SANIK AYAĞA KALK

10 yıllık iktidarında siyasi kimliği, suya atılan taşın yaydığı dalgalar gibi kendisinin bulunduğu merkezden Türkiye’ye ve geniş Ortadoğu’ya nefreti ve türevi radikalizmi, karşısında da aşk’ın türevi isyanı yaratmaktan başka işe yaramadı.
Bugün Türkiye,Atatürk’ün,” Muhterem milletime, şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asıl cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin” ifadesi doğrultusunda Başbakan Erdoğan’ı sorguluyor.

*
O -hâlâ,içine sıvanmış nefret duygusunun yansıdığı karanlık yüzüyle, Taksim Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine alışveriş merkezi yapılmasını engellemeye çalışan kent kültürü ve kamu bilinci yüksek kitlelere,”İstediğiniz kadar itiraz edin,biz karar verdik” diyor
-inanılmaz bir densizlikle, milletin öfkesini parlatıyor!
Kimse polisin en sert müdahaleyi yapmasına aldırmıyor, eylemler derin bir kararlılıkla Türkiye’nin yaşam alanlarına yayılıyor.
Gök kubbe yarılmış, yer harekete uğramıştır,herkes sel olmuş “Başbakan İstifa, Yüce Divana” sloganında bir can gibidir.
O yine nefret haykırıyor,”100 bin topladığınız yere 1 milyon insan toplarım”diyor!
Ne oluyor, yine ne diyor yahu?

*
“Güc” sermaye ile devlet politikasının asimetrik karışımıdır -ki,”Asimetri” kapitalist ve devlet adamı arasında güce ilişkin güdüler ve çıkarların birbirine indirgenmeyen iki farklı mantığını gösteriyor.
Kapitalist nerede daha yüksek kâr varsa oraya yatırım yapmanın peşindedir, devlet adamı başka devletler karşısında gücü koruyup arttırmayı hedefliyor.
Tekelci güçler devletlerinin yardımıyla birikimleri için pazarda değiş-tokuş ilişkileri esnasında ortaya çıkan bu temel asimetriden yararlanıyor – bu suretle, bir ülkede zenginlik ve refah artışı başka ülkeye zarar yazıyor.

*
ABD bu çerçevede İslam ekonomilerinin serbest piyasa güçlerine entegrasyonunu teminen,Başbakan Erdoğan ile Türkiye’yi o ülkelerin üzerine salmış, ulusal devlet modelinin aşılması, Ortadoğu’da sınırların anlamsızlaştırılması ve Osmanlı modelinde herkese ortak vatan edilmesi projesine yöneltmiştir.
Ne ki,ABD’nin bu bölgenin radikal dönüşümleri için verdiği savaşımda egemenliğini bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler üzerinden geliştirmek üzere devletin en üst yönetimi ve askerle kurduğu yakınlıktan oluşturduğu, bunu güvencesi olarak değerlendirdiği durum -artık, ne Türkiye’de ne de diğerlerinde -en azından, istendiği biçimde yürümüyor, yürütülmek istenen projeler her ülkede ardarda tıkanmıştır, halklar her yerde isyana kalkıyor…

*
Halbuki kâr ve zararı ince bir çizgi dengede tutmaktadır -nitekim, dünyada yaşanan krizde bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere, bölgeye -hatta, dünyaya yayılma olasılığı -işte, ülkeleri işbirliğine zorluyor,entegrasyonun derinleşmesi için sınır ötesi iş yapmanın önündeki engellerin kaldırılması,mali piyasaların geliştirilmesi, makroekonomik politikalarda uyum sağlayıcı güvenlik ağları,denetim mekanizmaları ve uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası sistem ağlarına yansıtılması kaçınılmaz hale geliyor -çünkü,yeni bir dünya kuruluyor…
Ülkeler birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmeye, fikir ayrılıklarını barış görüşmeleriyle çözmeye yöneliyor.

*
Önce Suriye krizinin komşu ülkelere, bölgeye -hatta, dünyaya yayılma olasılığının önüne geçilmesi,yeni bir Suriye oluşturulması ardından bölgede kaynakların küresel ekonomiye entegre edilmesi,istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik adımlar atılıyor.
ABD Rusya’nın siyasi,ekonomi ve askeri gücüyle küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlayacağı iddiasına ve BM Teşkilatı merkezli uluslararası hukukun üstünlüğünün uluslararası sistem ağlarına yansıtılması şartına,
Rusya ise ABD’nin başlattığı İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planında İsrail’e güçlü bir teşvik oluşturmak üzere Suriye savaşının bölgeye yayılmasının önlenmesi, yeni Suriye ardından İran’la nükleer programı konusunda diplomatik işbirliğine katkı vermeye razıdır. Stratejik müttefiklik düzeyi gelişiyor, müttefiklerle birlikte Suriye’ye siyasi çözüm için Cenevre Konferansına gidiliyor.
Konferansın ardından Esad rejiminin ve muhalif kanadın neden,nasıl bir iç savaşın tarafları haline geldiği, iç savaşın dış saiklerinin sorgulanacağı süreç başlıyor.

*
BM’de Suriye’nin Başbakan Erdoğan hükümetini suçlayan iki başvurusu bulunmaktadır.
İkisinde de Başbakan Erdoğan iç savaşa yönelik siyasi diyalog ve çözüm yollarını tıkamak, başta Nusra Cephesi ve bu cephenin tabi olduğu El Kaideli teröristler olmak üzere daha başka silahlı terör gruplarının toplanmaları, barınmaları, silahlandırılmaları, eğitilmeleri, finanse edilmeleri ardından Suriye topraklarına geçirilmeleri için Türkiye topraklarını merkezlere dönüştürmek,direk ve dolaylı yollarla Suriye’nin içişlerine müdahalelerde bulunmak suretiyle,BM Misakı’na ve uluslararası karar ve yasaların yanı sıra devletler arasındaki ilişkileri belirleyen temelleri ihlal etmek -bu suretle, bölge ve dünya güvenlik ve istikrarını tehdit etmekle itham ediliyor.

*
Uluslararası Ceza Mahkemesi, insancıl hukuk kapsamındaki kimi suçları kovuşturan ve uluslararası insancıl hukukun egemenliğine katkı yapan uluslar-üstü mekanizmadır.
Soykırımı,insanlığa karşı suçları, savaş suçları ve saldırı suçlarında devletleri değil kişi sorumluluğu ilkesi esasında yalnızca gerçek kişileri yargılıyor.
Gerçek kişiler bizzat suçu işleyenden suç işlenmesi emri verene, en alt düzeyde suça iştirak edenden en üst düzey Devlet görevlilerine, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı’na kadar uzanabiliyor.
Amaç mağdurlara ve ailelerine adalet ile gerçeğe ulaşma ve uzlaşma şansı vermektir.
Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesinin dayandığı Roma Statüsüne taraf değildir -ama, taraf devletlerin işbirliği ile kişi mahkemeye verilebiliyor.

*
Başbakan Erdoğan Suriye İç Savaşının barışa evrilmesi halinde yargılanacağının billincindedir.
Yargıdan kaçabilmek için önünde biricik ihtimal Esad rejiminin düşmesi,muhaliflerin kazanmasıdır -teminen, Türkiye sınırı boyunca uçuşa yasak bölge oluşturulması,insani yardım diye NATO ile birlikte Suriye içlerine sızıp rejimi düşürmek hesabını yapıyor.
Fakat nafiledir;ABD ve Rusya Cenevre Konferansına engel olacak adımlardan kaçınılmasını isterken,” Bu tür adımlar tek taraflı olarak tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanması, teröristlerin yaptıkları zulüm ve muhalif güçler tarafından işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel Kurulu’nda tek taraflı kararlarla kabul ettirmek istenmesindendir” açıklamasında birleşiyor.

*
Taksim Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine alışveriş merkezi yapılmasını engellemeye çalışanlar -giderek,Tunus’ta,Libya,Mısır’da olduğu gibi internetin sosyal ağlarından Türkiye’nin yaşam alanlarındadır.
Onların bu isyanlarında yegane farkları;binlerce yıllık süreçte Türk Milletinin bazen efendi, bazen memluk ve bazen birbirlerinin amansız düşmanı olarak bozkırdan batıya hareketinde ihtilafları ve ittifaklarının engin sentezinde tam bağımsızlık, huzur ve refaha sahip olmak,devletin millet egemenliğini esasına dayanması, aklın ve ilmin rehberliğinde Türk Kültürünün çağdaş uygarlık düzeyine çıkarılması hedeflerinin günümüz izdüşümünde;devlet hayatını,fikir hayatını,ekonomik hayatı ve toplumsal yapıya ilişkin fikir ve ilkeleri kapsayan Atatürkçülük’tür.

*
İşte, Recep Tayyip Erdoğan ve şürekasının iktidarı sorgulanıyor,aralarındaki bağlar koparılıyor,meşruiyeti kırılıyor,güçsüz-dermansız bırakılırken, kademe kademe arkalarında devletin olmayacağı gerçek kişiler haline getiriliyor.
Bir Türk vatandaşının uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanmasının bir dolu komplikasyonu vardır -ama, “Sanık ayağa kalk” demenin heyecanı da tüm yurdu sarmıştır…

2.6.2013

Mustafa Kemal Atatürk