Nargin / Cehennem Adası Kemikleri
(Adli Bilimler Tarihi Aydınlatıyor)
Prof.Dr.Bingür Sönmez
Nargin Adası’na 1915 yılından itibaren Sarıkamış-Kafkas Cephesinden esirler gelmeye başlar. Esirlerin böyle izole bir adaya yerleştirilmesindeki amaç gelen esirleri Müslüman halkın gözünden uzak tutmaktır. Ada aynı zamanda “Cehennem Adası”, “Yılanlı Ada” olarak da anılmaktadır.
1918 yılında Moskova Büyükelçisi olan Galip Kemali Söylemezoğlu anılarında Nargin Adası’nı kast ederek; “Bakü’de bir adaya tecrit edilmiş 4.000 Türk dilâveri orada açlıktan öldürülmüş!” demiştir. Rakam abartılmış gibi görünse de toplam sayı gerçekten de buna yakındır.
Başçavuş Süleyman Nuri Efendi, anılarında toplu mezarların yerini merak ederek adanın kuzey ucuna doğru yürümeye başlar; “Orada yegâne açık bulunan bir çukura yaklaştık. Çukur henüz yarı yarıya doluydu. Çukurun içine atılmış ölülerin üzerlerine kalın bir tabaka kireç serpildiği için ölüleri saymak mümkün değildi. Bu çukurun hayalen toprakla örtüldüğünü farz ederek, buna benzer çukurlar olmaları muhtemel, fakat şimdi, toprak üzerinde birer iz olarak kalmış yerleri çokluklarından saymak da mümkün değildi. Koğuşa gelince, bizden kıdemli olan erlerden çukurların ellişer kişilik olarak kazıldıklarını, her gün ölenleri sırayla balık istifi koya koya 50 kişi tam olduğu tekmil haberi verilince, çukur kapatılarak diğer bir çukurun hemen orada ve yahut da yakın civarında kazıldığını söylediler.”
Ölenlerin sayısı günbegün arttığı için, onlara ayrı ayrı mezar kazmak imkânsız hale gelir. Buna göre de ölenler toplu şekilde kazılmış hendeklere doldurulur. Bazen hendeğin derinliği yetersiz olduğu için cesetlerin üzeri açık kalmıştır.
Özel izinle gidilebilen adaya yaptığımız ziyaretler sırasında çok belirgin olarak bu toplu mezarların çukurlaşmış yerleri ve halen açıkta bulunan kemikler saptanmış ve tekrar defnedilmeleri sağlanmıştır.
Türkiye’ye getirmeyi başardığım çevreden topladığım bir grup şehit kemiklerinin de Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Doktor Ayla Sevim Erol ve Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Doktor Hamit Hancı tarafından yapılan analizleri sonucunda kemiklerin dört ayrı insana ait olduğu, “açlık ve enfeksiyondan” yaşamlarını yitirdikleri saptanmıştır. Bu kemikler, bayrağa sarılı olarak Sarıkamış – Kafkas Cephesi Araştırma ve Tanıtım Merkezi’nde sergilenmek veya bir Sarıkamış Şehitliğine defnedilmek üzere özel bir şekilde muhafaza edilmektedir.
Değerli araştırmacı Tülin Uygur da son çalışmasında “Bu adada esirlerin çoğu, pislik ve açlığa bağlı hastalıklardan veya doğrudan açlıktan öldüler.” sonucuna varmıştır. İsveç Büyükelçiliği, 1917 yılı Aralık ayında Doktor Gregory Aleksandrov başkanlığındaki bir heyeti Nargin’e göndermiş, heyet adada 3.000’i Türk, 2.000’i Alman ve geri kalanı Avusturya-Macar olmak üzere 8.000 kadar esir bulunduğunu. Bunların 750 sinin sivil esir olup kısmen ihtiyar, kadın, çocuk olduğunu ve “salgın hastalık neticesinde günde 40 kişinin öldüğünü” rapor etmiştir.
Bir yanıt yazın