20 Yıl evvel ( 18 Aralık 2002) güleç yüzlü, büyük Vatanperver, değerli Dostum, Dr. Necip Hablemitoğlu’nu alçakça düzenlenen silahlı suikast sonucunda yitirdik. Değerli Dostum’a Allah’tan rahmet dilerim.
Rahmetli Dostumun meziyetleri ve sohbetleri ile ilgili olarak sn. Av. Hüseyin Özbek, Ömer Atagenç ve Av. Ersan Barkın açıklamalarda bulunmuş.(1)
İfadelerine iştirak ediyorum.
Tüm varlığını
“…Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak ‘evet, değer’ diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!…”
veciz sözüyle özetleyen büyük bir Vatanperverdi. Çiğiltepe’de kurulu olan “57. Tümen Komutanı Albay Reşat Çiğiltepe’nin şehitliğini” ziyaret ettiğimde, rahmetli Dostumun bu veciz sözünü bir tabela üzerinde yazılı olduğunu görünce çok sevindim. Dostluklarına büyük önem veriyordu. Zamanı çok dar olsa dahi bir çare üretip, dostuyla çeyrek saat için dahi olsa bir araya gelmek için çabalıyordu. Tanımaktan büyük onur duyduğum, Vatanperver değerli Dostumun ruhu şad olsun.
2002 Mayıs ayının sonunda Ankara’da bulunduğum esnada telefonla aradım. Üniversitede olduğunu belirtti ve hemen nerede buluşalım diye sordu. Ankara Tren istasyonunun karşı tarafında bulunan Havaş’ta buluşalım dedim. Havaş’taki buluşmaya aynı uçakla Istanbul’a uçacak olan bir televizyonun genel yayın yönetmenide katıldı. Dört kişilik masanın sırtım Tren istasyonu tarafında. Solumda rahmetli Dostum Necip bey, karşısında genel yayın yönetmeni oturuyordu.
Bir-ara; rahmetli Dostum genel yayın yönetmeniyle sohbet ederken, gözlerinin bana göre sağ tarafımda başka bir masada oturan açık kahverengi kareli kısa kollu gazete (Cumhuriyet) okuyan kişiye doğru yöneldiğini fark ettim.
İkinci kez gözleriyle yine aynı şahsı izlediğini farkedince, başımı sağa çevirdim. Bize uzaklığı takriben 1,5 metre olan sağ tarafımdaki kişi gazeteyi soluna doğru tutuyordu ve gazeteyi sol kulağıyla okuyordu. Sağ kulağı ise bizim masamıza doğru çevrili idi. O an rahmetli Necip beyin takip altında olduğunu düşündüm.
Genel yayın yönetmeniyle birlikte Havaş otobüsüyle havalimanına gitmeye hazırlanırken, olmaz sizi havalimanına ben bırakacağım dedi. Biz ise otobüsle gidelim dedik. Kabul etmedi ve birlikte havalimanın yolunu tuttuk. Genel yayın yönetmeninin yanında kendisininde farkında olduğu takip konusunu açmadım. Sonraki telefon görüşmemizde takibi bildiğini ifade etti. 18 Aralık 2002 tarihinde otomobilimle yol katederken, rahmetli dostumun silahlı hain bir suikast sonucu öldürüldüğünü Türkiye’den bir dostumdan gelen telefola öğrendiğimde gözlerimden yaşlar boşandığını hatırlıyorum.
2002 yıl sonunda Kanal D’de program yapan Mehmet Ali Erbil’in programını seyrederken bir den-bire seyirciler bölümüne, üst tarafı kara renkli T-Shirts’lü üç erkek ve T-Shirts’süz bir hanımefendi girdi. Erkeklerden birisi daha yüksek boylu ve diğer erkeklere nazaran daha zayıf, genç. Bu genç diğerlerinin arka sırasına oturdu. Kara renkli T-Shirt’leri “ bir mesaj” gibi algıladım.
Aylar sonra Istanbul’da Ayasofya-Sultanahmet camisi arasında bir tanıdıkla buluştum. Oradan Harbiye Müzesi yakınındaki bir büroya gittik. Bu görüntüleri tedarik edip/edemeyeceklerini sordum. Birkaç hafta sonra böyle görüntülerin olmadığını bildirdiler. O vakit bu suikastin arkasının çok kirli olduğuna hükmettim. Abdullah Gül o vakitte başbakan.
30 Haziran 2003 tarihinde Kars ilimizin Derecik köyünde Ermeni çetelerinin 1918 senesinde 671 kişilik köyün 660 ferdini katlettiği katliamın samanlık ve yem muhafaza edilen bölümünde yakılarak öldürilen 360’tan fazla kişinin toplu mezarının açılışına şahitlik ettim. Mezarın açılmaya başlandığı esnada, köyün sakinleri yıllardır duydukları mezalimi daha yakın mesafede izleyebilmek için mezarın içerisinde doğru hareket edince mezarın köşesinde Alman ZDF televizyonu için çekim yapan muhabiri Stefan Hallman’ın kamerasının oynatıldığını farkedince, katılımcılar arasında bulunan Vehbi beye kolluk kuvvetinin komutanıyla görüşeceğimi, ZDF muhabirine yardımcı olmasını rica ettim.
Stefan Hallman bana almanca “benim Uboot’a –denizaltıya- ihtiyacım yok” dedi. Kendisine yardımcı olma gayretimden bambaşka paye çıkartan kişinin bu imalı sözüne sinirlenmiştim. Hemen yanına bir kadın geldi. Meğer gelen hanımefendi Alman muhabirin mihmandarı/tercümanı imiş. AFC Büyükelçiliğinin personeli olduğunu düşündüğüm bu kadın, Mehmet Ali Erbil’in programı esnasında “kara T-Shirts’lülerle birlikte ” katılımını gördüğüm kadındı! TV programını seyrederken düşündüğüm “mesaj” daki hanımefendi karşımdaydı…
Cumhuriyet Savcısı; mermilerden birisinin Alman menşeli olduğunu ve bunun bir şaşırtmaca olduğunu düşündüğünü belirtmiş. Zaman zaman okuyoruz, ülkemizde cereyan eden olaylarda her ne hikmetse kameralar bozuk, HTS kayıtları kayıp v.s. Bu çalışmalar daha çok su kaldırır. Gelecek kuşakların; elim suikast sonucunda yitirdiğimiz büyük bir Vatanperver’in cinayetini araştırmayı hiç bırakmayacaklarına inancım sonsuz…
Rahmetli Dostumun yazdığı, dilde birlik düsturunun sahibi Gaspıralı İsmail bey hakkındaki eserlerinin okunmasını öneririm. Kurtuluş savaşımızın öncesinde, Havza’da başlayan kongre/genelgeler hakkındaki ilhamın kaynağını keşfetmek mümkün olacaktır.
Kalın sağlıcakla
Rehan Gündoğmuş
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/bilim-insani-dr-necip-hablemitoglu-silahli-saldiri-sonucu-katledilmisti-20-yildir-cozulemeyen-cinayet-2013019
Bir yanıt yazın