Henüz başkan seçileli iki yıl olmamıştı. Aslında islam diye bir problemleri olduğunu hiç bir zaman düşünmemişti. Dünya Petrol endüstrisine yakın biri olarak islam’ı Ortadoğu coğrafyası ile sınırlı, bir takım Arap şeyhleri ve krallarının otokratik yönetimleri altındaki halkları kontrol etmek için uydurdukları kurallar olarak görüyordu. Ona göre bir din bile sayılmazdı. İnananların sayılarını, radikal islamı, islam devletlerini ilk kez o koskoca gökdelenlerin yıkıldığı büyük uçak saldırısından sonra önüne gelen raporlarda görmüştü.
-4 derecede paltosunun yakasını kaldırırken belediye başkanı seçildiği o günü hatırladı. Partilerin birleşemediği o seçimlerde %25 oy alabilmeyi başarmış ve bu oy bile kendisini dünyanın en büyük şehirlerinden birisinin belediye başkanı yapmaya yetmişti. Gençliğinden beri içinde olduğu siyaset ona doğrunun gerçeğin bir öneminin olmadığını, önemli olanın insanlara neyi nasıl sunmak olduğunu öğretmişti. Belediye başkanı seçildiği günden sonraki en önemli günüydü belki de. Aslında kendisi bu işi bitmiş görüyordu, sonuçda ülkesindeki seçimleri kazanmış başbakan olabilmesinin önündeki bürokratik engelleri bir bir aşıyordu.
Bu acil çağrıya olumlu cevap verip görüşmeye gitmesi ona biraz klübe hoşgeldiniz daveti gibi geliyordu. Oysa belediye başkanlığına ve bunca yıl siyaset birikimine rağmen bir ülke yönetmeyi, devlet sırlarını, acil planları ve en önemlisi başkanın kendisinden ne isteyeceğini henüz bilmiyordu.
Devamını istiyorsan tıkla…