Amerikan Merkez Bankası (FED), 2008 yılından beri uyguladığı parasal genişleme programına bu yıl sonuna doğru bir azaltma getireceğini ve 2014 yılı ortalarına doğru son vereceğini açıkladı.
Bu karar ABD’nin dünyada yaşanan krizde bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere,bölgeye ve dünyaya yayılma olasılığına daha fazla dayanamayacağı anlamındadır.
ABD’nin küresel lider olarak çevresinde bölge lideri ülkelerle çeşitlenen yeni bir dünyanın kurulmasına, ülkelerin birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesine, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeye yöneldiğini gösteriyor.
*
Merkezini ABD’nin oluşturduğu gelişmiş ülke ekonomileri 2008’de başlayan ekonomik sıkıntılarının altıncı yılında işsizlik ve yoksulluk artışı sorununa,güçlü merkez bankaları ve devlet müdahaleleri ile engel olmak dışında hiç bir çözüm getiremiştir.
Ekonomi sınırsız, sorumsuz bir biçimde basılan paranın piyasalara sürülmesiyle ayakta tutulmaya çalışılmış, bu büyük likiditasyona rağmen üretim ve ticaret tahminlerin ötesinde gerilemiştir.
Büyümeyi sağlamak için alınan malî önlemler büyümeye engel yaratmış, mali konsolidasyona başvurulmuş; bir kısır döngü oluşmuştur -ki, büyüme hedefleri aşağı çekilmiş -hâlâ, üretim nasıl sağlanacağı, istihdamın nasıl arttırılacağı sorunu çözülememiştir.
*
2013’te dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de büyümenin yüzde 1.7’de kalacağı bekleniyor.
Avrupa Birliği borç batağını çözmeye çalışırken, mali tasarruf politikasıyla genişletici para politikaları kombinasyonu mali piyasaları sakinleştirmenin ötesinde ekonomik büyüme sağlamıyor.
Afrika en büyük engeli olan çeşitli yerlerde yaşanan askeri çatışmalara rağmen,petrol ihraç eden ülkelerin performansı,alt yapı projelerine mali harcamaların devam etmesi,Asya ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin genişletilmesi sayesinde, yoksulluğun azaltılmasına yetmemesine rağmen sürekli büyüyen bir eğilim gösteriyor.
Güney Amerika’nın bir bütün olarak yavaşta olsa bir büyüme sağladığı görülüyor.
*
ABD,AB ve Japonya’nın ekonomik sıkıntılardan,kendi ihraç ürünlerine talebin zayıflaması, sermaye akışı ve emtia fiyatlarında artan hareketlilikten gelişmekte olan ülkeler de nasibini alıyor.
Gelişmekte olan ülkeler -üstelik,finansman kısıtlılığı, kimi sektörde aşırı üretim kapasitesi ya da yatırım talebinin zayıf olması gibi kendi iç sorunlarının da katkısıyla ekonomik yavaşlamanın artan etkisiyle karşı karşıyadır.
*
Batının ekonomik çıkış için ortaya koyabildiği bir programı olmamasına rağmen Rusya ve Çin istihdamı arttırıcı yeni yatırım stratejileri yürütebiliyor.
Özellikle Çin ekonomik büyümesini üretim ilişkileri ya da biçimini değil üretimin yapısını değiştirmek suretiyle sağlıyor.
Öncelik kamu yatırımlarına veriliyor ama büyüme hızını kontrol altında tutmak ve gelir dağılımını düzenleyen mekanizmaları geliştirerek ucuz emeğe dayalı üretimin yapısı değiştiriliyor-bu suretle, büyümenin dış taleple değil,iç taleple sağlanabiliyor.
Rusya ve Çin bulundukları bölgenin ülkeleri arasında gümrükleri azaltarak Filipinler’den Vietnam’ı kapsayan alanda dünyanın en büyük ticaret bölgesini oluşturmuştur -şimdilerde, dünya rezerv parası doların dışına çıkıp-mesela,2011’de 600 milyar dolara eşdeğer kendi paraları üzerinden ticari ilişkiler geliştiriyor, doların ticaret alanını daraltıyorlar.
*
Buna karşın gelişmiş ekonomiler -bir yandan, Rusya ve Çin’in şirketlerine ve mallarına artan ölçekte engeller çıkarıyor – öte yandan, bu ülkelerle ortaklıklar kurmayı,müşterek yatırımlar yapmayı önemsiyor!
Ya da gelişmiş ekonomiler büyümeleri önünde mali konsolidasyonun engel olduğunu gördükçe rekabetçi devalüasyonlara başvuruyor.
Kurlarla oynayarak kendilerine uluslararası ticari rekabette avantaj sağlarken, ticaret ortaklarını zarara sokuyorlar.
Aslında orta vadede ihracaatın ucuz, ithalatın pahalı hale gelmesiyle cari dengenin iyileşmemesini,uzun vadede ihracaat ve ithalat değerlerinin, ticaret ve cari hesap dengelerinin olumsuz yönde etkilenmesini satın alıyorlar.
Üstelik -özellikle,Çin’in yeni ekonomik stratejisi çerçevesinde büyüme hızını kontrol altında tutması halinde,toplam dünya üretiminin, toplam ticaret hacmının düşmesine yol açacağı düşüncesiyle Çin’den kurlar üzerindeki baskısını kaldırmasını ve ithalatını artırmasını istiyorlar.
*
Ne ki, gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin, gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri yalnızca bir kaynak ve pazar olarak görmelerinin sonu geliyor.
Çünkü finansal krizden bu yana gelişmiş ülkelerin küresel ekonomideki payları azalır ve itici gücü zayıflarken,gelişmekte olan ülkelerin payları artmıştır, -özellikle,Çin giderek küresel ekonominin itici gücü haline gelmekte kalmayıp siyasal sistemde de büyük yol alıyor.
Çin gelişmiş ülkelerle sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında dikey rekabettedir ve gelişmekte olan ülkelerle de ticaret ve doğrudan yatırımlarla yatay rekabette dünyanın en büyük ticaret alanını oluşturuyor – adeta, küresel dengenin sigortası mekanizması görevini yürütüyor..
*
Bu çerçevede FED parasal genişleme programına 2014 yılı ortalarında son vereceği açıklaması;
FED’in dünya tahvil piyasasına aktif olarak girmesi, bu piyasadaki en güçlü rakip ABD Hazinesinden yüksek tutarlı varlık alımı yapmasıyla dünya rekabetinden uzak tutulması ve faiz oranlarının tüm ülkelerde geri çekilmesi anlamına geliyor.
Faiz oranlarının düşmesiyle yatırım yapma maliyetlerinin düşmesi ve yatırımlara özendirici etki yapması -bu suretle, yatırımların artmasıyla büyüme ardından küresel ekonomik krizden çıkış planlanıyor.
*
Dolar’ı rezerv para olarak dünyaya benimseten, dünya tahvil pazarının en büyük alıcısı FED -şimdi, dünyaya saldığı sermayesini geri çağırıyor.
Elbette küresel rekabet sürüyor ama -özellikle, Çin’i yeni ekonomik stratejisiyle kurduğu dünyanın en büyük ticaret alanında kendi başına bırakıyor,bölgesel liderliğine alkış tutuyor.
*
Küresel lider ABD; siyasi alanda Rusya ile birlikte Orta Doğu’da Suriye Sorununu çözme kararı alması Rusya’nın Avrasya bölgesinde liderliğinin kabülüdür -ardından,
FED kararı Çin’in Asya -Pasifik bölgesi lideri olarak algılandığını gösteriyor ki -artık, dünya çok kutupludur…
*
Gelişmekte olan ülke konumunda Türkiye -bir yanda, Başbakan Erdoğan ile uluslararası hukuka aldırmadan Suriye devletine müdahale etmek benzeri suçlara muhatap olmamak için -hâlâ,” Eset Defol” noktasındadır.
O yüzden, Erdoğan Cenevre Konferansıyla Avrasya’da yeni düzen ve yeni Suriye kurulmasının önünü -hem, yurt içi -hem de yurt dışındaki İslamcı hempalarıyla engelleme çalışıyor!
*
Ya FED kararı?
Erdoğan iktidarı sürecinde çok ağır borç yükü altına alınan Türkiye,kısa vadeli uluslararası sermaye akımlarının etkisiyle borçlarını ödeyebilirken -şimdi, FED kararıyla bu yılın sonlarına doğru sermaye girişlerinde ciddi azalmaların olmasıyla vadesi gelen borçların ödenmesinde iki şeye mahkum oluyor;birincisi yüksek kur’dur, ikincisi Türkiye emeğinin ve varlıklarının ucuzlaması!
*
11 yıllık iktidarıyla Başbakan Erdoğan’ın toplumsal yapısını lime-lime ayrıştırdığı Türkiye’nin bu siyaset,bu ekonomi sonucuna nasıl dayanacağı,bilinmiyor…
246.2013