İSRAİL-ABD ATEŞE BENZİN DÖKÜLMESİNİ BUYURUYOR

İsrail Başbakanı B.Netanyahu Dünya Ekonomi Forumu’nda konuşuyor.
“Suudi Arabistan, İsrail’in bir düşmandan ziyade müttefik olduğunu görmektedir; çünkü ikisini de tehdit eden iki temel tehdit vardır, İran ve İŞİD.
Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük. Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyorum. 
Yani şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir. Biz de tam olarak bu amaca yönelik çalışıyoruz “diyor…
 
*
B.Netenyahu’nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürütülen ilişkiler ise şöyle bir stratejiye dayanıyor: 
Önce İsrail’in yakın gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği öngörülüyor.
Sonra İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesi amaçlanıyor.
 
*
Nitekim İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
Ardından terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
 
*
Bu suretle;
Birincisi; İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikaları homojenize ediliyor.
İkincisi; Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliğin etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılıyor.
Üçüncüsü; Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmış olurken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor…
 
*
Bu sırada Rusya’nın yeni bir uluslararası hukuk temelli yeni bir dünya statüsünün kurulması talebiyle,
Esad rejiminden tüm kesimleri kapsayan, hasarı toparlayabilecek, ülkeyi birlik haline getirecek ve meşru gelecek sağlayacak bir hükümete doğru dönüşüme destek vermek üzere bulunduğu Suriye’de tecridi sağlanacaktır.
Bu suretle gerilimin had safhaya ulaşması halinde Suriye by pass edilecek, orada tecrid edilmiş olan Rusya’nın gerilime karşılıkta bulunmasının önüne geçilecektir. 
Süreç sırasında Irak’ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesinin alt yapısı da sağlanmış olacaktır…  
 
*
İşte, Mayıs 2015’de IKYB lideri M.Barzani’nin Beyaz Saray’da ABD Başkanı B.Obama ile görüşmesi esnasında,
Barzani’ye “Müsterih olun, ömrümüz Kürt devletini görmeye yetecek” diyen,
ABD Başkan Yardımcısı J.Biden çantasında açılım ve yeni anayasayla Türkiye’dedir.
AKP,CHP ve HDP milletvekilleri ile bu konuları masaya yatırıyor.
Hendeklere sıkışan PKK’ yı kurtarmak ve Türkiye’ye  PYD’ ye razı etmenin talimatlarını geçtiği biliniyor…
 
*
Aynı sırada Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı M.Barzani ise İngiliz Guardian gazetesinin sorularını yanıtlarken, Iraklı Kürtlerin bağımsız bir devlete hiç olmadığı kadar yakın olduklarını söylüyor.
1916’da imzalanan ve Ortadoğu’daki sınırları belirleyen Sykes-Picot anlaşmasının hükmünü yitirdiğini, dinsel ve mezhepsel bölünmelerin yaşandığı bölgede artık yeni bir uluslararası anlaşmaya ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
“Uluslararası toplum Irak’ın ve özellikle Suriye’nin yeniden birleştirilemeyeceğini kabul etmeye başladı. Bölgede beraber yaşama fikrinin hatalı olduğu anlaşıldı” diyor…
 
*
Ancak M.Barzani, “Kürdistan’ın Bağımsızlığı” yolunda;
Birincisi, Ağustos 2015’te Kürt Yönetimi bölgesinde başkanlık süresi sona ermesine rağmen lideri olduğu demokrat partinin, Barzani’nin başkanlığının sürmesi üzerinde ısrar etmesiyle birlikte IKYB’de diğer Kürt siyasi partiler arasında yaşanan derin anlaşmazlığı,
İkincisi, Barzani ailesi ve partisinin IKYB’de izlediği politikalar sonucunda bölgeyi siyasi ve  iktisadi krizlere sürüklemiş olmakla suçlanmasını,
Barzani ailesinin Kuzey Irak’ın bağımsızlığı ile ilgili tutumu ve petrolü tek yanlı olarak ihraç etmesiyle IKYB’de durumun daha da karmaşık hale geldiğini, bu çerçevede Peşmerge’nin bölündüğü gerçeğini,
Üçüncüsü;Bölgede bulunan Rusya koalisyonunun “Lâik, Birleşik ve Bağımsız” Suriye ve Irak’ı amaçlıyor olmasını, 
Dördüncüsü; Irak ordusu’nun IŞİD’le mücadelede yetersiz ve etkisiz kalması sonrasında Ayetullah Ali El Sistani’nin fetvasıyla İŞİD’e karşı yürütülen cihat için Şii gönüllülerin oluşturduğu ve Halk-Millet Yığınları anlamında Haşdi Şaabi adıyla tanınan milisleri ihmal ediyor.
 
*
Haşdi Şaabi birlikleri, Irak güvenlik güçlerine takviye olarak kurulmuş olsa da giderek IŞİD’le mücadele sürecinin ön plandaki yürütücüsü olmuş ve sahadaki kontrolü ele almıştır.
Şimdilerde Haşdi Şaabi oluşumu, Irak Başbakanlığı’na bağlı Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı çatısı altında kurumsallaştırılıyor.
 
*
Haşdi Şaabi üzerindeki İran’ın rolü de biliniyor, bir çok İranlı askeri danışman Irak’ta bu çatı altında IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda doğrudan yer alıyor.
Birliklerde mezhepsel bir tehlikeyi ortaya çıkarmaması için içerisinde Hıristiyan ya da Sünni gruplara yer verilerek halk gözünde meşruiyet kazandırılıyor.
 
*
Bir çok grubu içinde barındıran Haşdi Şaabiler özellikle Irak’ın kuzeyinde Kerkük gibi bölgelerde Peşmerge, asayiş güçleri, silahlı Sünni Aşiretler gibi oluşumlarla da işbirliği yapmaktadır.
Misyonlarının IŞİD’le mücadele ederek Irak topraklarından çıkarılması, ülkenin korunması ve Iraklıların özgürlüğe kavuşması olduğu belirtiliyor.
Bu güçlerin nihai amaçları ise IŞİD sonrası süreçte, özellikle Sünnilerin siyasi sürece entegre edilmesi, devlet otoritesi içerisinde dengenin sağlanması, temel vatandaşlık haklarının geri getirilmesi ve Irak Federasyonunun güvenlik ve siyasi istikrarını sağlamaktır. 
 
*
Bu noktada Irak; Türkiye’nin IKYB lideri M.Barzani’nin desteğiyle fakat kendisiyle koordine etmeden Musul’un Başika bölgesine asker göndermesini ve Irak’taki askerlerini çekmeyerek Irak’ın egemenliğini ihlal etmeye devam etmekle suçluyor
Irak “Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığı, rahatsızlığı tahammülsüzlüğe dönüştürüyor” diyor. 
 
*
Doğrusu, İsrail istiyor, ABD buyuruyor diye bölgenin mezhepsel ve etnik yapılar arasında bölünmeye çalışılmasının ateşe benzin dökmekle eşdeğer olduğu anlaşılıyor… 
 
24.1.2016
israilturkiye

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir