Hürriyet’te Taha Akyol,” 30 yılda 30 bin insan öldü, PKK kanla beslendi, geniş taban kazandı, partisi 2.5 milyon oy alıyor: yine de barış sürecine karşısınız. O halde kökünü kazımanın yolu nedir?” diye soruyor.
Çözüm için Ulusal İrade’yi öngören kesimi töhmet ediyor, “Takrir-i Sükûn’ların, sıkıyönetimlerin ulusal iradesi yok muydu? Öyle şiddet uyguladılar ki,yarattığı tepkilerle Kürtçülüğü körüklediler. Öyle ise başka yol bulmalı değil mi?” diyor.
“22 Ekim 1919 tarihli Amasya Protokollerini iyi inceleyiniz. Orada Kürtlere nasıl yaklaşıldığını ve neden bu hususların Kürtler tarafından bilinmesi istendiğini düşünün” diye hatırlatıyor.
*
Amasya Protokolü,Osmanlı yıkıntısından 29 Ekim 1923 Cumhuriyet Devrimine giden yolda, tarafların halifelik ve padişahlık konusunda karşılıklı güvenceleri ile ilgili ayrıntıları bir başlangıç bölümünde kaleme almıştır -ardından,
Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılan karıştırıcılığın önüne geçilmesi,
Anadolu ve Trakya topraklarından hiç bir yolla -mesela,bağımsız bir İslam Hükümetine katılmak için bile olsa ayrılmanın kabul edilmeyeceğini ilkeleştiriyor.
Bununla birlikte -işte,Taha Akyol’un işaret ettiği, söz konusu edilen şeyler üzerinde yasama kurulunun vereceği en son karara uyulmasını öngörüyor.
*
Cumhuriyet Devrimini üç esas belirlemektedir -ilki, Osmanlı’nın ve çağın gerekleri doğrultusunda tarihsel hanedan devlet ve hilafetle olan bağ koparılmış, Batı’ya yönelinmiş ve geçmişle araya bu temel fark konulmuştur.
İkinci esas egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğuna dair inançtır.
Üçüncü esası, sınırları çerçevesinde vatan kavramının kalpte ve düşüncede somut biçimde kavranması oluşturmaktadır -ki,tamamı Atatürk ilke ve devrimleri ile milliyetçiliğidir.
*
Ne ki İslamcılar Cumhuriyetin ideolojik karakterini belirlediği, siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiğinden beri İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı, mutlak hakim Allah’a rağmen kutsalmışcasına ulus-ulusal karakterli bir devletin olamayacağı, siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar tarafından kullanılacağı düşüncesindedir.
Tarafların Amasya Protokolünde halifelik ve padişahlık konusunda karşılıklı taahhütlerine -rağmen,
Mustafa Kemal’i yasama kurulunun vereceği en son kararı aldırmamak ve Cumhuriyet Devrimiyle hanedan devlet ve hilafetle olan bağı koparmak, batılaşmak ve ortak vatan üzerinde ulus devleti kurmakla suçluyorlar.
*
Bugün İslamcı Türkiye’de iktidar, Büyük Ortadoğu’da ABD çıkarları ve İsrail’in itikadî gelişimi ve güvenliğini sağlamak üzere emperyalizme payandadır.
Türkiye’den İslami Birlik çerçevesinde dönüştürmeye çalışılan İslam ülkelerini küresel entegrasyona hazırlıyor,sorunları çözüyor, düzen kurucu olmak görevini de yürütüyor…
10 yıllık iktidarında Türkiye’nin dünyaya nesnel bakışının önünü tıkamış, bağımsızlığı sekteye uğratmış,ulusal birlik ve beraberliği bozmuş ve Türkiye’ye tüm komşularında düşmanlar yetiştirmiştir.
*
Kürt Hareketi de Amasya Protokülüne rağmen Cumhuriyet Devrimiyle varlıklarına tecavüz edildiği kanaatindedir.
Devrimle birlikte uykuya yatırdıkları dil birliğinin sağlanması ardından Türkiye’de toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran,Irak,Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü kabul etmeyen bir ulus devlet olma hayalini Barış Süreci ile yeniden ve alabildiğine gün yüzüne çıkarmıştır.
*
İşte,Murat Karayılan -Taha Akyol ile fikir paydaşıdır -birincisi,”Kürt sorununun Türkiye Cumhuriyetinin amili olan Lozan Anlaşmasından kaynaklandığı- o yüzden,cumhuriyetin ulusal,üniter esaslarının bu sorunun çözümünü zorlaştırdığı”nı söylüyor.
İkincisi “Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemeleri gerekiyor” diyor!
*
Taha Akyol, o ortaklık çerçevesinde barış sürecinin diyalog sürecinden çıkıp çözüm sürecine dönüşmesinde,hükümetin sürece parlamentoyu, toplumu,sivil toplum kuruluşlarını, demokratik çevreleri hazırlamasına kattığı akil bir gazeteci olmaya devam ediyor.
*
Barış süreci – bir tarafta, İslamcının biat kültürüyle yürüttüğü Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığı düşünülen,
Türkiye’den süreç içinde yeni bir anayasada Başkan’ın Cumhuriyet Devrimlerini by-pass edeceği, “Türk” gibi bir üst kimlik tasarlama girişiminde bulunulmayacağı ve eşit yurttaşlık garantisi sağlayacağı -giderek,
İslam ülkelerini dini bir çekirdek etrafında toplanmış ümmet anlayışında bir devletler konfederasyonu öngörüsü -ama,
Bu öngörünün yakın vadede “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız ” hesabıdır!
*
Öte tarafta, kendini demokratik bir hareket gibi gösteren, tartışma kültüründe,kaypak karakterini Murat Karayılan’ın “Daha önce bölge devletleri arasında PKK’ye karşı ittifak vardı. İran, Suriye, Türkiye ve zaman zaman Irak ittifakı… Şimdi bu devletlerarasında çelişki var. Bu koşullardan yararlanmak ve devletlerden objektif-subjektif destek almak bugün mümkündür” biçiminde belirlediği kollektif paylaşımı esas alan ve Kürdistan’ın egemenliğine yürüyen Kürtçü Hareketin hesabı bulunuyor.
*
Halbuki “Ulusal İrade”; Atatürk’ün “Egemenlik hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez” ifadesinin noktasıdır.
14.4.2013
Bir yanıt yazın