Gerçekte “Asrın Projesi” olarak tanımlanan “Anadolu’dan Kıbrıs adasına Su Temin Projesi” adlı bu mega projenin hayata geçirilmesi için 1990’lı yılların ortasında, yani tamı tamına 21 yıl önce düğmeye basıldı. Aynen “yap-boz” parçaları gibi farklı zamanlarda, resmin ayrı ayrı parçaları üretilip hayata geçirildi ve suyun Anadolu’dan Kıbrıs adasına akışı ile büyük resim ortaya çıktı.
2000’li yılların başında Çamlıbel yöresinin kullanımı için bölgede trafo kurulurken niye 25 Mega Watt’lık tüketime göre bir trafo kurulduğunu pek anlayamamıştım. Yörenin gereksinimi 20 yıllık tüketim projeksiyonuna göre taş çatlasa ancak ilk on yıl içinde 5 Mega Watt’lık tüketime çıkabilirdi. Yanılgı yüzde 10 olabilirdi ama yüzde 400 olamazdı. O günlerde iyice araştırmama rağmen nedenini bir türlü bulamamıştım. Söylenenler beni pek tatmin etmiyor, mühendis kafama pek de mantıklı gelmiyordu. Aradan yıllar geçtikten sonra tesadüfen öğrendim ki, Anadolu’dan Kıbrıs adasına Su Temin projesi için bölgede kurulacak baraj, terfi istasyonları ve diğer ilgili birimler için gerekli olacak olan elektrik miktarı 18 Mega Watt idi ve bunun altyapısı daha 2000’li yılların başında hazırlanmış, trafosu da ortada daha hiçbir şey yokken, yap-boz’un bir parçası olarak inşa edilmişti. Resim ortaya çıkmasına çıktı ama bu “asrın projesi” fiziken tamamlansa da politik olarak tamamlanamadı.
***
Suyun gelişi kadar dağıtımı, geri dönüşü ve tekrar kullanımı da çok önem taşımakta. Neredeyse 100 km uzaktan gelen Anadolu suyunun eski borular, deneyimsizlik ve teknolojik gerilik nedeni ile har vurulup harman savrulmasına tahammülümüz yok. Daha bu suyun nereden, nasıl ve hangi aşamalardan geçerek geldiğini bilmeyen kişiler, işin sonuna gelindiği vakit avanta gelire sahip olmak, yakınlarını, akrabalarını ve partililerini aynen KIB-TEK’de olduğu gibi 39 maaşla istihdam etmek ve de tüm giderleri vatandaşın sırtına yüklemek için anında dağıtımına talip olup, Türkiye ile soğuk ve anlamsız bir savaş çıkarmaktan çekinmediler.
Bir siyasi partinin parti meclisi üyeleri adeta kahramanlık yapıyormuşçasına içeriğini, teknolojisini, maliyetini, nelerin yapıldığını ve de mali külfetini bilmeden, anlamadan sırf iç tribünlere oynamak amaçlı, adamıza binbir zorluk ve meşakkatle getirilmesi başarılmış suyun dağıtımını hiçbir deneyimi ve teknolojik bilgisi olamayan kişiler, akrabalar ve de partililer tarafından yapılması ve aynen Kıbrıs Türk hava Yollarında olduğu gibi daha doğmadan batması için elden geleni yapmaktalar, Türkiye ile ters düşmeyi de bir marifet veya kahramanlık sanmaktalar.
Bizim özelliğimizdir. Üretmeyi ve elimizi taşın altına koymayı bilmeyiz ama avantanın kokusunu da binlerce metre öteden alıp, üstüne atlarız. Çalışanı, iş üreteni ve topraklarımıza yatırım yaparak değer kazandıranları da acımasızca eleştiririz. Beceriksizliklerimiz için de bahanemiz hazırdır. Hemen dünyadan izole edildiğimizi ortaya atar, yana yakıla şikayette bulunmaya başlarız. TSE standartlarında üretim yapan bazı şirketlerimizin her hafta bir veya iki konteyner KKTC’de üretilmiş malı Türkiye’ye aynen Türkiye’de üretilmiş bir ticari mal gibi gönderdiğini görmeyiz ama Mersin’de bir gümrük duvarı olduğundan şikâyet ederiz her fırsatta. İsteriz ki standardı ne olursa olsun, nerede üretildiyse ve de içeriği ne olursa olsun ürettiğimiz her ticari mal, denetlenmeden ve de herhangi bir standarda tabi olmadan elini kolunu sallayarak Türkiye’ye gitsin ve satılsın.
***
Daha önceki yazılarımda dile getirdim ama “Şimdiye kadar Türkiye’nin suyuyla mı idare ettik” cinsinden laflarla, bu dev projeyi anlamsızlaştırmaya, gereksizleştirmeye itibarsızlaştırmaya çalışanlara bir kez daha hatırlatalım. KKTC’ye Anadolu’dan gelmiş olan bu su ile Mesarya ovasında 95,930 dekar (95,930,000 m2) ve Güzelyurt’ta 71,538 dekar (71,530,000 m2), toplam olarak 167,468 dekar (167,468,000 m2) yani Kıbrıs dönümü ile 125,182 dönümlük bir arazi suya kavuşacaktır. Bu araziler üzerinde binlerce yıldır yapılmakta olan kuru ziraat ile yetiştirilmekte olan arpa, buğday, çavdar, yulaf vb tahılların üretimi tarihe gömülecek ve sulu ziraat ile yetiştirilen sebze ve meyve üretimine geçilecektir.
Yaklaşık 125 bin dönümlük kuru arazinin sulu tarıma dönüşmesi, çiftçinin gelirini ortalama 25 misli arttırırken, toprak değerini de bir o kadar arttıracaktır. Bunu sanal olarak, mevcut topraklarımıza yaklaşık olarak neredeyse 1670 kilometre kare toprak daha yani, mevcut sınırlarımız içinde kalan toprakların yarısı kadar daha bir toprağın eklendiği şeklinde de değerlendirebilir, suyun gelmesi nedeni ile. Bu suyun KKTC’nin kalkınma hamlesine ve de ekonomik özgürlüğüne büyük bir katkı koyacağı kesindir.
Dolayısıyla suyun yönetimi konusunu başımızı iki elimizin arasına alıp iyice değerlendirmemiz gerekmekte.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
Facebook: Ata Atun
20 Ocak 2016
Bir yanıt yazın