“‘Hükümet” dedikleri bir şey var, ama asıl ‘Cumhurbaşkanı’ var”
Belge’nin Taraf’ta “‘Koalisyon’… Ne demek o?” başlığıyla bugün (26.01.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Türkiye’de siyasi kelime haznesinin kirli kelimelerinden biridir “koalisyon”. Siyasilere “nedir” diye sorarsanız, nesnel bir cevap vermeye çalışan biri, “Seçimde kimse çoğunluk kuracak sonuç alamamışsa birden çok parti arasında kurulan, uzlaşmaya dayalı hükümet” türünden bir açıklama yapabilir. Ama “ daha daha nedir?” diye üstüne varırsan, “bir seçimden çıkabilir en kötü hükümet tipidir” cevabını vermesi çok muhtemeldir. Aslında böyle düşünüyor olmasının nedeni, birinci tanımdaki “uzlaşmaya dayalı” nitelemesidir. “Koalisyon” kirli kelimeyse bizim siyaset sözlüğünde, “uzlaşma” berbat, “mütevves” bir kelimedir. Ne demek “uzlaşma”? “Zaaf” demek, “yenilgi” ve “teslim” demek, dahası “korkaklık,” “ihanet” demek…
Batı’nın siyasi kültüründe bunun böyle olduğunu hem söyleyebilir, hem tam söyleyemeyiz. En eski demokrasi Britanya başından beri iki partili sistemden pek şaşmadı. Onun için orada “koalisyon” ihtiyacı duyulması ender rastlanan bir şeydir. O “iki parti”nin temel anlayışlarından uzaklaşan siyasi görüşler elbette vardır Britanya’da da; ama onlar için de “aklın yolu”, kendilerine daha yakın “ana” partide bir yer bulmaktır– partinin “radikali” olarak.
Ama çoğu Avrupa ülkesinde koalisyon adeta teşvik edilir. Çoğulcu seçim sistemleri yürürlüktedir, çok sayıda siyasi görüş ve siyasi parti vardır. Bir çoğunlukla tek- parti hükümeti sonucu veren seçim seyrek rastlanan bir fenomendir. “Koalisyon”, normal hükümet biçimidir. Böyle toplumlarda “koalisyon” bizde olduğu gibi “vah vah”la karşılanacak bir durum değil, neredeyse istenen bir durumdur. Çünkü bir koalisyonda uzlaşmak, bir tür fren ve bir demokratik garanti gibi görünür. Böyle bir siyasi terbiye almış toplumda, tek bir iradenin önünü açan bir durum, tehlikeli bir durum olarak görülür.
Türkiye’deki anlayış bunlara hiç benzemez. Tabii kamuya sunulan açıklama bunun “toplum için zararlı” olduğu varsayımı ve ön- kabulü üstünden yürür. Ama bir hayli “saydam” bir açıklamadır bu. “Dediğim dedik” anlayışını temel alan bir siyaset felsefesiyle varolmuş bir toplumda, “ikinci bir irade”, yenip yutulması zor bir şeydir (yukarıda, ‘uzlaşma’nın buradaki, bu kültürdeki çağrışımlarını saydım).
Bizdeki son “koalisyon” konuşmaları Haziran’da oldu ve Türk işi bir sonuca ulaştı. Kırk beş günlük süre bir sonuç vermemesi planlanmış oyalama görüşmeleriyle geçirildi. Her türlü geciktirme ve uzatma taktiği uygulandı. AKP’nin içinde olmayacağı (ama kurulması teknikman mümkün olan) koalisyonlar Devlet Bahçeli eliyle önlendi. İkinci bir partiye deneme fırsatı tanınmadan (ve gene kuralları bozan bir biçimde) seçim kararı alındı. Yani “koalisyon”a karşı, sanki bir “kolera salgını”na karşı tedbir alınıyormuş gibi tedbir alındı.
Geçmişte Türkiye’de “iktidar” kelimesini kullanırken, bununla “hükümet”i kastetmek yanıltıcı oluyordu. Çünkü, evet, bir hükümet olurdu, bir yerlerde; ama aslolarak, “devlet” vardı. “Hükümet” birçok durumda bu “devlet”le karşı karşıya gelir ve çaresiz kalırdı. AKP hükümetleri de bu durumla karşılaştı, mücadele etti ve mücadeleyi kazandı– en azından şimdilik böyle görünüyor. Bu, şüphesiz, önemli bir dönüşüm. Gel gör ki, “iktidar” kelimesini kullanırken, bununla “hükümet”i kastetmek, bugün de yanıltıcı. Çünkü, evet, “hükümet” dedikleri bir şey var, ama aslolarak “Cumhurbaşkanı” var.
“Başkanlık sistemi mutlaka kurulacak” diye ısrar eden bu Cumhurbaşkanı’nın bir “koalisyon” fikrine tahammülü yok– çeşitli nedenlerle. Başka bir parti olacak, onunla uzlaşacaksın… Bunlar hikâye! Olmaz öyle şey!
Başkanlık sistemi için her şeyi yapan Tayyip Erdoğan, bırakın koalisyonun öylesini, kendi partisinin kuracağı hükümetle de koalisyon yapmaya hazırlıklı ya da hevesli değil. Onun bağlı olduğu ideolojide “bakan” sıfatı verilen adamın yeri “müsteşar”ın ötesinde bir yer değil. Burada “en zararlı” şey koalisyon filan da değil, doğrudan doğruya, Kuvvetler Ayrılığı.
Bir yanıt yazın