Gezi Direnişi ile ilgili dikkat çeken bir yorum Lübnan’da Daily Star gazetesinde yayımlandı.
Yorumda “Türk kentlerini sallayan laik yanlısı gösteriler,Arap dünyasında dalgalanmalar yarattı ve Türkiye’yi siyasi İslam’ın başarılı bir modeli olarak öven İslamcı liderler tedirgin oldu” deniyor.
*
Gezi Direnişinin bir tedirgini de İslamcı dini lider ABD’li Fethullah Gülen’dir.
Gülen insanın yaratılış eksikleri nedeniyle insanın insana vereceği katkının eksik olduğu -o yüzden,peygamberlerin zuhur ettiği noktasında fıtratî nitelikleriyle insanlığı peygamberden başlatıyor,ardından “tebliğ” göreviyle kafasındaki Allah,Kur’an ve Sünnet’le insanlığı iman ve ahlak ile zenginleştiriyor,hayatta takip edilecek yolda nasıl hareket edileceğini nazari olarak öğretiyor!
Bu suretle-esasen, çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışını,insan hakları,düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi,liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiasını yok ediyor.
*
Gülen Gezi Direnişi ile ilgili -özetle, “Hadis kitaplarında “Kitabü’l-fiten ve’l-melahim ” başlığıyla bazı bölümlerde bugün yaşadığımız ifrit dönemi yeralıyor. Bu dönemin en büyük hastalıkları nifak, iki yüzlülük ve takiyye marazlarıdır -ki, münkirlik,müraiyilik ve münafıklığa neden oluyor.
Günümüzde imana, Kur’an’a, o yüce mefkureye hizmet eden insanlar,bu musibetlerle karşı karşıya bulunduklarını hatırdan çıkarmamalıdır.
Üç asırlık tahribatı tamir eylemenin peşindeki fedakar ruhlar emin olarak yürüyebilmek ve gereken şeyleri güzergah emniyeti içinde yapabilmek için kendilerini istemeyen bu insanların kimler olduğunu bilmeleri gerekir” diyor.
Beyinlerini kiraladığı muridlerini İslami radikalizme -O’nun ağzında, İslamî Cihad’a kışkırtıyor.
*
Ne ki, gelişmiş Batı ülkeleri İslami radikalizmi tahrik eden esas unsurun ne olduğu -artık,çok iyi biliyor.
Çünkü,Batı’nın, özel kuvvetleri ve istihbarat ajanları ile Türkiye ve Arap ülkelerinde besleyip yetiştirdiği üç asırlık tahribatı tamir etmek hedefinde İslamcı dini ve siyasi liderler, siyasetçiler, İslami özgürlük savaşçıları ve aktivist kuruluşlar ve o ülkelerin Ordu ve Polis teşkilatlarının desteğiyle -işte, başta Türkiye olmak üzere,
Tunus’ta,Libya ya da Mısır’da ve başka ülkelerde de internet sosyal ağlarından genişleyen Arap halklarının yoksulluk,yolsuzluk sloganlarıyla rejimleri yıktığı hareketlerden sağlanan sonucun İslamiı radikalizmden başka bir şey üretmediği dehşetle görülmüştür.
*
Çünkü -mesela,Albert Einstein’ın, “İnsan daha küçük yaşta iken daha sonraki yıllarda kolayca kurtulamayacağı korkunç önyargılarla beslenmiş olabilir.Sonuçta içine itildiği düşünsel tutsaklıktan kurtulmasının olanakları tümüyle ortadan kalkar.Yerine radikal bir özgüven ve sorunu sürekli olarak kendinden uzak tutmaya çalışan bir profil oluşur” ifadesi,
Ve iktidar duygusunun insanın beyninde ödüllendirme sistemini devreye soktuğu, bağımlılık yaratan dopamin hormonu seviyesini arttırdığı -hele ki,iktidar sahibi önyargılı, özgüveni eksik biriyse dopamin hormonu seviyesinin artması, o’nun sabırsız,tatminsiz, acımasız,zorba ve yıkıcı karakterinin baskınlaşmasına yol açtığı bileşkesinde-işbu, İslamcı dini ve siyasi liderlerin ne denli zayıf oldukları ve tehdit oluşturdukları farkedilmiştir.
*
Çünkü oluşan yeni rejimlerde dini,siyasi liderler ve kadrolarının küresel zenginliğin başlıca hammaddesi ve ürünü olan “Bilgi”nin yaratılması,
Ülkelerin bilgiye erişimle yatırımlarını arttırma, ticaretlerini geliştirme,gerekli finansman ihtiyaçlarını piyasalardan borçlanarak ya da kısa vadeli sermaye hareketlerine cazibe oluşturarak sağlamanın “İletişim”le sağlanması gerekliliğini anlamaktan çok uzak oldukları anlaşılmıştır.
*
Çünkü -başta,Türkiye’de Gülen ve Erdoğan’ın nifak saçan,ikiyüzlü ve takiyyeci politikalarla bireysel ve toplumsal hafızayı zayıflatan duygu,arzu ve ihtirasları harekete geçirdiği,
Bireyler bazında kitleleri hissen,fikren,fiilen zarar görmelerine yönelik yalan,tezvir,aldatma ve sansasyon içeren bilgi,haber ve polemiklerle bombardıman ederek zayıflattığı,
Batı’nın İslam ve mukaddesatlarına savaş açtığı, İslam’ı devlet ve toplum hayatından silmeye çalıştığı,Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu,karşı çıkan Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrini kitlelere azmettirdikleri,
Sonuçta bu faaliyetlerin İslami radikalizmi üretmekten başka bir şeye yaramadığı görülmüştür.
*
Çünkü, bu lider ve kadroların siyasi İslam söylemi ile Türkiye ve geniş Orta Doğu ülkelerinde mevcut siyasi ve ekonomik durumda büyüme ve istihdamın artması için gereken çok yüksek maliyetin tedarikini,
Bölgenin gelişmesine uygun politika ve ticari stratejilerin eksiklerini,ekonomik işlemlerde şeffaflığın bulunmamasını,özel sermayeli işletmelerin gelişme zorluklarını, alt yapı eksikleri gibi kilit sorunları asla çözemeyecekleri de farkedilmiştir.
*
Çünkü, bir süre önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,”Eğer İsrail şu günkü tutumunu sürdürürse,Arap Baharı kendi otoriter rejimlerini tartışırken aynı anda güçlü bir İsrail karşıtlığını da bugünün gündemi haline getirecektir” ifadesi karşısında şok olunmuş,
Mısır’da,Tunus’ta İslamcılar ile laikler arasında artan kutuplaşma, Doğu Libya’da Sirenayka Eyaletinin bağımsızlık ve özerklik ilanı ve daha birçok Arap ülkesinde mezhep çatışmalarıyla İslami radikalizmin önlenemeyen yükselişinden korkulmuştur.
*
Çünkü,Suriye krizinin radikalizm ile komşu ülkelere, bölgeye -hatta, dünyaya yayılma olasılığının önüne geçilmesi için şiddetin sona erdirilmesi ve krizin siyasi yollarla çözülmesi gerekliliği, bölünme riski ve mülteci krizinin ortadan kaldırılmasının şart olduğuna inanılmış,
Yeni bir Suriye oluşturulması ardından tüm bölgede İslam, radikalizmin mutlaka pasifize edilmesi ,İran’ın nükleer gelişimine diplomasi ile çözüm bulunmasının gerekliliğine ikna olunmuştur.
*
Nitekim Batı, Rusya ve Çin gibi küresel güçler anlaşarak,
İsrail’in güvenliği merkeze almış ve Filistin ile yeni bir barış sürecinin başlatılması -teminen,
Eşzamanlı Suriye ve İran sorunlarının diplomatik ve siyasal müzakerelerle çözülmesi, Türkiye ve Orta Doğu’da radikalizmin dini ve siyasi liderleri ve kadrolarının tasfiye edilmesi,
Kimi diğer uluslararası sorunların da çözülmesi ardından meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM Güvenlik Konseyinde, ulusal çıkarları için ayrıcalıklı pozisyonlarını dünya siyasetinin belirleyicisi yapan mevcut statükonun değişmesinde işbirliğinin yürütülmesine,
Ya da yeni bir dünyanın kurulmasına -işte, işbaşı yapılmıştır…
*
Gezi Direnişiyle lâik yanlısı gösterilerin Arap dünyasında İslamcı liderleri tedirgin etmesi boşuna değildir.
Bakınız, Siyasi İslam’ın lideri Erdoğan çakma ümmetinin tedirginliğini savuşturmak üzere son kozlarını oynuyor.
Aklı yitik, ulusal birlik-bütünlüğe kast etmiş -son olarak, sıkıştığı köşede kardeşi kardeşe vurdurmak üzere havayı yumrukluyor,
“‘Başbakan sert diyorlar. Ne olacaktı? Buna sertlik diyorsanız,kusura bakmayın. Başbakan Re-cep Tay-yip Er-doğan, Re-cep Tay-yip Er-do-ğan değişmez” diyor!
Kurduğu lanet olası korku imparatorluğu çökmüştür,sırası geliyor…
12.6.2013