SEVGİLİ DOSTLARIM/ ARKADAŞLARIM, ATATÜRKÇÜLER/ CUMHURİYETÇİLER-2
Bu konuda yazdığım birinci yazıya* yanıt verenlerden Sayın Dr. Mustafa Ataç ile aynı görüşteyiz. Uzun yıllar ABD’de yaşamış ve halen Londra’da yaşayan Sayın Ataç, Kılıçdaroğlu’nun bu iki ülkedeki gezilerini ve yanında götürdüğü gazetecilerden bile gizli/ karanlık görüşmelerine değindikten sonra aşağıdaki değerlendirmeyi yapmaktadır:
“AKP ve yönetimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin malign kanseridir! Altılı masanın üç siyasi partisi bu kanserin metastazlarıdır! Süs boncuğu olarak alınan DP ise, Atatürk devrimlerine karşı çıkan, şeriat yönetiminin yolunu döşeyen parti olup, muhalefetin de artık 1923 Cumhuriyeti değil, “İslam Cumhuriyeti” yolunda gideceğinin habercisidir!..”
Buna karşılık çok sayıda arkadaş, “CHP ve Millet İttifakı konusundaki çekincelerimize katılmakla birlikte, seçimlere 6-7 ay kala, Atatürkçü/ Cumhuriyetçi bir aday çıkarabilecek örgütlenme yapılamayacağını, bu durumda tek seçeneğin, “ehven-i şer” (kötünün iyisi) olan Millet İttifakının adayının desteklenerek ‘Tek Adam’ rejimine son verilmesi olduğunu, CHP’yi mankurtlaştıran Kılıçdaroğlu ile de bundan sonra hesaplaşılmasını” öneriyorlar…
Parantez içinde Kılıçdaroğlu vakasına değinmek istiyorum. Adam 11 seçim kaybetti. Üstüne üstelik bir de Ekmeleddin faciası yaşattı. Bugüne kadar hesaplaşamadık, bundan sonra hiç hesaplaşamayız. Hele bir de seçimi kazandığını düşünün; yanına yaklaşılmaz ve icazet aldığı merkezlerin istediği “Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ni kurar. Böylece emperyalistlere, Cumhuriyeti kurucusuna yıktırmanın keyfini yaşatır!..
***
Bu arkadaşların içinde bulundukları durumu, bir nörolog arkadaşım, “kabullenilmiş bir çaresizlik içerisinde oyumuzu mecburen CHP’ye vereceğiz” diyerek açıkladı!..
Kabullenilmiş ya da öğrenilmiş çaresizlik, “bir kişinin, fırsatı olmasına karşın, içinde bulunduğu olumsuz durumu iyileştirmek için hiçbir girişimde bulunmadığı, psikolojik bir durum” olarak tanımlanır.
İnsan yaşamında çaresiz kalınan durumlar olması doğaldır. Belli konularda çözüm üretmek güçtür ya da kişi çaresiz kalabilir. Ancak öğrenilmiş çaresizlikte; gerçekten çaresiz olmadığımız halde çaresiz olduğumuzu zannedip, çözmek için bir şey yapmayarak başarısızlığı baştan kabul ederiz…
Eğitilerek sirklerde çalıştırılan hayvanlar da aynı durumdadır. Örneğin bir fil, sirk çadırını yıkıp çekip gidebilecek kadar güçlüdür. Fakat o, ayağındaki incecik zincir nedeniyle bunu başaramayacağını düşünür ve sahnede eğiticisinin istediği tüm hareketleri yapar. Çünkü ona başlangıçta, ayağındaki zincire aldırmadan kaçma girişiminde bulunduğunda elektrik şoku uygulanıp canı yakılarak “kazandırılmış çaresizlik eğitimi” uygulanmıştır. Bir süre sonra zinciri çıkarsanız bile o artık kendisinden istenilen hareketleri tıpış tıpış yapar!..
***
Bir arkadaş “toplumun yeni bir Atatürk çıkartmasını umuyor ve bekliyorsunuz” dedi.
Atatürk’ün “dünyaya bin yılda bir, nadiren gelen bir dahi” olduğunun bilincindeyim. Ama “ne yapacağımızı Atatürk’ten öğrenebiliriz” diyorum.
O, bize “kurtarıcı aramayın” dedi…
“Çaresiz kalmayın, ‘çare siz’ olun” dedi…
Bu nedenle, “Atatürk beklemeyelim, Atatürk gibi düşünelim ve hepimiz Atatürk olalım” diyorum…
***
Dostlar, Atatürk 4 Eylül 1919’da topladığı Sivas Kongresi’nde; “Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Derneği”ni kurarak, yerel Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak derneklerini tek çatı altında topladı. “Temsil Heyeti”ni oluşturarak Kongreye tüzel kişilik kazandırdı ve her ikisinin de başkanlığını yüklendi. Böylece Samsun’a çıktıktan 3.5 ay sonra ilk örgütlenmeyi yapmış oldu. 23 Nisan 1920’de TBMM’ni toplayıp Hükümetini oluşturarak, adını koymasa da “DEVLET” kurdu!..
O zaman tek iletişim aracı telgraftı. Onun da her yerle bağlantısı yoktu. Dahası sık sık telleri hırsızlar, eşkıyalar vb. tarafından kesiliyor, günlerce bu yol da kapanıyordu.
Ulaşım için güdük bir demiryolu hattı dışında bir şey yoktu. Ülkenin bir ucundan Ankara’ya bir ayda gelinemiyordu.
Şimdi interneti tıkladığımız anda binlerce kişiye erişiyor, aynı gün içinde istediğimiz yere gidiyoruz. Bu koşullarda “örgütlenmek için zaman yok” demek, “Atatürk’ü hiç anlamamışız” demektir. Laik demokratik Cumhuriyet konusunda duyarlı, başta ADD ve ÇYDD gibi demokratik kitle örgütleri, Birleşik Kamu-İş gibi sendikalar ve siyasal partileri de yanımıza alarak bu işi başarabiliriz!…
***
Dr. Mustafa Ataç ve E. Amiral Altay Tokat, aday olarak Sayın Yılmaz Büyükerşen’i gösteriyorlar. Aslında 2014’de CHP tabanı, Genel Merkez’den “Büyükerşen’in aday gösterilmesini” istedi ama Kılıçdaroğlu, tabanını değil danışmanlarını dinleyerek Ekmeleddin’i ilan etti.
Bence de bu göreve en layık kişi Büyükerşen Hoca’dır. Ancak başka adaylar da çıkabilir, hatta ortaya çıkanlar da var. Bilişimci arkadaşlar bir sistem kurarak, “adaylar arasında internet üzerinden önseçim yapmamızı” sağlayabilir ve en çok oy alan hepimizin ortak adayı olur.
Saygılarımla…
Bir yanıt yazın