’yi memur etmişti…
*
Kasım 2014’te Şanlıurfa/ Ceylanpınar karşısında Suriye/ Rasulayn’da Kürtler ile muhalifler arasında çok yoğun çatışmalar yaşanıyordu.
Rasulayn hem muhaliflerin sınır boyunda en az 5 km.derinlikte güvenlikli bölge oluşturmaları, bu suretle Halep yolunun açılmasının başlangıcını oluşturuyor,
Hem de Kuzey Suriye’de Kürt federalizminin önemli bir kalesi olarak PKK destekçisi Suriyeli Kürtlerin Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve askeri kolu Halkçı Koruma Birliklerinin (YPG) kontrolünde bulunuyordu.
*
Halep’in düşürülmesi için muhalif kara birliklerinin önce Doğu’da başlangıç noktası Rasulayn’ı ele geçirmesi,
Ardından sınır boyunca batıya doğru Tall al Abyat, Ayn al Arab, Cerablus, Azaz Harim, Bab şehirlerini kontrol etmeleri ve Halep’e en kısa mesafede Tel et Temr karayoluna hakim olmaları gerekiyordu.
*
TSK ve MİT görevlileri 2 milyon dolar bütçe ile Rasulayn’a saldırı tertiplenmesi için el-Bekkara aşireti lideri Nevvaf el Beşir ile temas kurdular.
Buna göre muhalif Özgür Suriye Ordusu militanları Rasulayn kentini tutan Suriye Kürtlerine saldırırken,
TSK değişen angajman kuralları sayesinde Suriye Hava Kuvvetleri uçaklarını bölgeden uzak tutacak ve ihtiyaç halinde özel kuvvetleriyle muhaliflere destek verecekti…
*
Teminen Haseke, Hama, Kamışlı’da muhalif kanat ve Türkiye’ye yakın Kürt Azadi Partisi ve Sünni Araplara ağır silahlar ve uçaksavarlar verildi.
MİT’le işbirliği yapan Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani’den de istihbarî ve lojistik destek alındı.
Bu plana göre sınır boyunca o şehirlerin işgali ve Tel et Temir karayoluyla Halep’in ele geçirilmesi öngörülüyordu.
*
Ne ki Suriye rejimi istihbarat almıştı.
Kürtlerle ordunun Rasulayn kentinden çekilmesi için anlaştılar, bu suretle muhaliflerin kente saldırmaları için uygun ortam hazırladılar.
18 Kasım’da Nevvaf el Beşir, Sünni Nusra Cephesi ve El Kaide örgütüne bağlı Gurabaa Aş Şam örgütü, birlikte Rasulayn’a saldırdılar.
*
Muhaliflere destek veren bu örgütler ile PYD’e bağlı Halk Savunma Birlikleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
23 Kasım’da Suriye Hava Kuvvetleri uçakları, TSK angajman kurallarına rağmen Rasulayn’ı bombardımana tuttu.
Muhalifler çok büyük kayıplarla ağır bir yenilgi aldı ve Ceylanpınar’a sığındı…
*
Bu suretle Esad Türkiye’yi Kürtlerle, Kürtleri de muhalif kesimlerle karşı-karşıya getirmenin stratejik kazancını sağladı.
Başlıca talepleri federalizm olan Suriye Kürtleri de bu fırsatla Arap Kuşağı projesiyle Kuzeydoğu’da topraklarına iskan edilen Araplar karşısında güçlendi ve Suriye’de etkin hale geldiler…
*
Bir süre sonra Recep Tayyip Erdoğan, ABD koalisyonunun İslamcı terör örgütleriyle yaptığı mücadelenin başarılı olması için Suriye muhalifleriyle bağlantının Halep merkezinde dar bir koridora sıkışmış olması durumundan hareketle,
“Uçuşa Yasak Bölge; Güvenli Bölge: Eğit-Donat” üçlemesiyle, “Suriye’de 36.paralelin üstünün güvenli ilan edilmesi gerekir” stratejisinde ısrar etmeye başladı.
*
Türkiye bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütüyordu.
Ya da petrol gelirlerine konmak, mevcuttaki kaçak petrolden kazanmak ama pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre hem Nusra Cephesi,hem Müslüman Kardeşler örgütü,hem de IŞİD’le birlikte Suriye’de hem Kürt köylerine hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara ortak oluyordu.
*
Nitekim bir süre önce, Türkiye ve Suudi Arabistan savaş dengelerini radikal örgütlerin lehine olacak bir şekilde değiştirmek,
Beşar Esad yönetimini devirmek ve Suriye’de gelecekte kurulması hedeflenen hükümeti oluşturmak konusunda anlaştılar.
Ama birdenbire ABD’nin desteği ve İŞİD’in geri çekilmesiyle Suriye’de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri sınır kasabası
Tall al Abyat’ı ele geçirdi.
Böylece sürpriz bir şekilde Türkiye’nin Suriye sınırında bir baştan diğerine Kürdistan koridoru oluştu.
*
Geçen Kasım’da, Suriyeli muhalif grupların Halep merkeziyle bağlantısı Leyramon bölgesiyle Handerat arasında kalan 4 kilometre genişliğinde dar bir koridor vasıtasıyla devam ediyordu.
Rejim ordusu ve muhalifler karşılıklı füzelerle bu koridora sahip olmaya çalışıyor, uzun ve orta menzilli silahlarla süren çatışmalarda yer yer karşılıklı sızmalar ve sıcak çatışmalar yaşanıyordu.
*
Cihatçı gruplar Ensar el Şeria (Şeriatın Destekçileri) çatı örgütüyle Halep’i Esad rejiminden tamamen almak için saldırıya geçti…
Bu örgütler Kuzey Suriye’de oluşturulan Kürt koridorundan başka Sünni Araplar için Orta Suriye’de bir koridor hazırlıyor, bu koridorun Orta Irak Sünni Arap bölgesiyle birleşmesi öngörülüyordu.
Üstelik Halep’in düşürülmesiyle, Esad rejiminin başkent Şam ile Akdeniz arasındaki alana sıkışması hedefleniyordu.
*
ABD, Türkiye ve Arabistan’ın Suriye’deki askeri faaliyetlerinde radikal örgütleri koordine ediyordu.
Ama hem ABD, hem BM; Suriye konusunda uluslararası düzeyde baskı altındaydı.
Suriye ile ilgili olarak Cenevre Konferanslarının yinelenmesi talepleriyle karşı karşıya bulunuluyordu.
O yüzden Türkiye ve Arabistan’ın Suriye’nin kuzeyinde yeni bir cephe oluşturmasına destek veriliyordu.
*
Çünkü, Halep’in düşürülmesi halinde Esad rejimini başkent Şam ile Akdeniz arasındaki alana sıkıştırılacak,
Suriye ordusunun daha fazla geri çekilmesi halinde muhaliflerin Beşar Esad’ın istifası konusunda baskı yapmalarının önü açılacak,
Olası Cenevre Konferansına, Suriye’de yönetim yapısının korunduğu fakat Beşar Esad’ın kenara itildiği görüntüsüyle gidilecekti…
*
Olmadı! Bugün Halep’in kısa süre içinde tamamiyle Esad rejiminin eline geçeceği bildiriliyor.
Halep bölgesinden kaçan onbinlerce kişi Türkiye’ye doğru kaçıyor.
Recep Tayyip Erdoğan ve politikaları, binbir hevesle girilen Suriye bataklığında boğulmuştur.
Şimdi,” Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar; Beşir Atalay, Mehmet Aydın, Ertuğrul Yalçınbayır, Bülent Arınç, Zeki Ergezen, Azmi Ateş ve Kemalettin Göktaş gibi önemli isimler bunu açıkça söylemediler.
Şimdi Suriye’de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle gitmez” diyor…
*
Kafasında yenilgisini fatura edeceği yeni bir paralel yapı oluşturmuştur.
Ama Suriye faturasını ödemek zorunda kalması halinde de sözde cihatçı karakterini göstermekten kendini alamıyor…
Kimsenin kendisine acımayacağı ama yeni Türkiye’nin acınacak durumu karşısında bulunuluyor…
9.2.2016
Bir yanıt yazın