Suriye Vekâlet Savaşı’nın siyasi çözümüne yönelik Cenevre görüşmelerine 25 Şubat’a kadar ara verildi.
Savaşa siyasi çözüm sağlama ve halkın acılarına son verme yönünde ilerlemenin sağlandığı her defasında;
ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere kimi tarafların kasıtlı bir şekilde bu çabaları engellediği ve Suriye hükümetini suçlamak için asılsız hamleler başlattıkları dikkat çekiyor.
Bu ülkelerin Cenevre’de yapılması beklenen görüşmelerden yana olmadıkları bir kez daha anlaşılmış bulunuyor.
*
Suriye dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanıyor.
Bu politika İsrail, ABD ve Batı ülkelerinin, bazı Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin de Suriye’de kirli planlar ve komplolar düzenlemesine yol açmıştır.
Nitekim, ABD yönetimindeki güçler jeopolitiği nedeniyle mezhepleri de kışkırtmış, verdikleri türlü destekle Suriye’yi ele geçirmek üzere dünyanın dört yanından bölgeye getirdikleri paralı askerlerden oluşan ve İŞİD, El Nusra gibi radikal örgütler halinde organize edilmiş bir ordu ile işte, çok kanlı bir vesâyet savaşı yürütülüyor…
*
Halbuki, II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası hukukta uzunca bir süre hak olarak kabul edilen kuvvet kullanma yasaklanmış ve meşru kuvvet kullanma tekeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bırakılmıştır.
Vekâlet Savaşı ise karşıt güçlerin birbirine doğrudan saldırmak yerine paralı askerler, gayri resmi ülkeler ya da üçüncü bir taraf vasıtasıyla mücadele ettiği, BM ve Güvenlik Konseyinin by-pass edildiği bir savaş türüdür.
*
Rusya, Vekâlet Savaşı’na artık siyasal bir çözüm getirilmesini sağlamak üzere Suriye’de bir cephe açmıştır.
Terörün alt edilmesi ardından yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını,
Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini kendilerinin müzakere etmelerini,
Alınan bağlayıcı kararın ise BM merkezinde adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye ve yeni bir uluslararası hukuka güncelleştirilmesini amaçlıyor…
*
Amacın sağlanması için savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve “destekleyen ülkelerin” paylarını üstlenmeleri,
Bunun için Vekâlet Savaşı’nın aslına rücu ettirilmesi, asılların ortaya çıkarılması gerekiyor.
Bu Suriye Vekâlet Savaşı’nda ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin rollerinin BM çerçevesinde tartışılması ve uluslararası hukukta karşılıklarını bulması anlamına geliyor…
*
Ne ki savaşın tanımlanması ve açıklanması hususunda çeşitli yaklaşımlar bulunuyor.
Hukuksal bakış açısındaki farklılıklar kadar ideolojik, felsefi, siyasal, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik boyutlar savaşın tanımlanmasında rol oynuyor.
Bütün bu zorluklara rağmen Suriye Vekâlet Savaşının aslında uluslararası hukuk kurallarına uygun şekliyle devletlerarasında yürütülen silahlı bir çatışma, bir çekişme olduğu belgelenmelidir.
Çünkü savaş, çatışmaya katılan devletlerin savaş hukuku kurallarına uymalarını, çatışmaya katılmamış devletlerinde tarafsızlık hukuku kuralları içerisinde bulunmalarını gerektiriyor.
*
Ancak bu suretle Suriye’de sivil katliamlara neden olan savaşa adanmış medya kanallarıyla yapılan savaş propagandalarının, militan kaynaklarının, çeşitli merkezlerde -mesela Dera’da- islamcı ayaklanmaların, Hula katliamının, kimyasal silahların kullanılmasının -mesela Doğu Ghouta Olayı’nın-, varil bombalarının, IŞİD ve diğer özel orduların gelişimlerinin, Suriye’deki teröristlere ya da teröristlerden işadamlarına Suriye’den çalınıp başka ülkelere yapılan silah, petrol, antika eşya, uyuşturucu satışlarının, ırza geçmek, kafa koparmak, yürek yemek ya da tarihi eserleri yok etmek gibi suç mekanizmalarının uluslararası hukuk kantarında tartılması mümkün olabilir.
Ancak bu suretle, savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden Esad rejimi kadar muhalif taraflar, teröristler ve“destekleyen ülkeler” paylarını üstlenebilir ve insanlık bir “oh”diyebilir.
*
İstikrarlı, gelişen ve güvenli bir dünya için Suriye Vekâlet Savaşı gibi olağanüstü bir durumla uluslararası nitelik taşımayan silahlı çatışmaların meydana gelmesinin sona erdirilmesi,
Uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerde, gerek uluslararası insancıl hukukun ilgili kurallarının ve gerekse insan hakları sözleşmelerinin birlikte ve birbirlerini tamamlayıcı şekilde uygulanması gerekiyor…
*
Artık ABD’nin uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğundan hareketle, son zamanda dile getirilen BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı,BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırmakla tehdit etmesi halinin sonuna gelinmiştir.
Bugün bir çok ulus ve milyonlarca insan hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışı talep ediyor.
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesi çabası veriliyor.
*
Bu sırada Rusya Savunma Bakanlığı’dan, “Elimizde Türkiye’nin Suriye topraklarına yoğun bir askeri müdahale hazırlığında olduğundan şüphelenmemize neden olan ciddi dayanaklar var. Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye topraklarında aktif eylemler gerçekleştirmek için gizli bir hazırlık içinde olduğunu gösteren işaretler giderek artıyor” açıklaması yapılıyor.
*
Eyvah! Böyleyse ABD Türkiye’yi arkasından itiyor demektir.
Nereye? BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de siyasi diyalog sürecinin başlaması ve ülke genelinde ateşkes ilan edilmesini isteyen Cenevre Bildirisi ile Viyana toplantılarını teyit eden kararının Rusya’nın Eylem Planı eşliğinde;
Kimin terörist kimin muhalif olduğunun ayırt edileceği,
Bir tarafta işlenen suçların savaş ve terörle mücadele hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edileceği,
Yeni Türkiye’nin ise Suriye’de bir geçiş hükümetinin kurulması planına kurban olmaya gönüllü olacağı,
Ve Suriye hükümeti ile muhalif grupların oluşturduğu birlik arasında Cenevre siyasi görüşme sürecinin 25 Şubat’tan sonra bir gün yeniden başlayacağı yakın geleceğe…
*
Eh, işte; Yeni Türkiye bir gecekondu devlettir.
Ve bir Ortadoğu için ABD’nin Asya-Pasifik’e ilgi azaltmanın hiç alemi yoktur…
5.2.2016
Bir yanıt yazın