İmam Hatipli Prof.
Prof. Dr. Yusuf Ziya İrbeç, 23. Dönem AKP Antalya
Milletvekili…1959 Antalya doğumlu… İktisatçı, Dış Politika
Uzmanı ve Öğretim Üyesi; Viyana İktisat Üniversitesi’ni bitirdi.
Yüksek lisans ve doktorasını aynı üniversitede tamamladı. Viyana
Diplomat Akademisi’nde ihtisas yaptı. Doçent ve Profesör oldu.
Birçok üniversitede öğretim üyesi olarak ders verdi.
Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Dekan Yardımcılığı, Çankaya
Üniversitesi’nde Bölüm Başkanlığı, Beykent Üniversitesi’nde
Dekanlık, Rektör Yardımcılığı ve Rektörlük, Bahçeşehir
Üniversitesi’nde Uğur Eğitim Kurumları Başkanvekilliği, Uluslararası
Balkan Üniversitesi’nde Kurucu Rektörlük görevlerinde bulundu. TOBB
ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda; KEİPA, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile Ankara Ticaret Odası’nda yönetici ve danışman
olarak görev yaptı. Yurtiçi ve dışında 100’ün üzerinde bilimsel
makalesinin yanı sıra 3 kitabı yayınlandı. 23. Dönem’de Türkiye-AB
KPK Üyesi oldu. Çok iyi düzeyde Fransızca, Almanca, İngilizce,
İtalyanca ve Arapça, orta düzeyde Rusça bilen İrbeç’in yurt içi ve
yurt dışında 100’ün üzerinde bilimsel makalesinin yanı sıra 3 kitabı
yayınlandı.
———————————————————————
Prof. Dr. Yusuf Ziya İrbeç, 21 Ocak 2011 günü, yaptığı bir basın
toplantısıyla partisinden istifa etti. Basın açıklamasını tek
kelimesini değiştirmeden aynen aşağıya alıyorum:
***
Bildiğiniz gibi, 22 Temmuz 2007’den beri Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde AK Parti Milletvekili olarak bulunmaktayım.
Milletvekilliğinden önce, birçok üniversitede hem akademisyen, hem
de rektör olarak çalıştım. Türkiye ve dünyadaki ekonomik ve politik
gelişmeleri yakından takip eden, 7 yabancı dil bilen bir
milletvekili olarak; AK Parti Ekonomik İşler Başkan Yardımcılığı ile
TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkan vekilliği görevlerinde
bulundum. Bu görevlerim sırasında, birçok uluslararası temaslarım
oldu ve ülkemi en iyi şekilde temsil etmeye ve menfaatlerini korumaya
çalıştım.
Vatanına, milletine ve manevi değerlerine bağlı bir milletvekili
olarak; içinde bulunduğum partinin özellikle iç politikada takip
ettiği stratejinin ülkemize getireceği zararlar konusunda
endişelerim arttı. Çünkü takip edilen politikalar ile ülkemin ve
milletimin sosyolojik, psikolojik ve coğrafik yönden bölünme
sürecine sürüklendiğini üzüntü içinde görmekteyim. Bu endişelerimi,
hem milletvekili arkadaşlarım arasında ferden, hem de parti
toplantılarında defalarca ve alenen dile getirdim. Ancak, yaptığım
görüşmelerin ve konuşmaların, keza ikazların hiçbir fayda
getirmediğini üzüntüyle müşahede ettim. Bu kaygılarıma sebep olan
hadiselerin başında, Başbakanın her konuşmasında toplumu
ayrıştırmaya yönelik söylemleri gelmektedir. Şöyle ki; Sayın
Başbakan 4 Ocak 2011 tarihli grup konuşmasında aynen şu cümleleri
kullanmıştır:
“Ama biz, bu ülkedeki tüm etnik unsurları, dedik ya, Türk’üyle,
Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abaza’sıyla,
Roman’ıyla, aklınıza ne gelirse hepsiyle, bunlar birer alt kimliktir
ve bunlar kesrettir ve vahdette biz bunları topluyoruz.”
Sayın Başbakan bu tür söylemleri, milletimize verdiği zararları
hesap etmeden alışkanlık haline getirmiştir. Davranışlarından da, bu
alışkanlıklarından vazgeçmeyeceği açık bir şekilde görülmektedir.
Buna karşın önceki başbakanlardan hiçbiri, devlet adamı sıfatı ve
ciddiyetiyle, böyle bir söylemi benimsememiştir. Vatanına, milletine
ve manevi değerlerine bağlı ve aynı zamanda milletinin fertleri
arasında hiçbir ayırım gözetmeyen bir milletvekili sıfatıyla,
Başbakana şahsen şu soruyu yöneltmek istiyorum:
“Sizden evvel bu milleti kim böldü de, siz bütünleştirmeye
çalışıyorsunuz?”
Şahsen, milletin ismini telaffuz etmekten kaçınan bir tutuma karşı
tepki vermek zorunluluğunu hissediyorum. Ülkemizin anayasal adı
Türkiye’dir ve üzerinde vatandaş sıfatı ile yaşayan herkes Türk’tür.
Bu bir alt kimlik değildir. Oysa Başbakan söylemlerinde milletimizi
bütünleştirici bir unsur olan Türklüğü sürekli ve anlaşılmaz bir
biçimde alt kimlik haline getirme çabası ve gayreti içindedir.
Ben, aynen Başbakan gibi, İmam Hatip Lisesinden mezun olmuş bir kişi
olarak; Başbakanın benimsediği bu davranış ve söylemi sonucunda
ortaya çıkan ayırımcılığın yüce dinimizde de yerinin olmadığını
ifade etmek istiyorum.
Şimdiye kadar, AK Parti içinde birlikte çalıştığım arkadaşlarımla ve
AK Parti’ye oy vermiş vatandaşlarımızla hiçbir sorunum olmamıştır.
Ancak, AK Partiye oy vermiş, aynı endişeleri taşıyan çok sayıda
milletvekili arkadaşlarımın ve vatandaşlarımızın olduğunu da
biliyorum. Tepkim, parti yönetiminin endişelerimi tetikleyen birlik
yerine bölünmeye taşıyan baskıcı politikalarınadır.
Açılım politikalarının milletimizin yüreğinde Habur ve benzerleri
ile açtığı yara, hepimizin malumudur. Seçim sonrası yapılacak
anayasal değişiklikler ile milletimizin ve ülkemizin birlik ve
bütünlüğünün bozularak, bu yaranın daha da derinleşeceği endişesini
taşımaktayım.
Şu anda gösterilen yoğun çaba, her türlü hassasiyeti göz ardı ederek
halk oylamasına ihtiyaç bırakmayacak bir milletvekili sayısına
ulaşmayı hedeflemektedir. Vatanın ve milletin bütünlüğü üzerinde
hiçbir şekilde parti politikası kabul edilemez. Burada asıl olan,
milletin birliğini ve bütünlüğünü korumaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, şimdiye kadar mensubu bulunduğum AK
Parti’den istifa ediyorum. Bu vesileyle bana oy vermiş veya vermemiş
olan bütün Antalyalı hemşerilerime şahsıma gösterdikleri itimat,
güven, destek ve teveccühlerinden dolayı şükranlarımı sunar,
görevimi bundan böyle de bir nefer olarak aynı hassasiyet içinde
sürdüreceğimi bilmelerini isterim.
Saygılarımla.
|
Bir yanıt yazın