Halil Paşa’dan çok konuşulacak bir yazı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Havadis gazetesinde Mete Tümerkan ile yayınlanan röportajında, Denktaş-Eroğlu söylemleriyle politik hayatımıza sirayet eden TC derin devlet kaynaklı anakronik Türk milliyetçisi nakaratları sanki yeni şeyler söylüyormuşçasına değişik cümleler kurarak tekrar edip durmuş.
Tıpkı kopya çektiği belli olmasın diye didinip duran bir öğrencinin telaşı içerisinde, güya Kıbrıs meselesini ve çözüm yollarını anlatmaya çalışırken, tutmuş birkaç cümle daha kurmuş ve sanki Kıbrıs Sorunu yeni çıkmış gibi takvimi daraltarak AB’den AKP’ye, BM’den Erdoğan’a verip veriştirmiş…
Dilerseniz Kılıçdaroğlu’nun röportajda döktürdüklerine bir göz atalım…
“Barış Harekatının getirdiği süreç içerisinde, belli çevreler tarafından engellendi. …Nedeni aslında şu. Bir referandum yapıldı. O referandumda eğer KKTC evet diye oy kullanacaksa, bunun AB’ye yansımaları çok önemli olacağı ve AB ülkelerinde çok daha fazla ticari, sosyal, diplomatik ilişkilerin kurulacağı yönünde KKTC’ye söz verildi. Evet oyu verildi ama AB verdiği sözü tutmadı.” (1)
Acaba Kılıçdaroğlu “bir referandum” diye bahsettiği şeyin, başkanı olduğu partisi CHP’nin Kıbrıs’ta Denktaş, Türkiye’de bugün hapiste bulunan pek çok Ergenekon’cu general ile birlikte tavır alarak karşı çıktığı Annan Planı olduğunu biliyor mu?
Biliyorsa, kendisini vakt-i zamanında “Annan Planı”na karşı örgütlenen ve içerisinde MHP’den Ecevit’e, Ergenekon ve Balyozculardan Kıbrıs’ta 24 saatte vatandaş yapılan Sinan Aygün ve bilimum “sosyal demokrat” ve “sol” yaftası taşıyan vb.lerinin olduğunu da biliyor mu?
Bu kadar geniş bir ittifakta yer alan “Türkiye sosyal demokrasisi”nin ve siyasi yandaşlarının özeleştirisini dahi yapmadan bu Annan Planına sahip çıkmak da neyin nesi?
“Kızıl Elma”nın başta en büyük destekçisi Denktaş ve Eroğlu olmak üzere Kıbrıs’taki sağcı-muhafazakar-milliyetçi ve de ırkçılarla, çözüm ve barış isteyen Kıbrıslıtürk soluna karşı bir özeleştiri vermekten imtina eden Kılıçdaroğlu ve güya Baykal’dan sonra “yeni düşünce” ürettiğini öne süren CHP ekibini bundan alıkoyan ne?
Partisinin sabık başkanı’nın (Baykal) ve o yıllardaki CHP kadrolarının (milletvekilleri Yakup Kepenek, Zülfü Livaneli ve Kemal Derviş hariç-hp) Annan Planı döneminde Ankara’ya destek aramaya gelen “Bu Memleket Bizim Platformu” (BMBP) temsilcileriyle görüşmeyi reddettiği askerler ve Kızıl Elmacılar tarafından duyulsun diye, Türkiye gazetelerine demeç üstüne demeç verdiği, henüz Kıbrıslıtürk solunun hafızasındaki tazeliğini korumaktadır.
Halbuki Baykal’ın gazetelere demeç verdiği gün, BMBP henüz üzerindeki siyasi yasak kalkmadığı için, onunla değil de, milletvekili dahi seçilemeyen R.T.Erdoğanile sürece verdiği destek nedeniyle görüşmek isteğinde bulunmuştu…
Ne mi olmuştu?
Erdoğan siyasi yasaklı haline rağmen BMBP ile görüşmüş, Annan Planı’nı açıkça desteklediğini söylemiş, her ne kadar olaya bir “TC’nin milli davası” olarak bakacak görüşler ileri sürmüşse de, o güne kadar pek çok siyasi ezberi bozacak açıklamalara da imza atmıştı. Hem de direk olarak Denktaş ve derin devlet kaynaklı bir siyasi argüman olan çözümsüzlüğün de çözüm olamayacağını dillendirerek Annnan Planı’na açıktan destek vermişti.
İlk defa Annan Planı sürecinde Denktaş ve TC derin devletinin “Çözümsüzlük de Çözümdür”, Konfederal çözümden geri adım atılmaz”, “Bir çakıl taşı verilmez”, “Tek asker çekilmez” vb. uzlaşmaz söylemleri terk edilmeye başlandı. Yerini AKP’nin bizzat destek verdiği, “Çözümsüzlük çözüm değildir”, “Federal bir çözüm mümkündür”, “toprak tavizi olmadan çözüm ve barış mümkün değildir”, “önemli miktarda asker çekilecektir” mealinde esnek ve yumuşak çözüm diline bıraktı.
Erdoğan, Gül ve AKP 2002 Kasımında hükümet olur olmaz, seçimlerde parti programlarında ilan ettikleri üzere Kıbrıs siyasetinde kısa sürede yeni siyasi söylemlere gitti…
O yıllarda CHP’nin, Türk ırkçılarla Denktaş ve derin devlet kaynaklı uzlaşmaz siyasetinin iki kelimelik özeti olan, “ver kurtul” söylemlerine sığındığı günleri Kılıçdaroğlu ne çabuk da unutuverdi?
Belki de o zamanlar ilgilenmedi ve bilmiyordur…
Belki de biliyordur, ama tıpkı CHP’nin Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortak olduğu “Dersim Katliamı” gibi devlet politikalarını eleştirmekten kaçındığı ve bu nedenle de görmezden gelmeyi yeğlediği gibi böylece özeleştiri yapmaktan da imtina ediyordur…
Hangi neden ya da siyasi gaileyle olursa olsun…
Daha yakın tarih öncesindeki CHP’nin Kıbrıs politikasındaki yanlışlarının (aslında suçlarının veya günahlarının da denebilir-hp) üzerinden atlamaya çalışan Kılıçdaroğlu, bugün hala Denktaş, Eroğlu, UBP, DP gibi sağcı-muhafazakar siyasal partilerin temcit pilavı gibi önümüze sürdüğü “Annan Planı’na evet dedik sözlerinde durmadılar” tekerlemesine sarılarak “acınası” durumlara düşüyor.
Bu tekerlemeleri Kıbrıslıtürkler arasındaki ırkçı ve milliyetçi düşüncelerden etkilenmiş herkes ezberinden söyler…
Var mı Kılıçdaroğlundan yeni, ufuk açıcı herhangi bir Kıbrıs söylemi?
Yok…
KILIÇDAROĞLU ve MHP’NİN KIBRIS SORUNUNA BAKIŞ AÇISI ÖRTÜŞÜYOR…
Derin devletin üstelik de mişli geçmiş zamanda kalmış Kıbrıs politikasını hala taklit etmekte bir sakınca görmeyen bu zat, partisi ve sabık başkanının referanduma sunulmasına dahi muhalefet ettiğini unutmuş gözüküp de işi “evet oyu çıkarsa KKTC ile resmi ilişkiler kurmaya söz vermişlerdi” demeye getirince “yeni siyaset üretti” diye kaçımızı etkilemiş oluyor?
Sayın Kılıçdaroğlu, sayıları 40 binleri bulan Kıbrıslıtürk göstericinin, 2002, 2003 ve 2004 yıllarında, İnönü Meydanı’nda her toplandıklarında, kürsüden yapılan konuşmalarda, sabık Kıbrıs politikasındaki siyasi politikalarından dolayı her başkanlarının isim okumasında hep bir ağızdan gürültülü bir yuh çekildiğini bilmiyor mu?
Tümerkan’ın röportajına dönecek olursak.; Kılıçdaroğlu Annan Planı döneminde Kıbrıslıtürklerin haksızlığa uğradığını söylüyor ama, referanduma kadar geçen yaklaşık 30 yıllık süreçte (1974-2004) sorunun çözümüyle ilgili kısa bir özet bir yana, tek bir kelimelik yorum dahi yap(a)mıyor.
Belli ki Kılıçdaroğlu Kıbrıs Sorunun siyasal-tarihsel geçmişini bilmiyor. Ve CHP’nin başına geçeli Kıbrıs dersine belki de vakit bulup çalışamamışa benziyor.
Aslında ne Baykal bir ilk, ne Kılıçdaroğlu bir son. CHP, Kıbrıs konusunda 20. Yüzyıla ait geleneksel Kıbrıs söylemlerinin dışında aradan geçen yarım yüzyıldan fazla bir zamandır herhangi yeni bir siyasi düşünce üretip ortaya koymuş bir parti değil.
Denebilir ki; bu röportajdan ortaya çıkan, CHP’nin tıpkı Türkiye’de Kürt Sorununda olduğu gibi, Kıbrıs Sorununda da eski Denktaş ve MHP tekrarlarıyla, Kemalist muhafazakar-milliyetçi düşüncelerin peşinden savrulduğudur.
Dolayısıyla Kılıçdar’ın Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin söylemleri de, Türkiye’de ana akım medyada bile ancak orta sayfalarda yer bulacak kadar haber değeri olan bildik “Kıbrıs Türkiye’nin milli davasıdır” mealindeki hamasetten başka bir şeyler değildir…
Nitekim Tümerkan’ın sorularına verdiği şu yanıtları Kılıçdaroğlu ve “yeni CHP”yi ne kadar da ele veriyor.
“Kıbrıs Sorunuyla ilgili bir hedef var. KKTC’nin tanınması.”
Bunun için de biz Kıbrıslı Türklere de ağabeyvari bir nasihatte bulunuyor.
“…ve bu hedef (KKTC’nin tanınması-hp) doğrultusunda KKTC hükümetlerinin TC hükümetleriyle, kararlı, tutarlı bir politika izlemeleri lazım. Bu işin kuralı budur.”
Heyt!..
Sert mi da sert ha!…
Sosyalist Enternasyonal’de birlikte yer alan bizim CTP’lilerin bile inanmadığı, hatta bizdeki birçok UBP’li siyasetçilerin dahi “bıyıkaltından gülümsedikleri” bu “KKTC’nin tanınması” argümanı, koskoca CHP başkanının Kıbrıs konusunda bize ve dünyaya önereceği yegane “ciddi” siyasi mesaj olup çıkmış…
Bu Kılıçdaroğlu ve CHP’yi Türkiye’de “sol”, “yenilikçi” ve AKP’ne göre daha “çağdaş” siyaset yapıyor diye belleyip de oy verenlere mi?
Yoksa onda “Gandi” ruhu keşfeden CHP kadrolarına mı?
Hangisine acımalı insan?
KIBRIS VE KÜRT SORUNU TÜRKİYE SOLU’NUN TURNUSOL KAĞIDIDIR…
Bunca yıllık siyasi deneyimim bana, Türkiye’deki bir kişinin, bir örgüt ya da bir parti’nin, solcu ve demokratlığının, Kürt ve Kıbrıs sorunlarına bakışı ve çözüm önerileriyle yakından ve çok sıkı bir ilişkisi olduğunu öğretti.
Nitekim Kıbrıs konusunda hem anakronik hem de milliyetçi bakış açısına sahip Kılıçdaroğlu ve partisi CHP, Türkiye’de Kürt Sorunu konusunda da bugün MHP ile ağız birliği yapmıyor mu?
Nitekim Öcalan ile başlatılan ve devam eden görüşmeler hakkında düşüncesini soran Tümerkan’a, cevap yerine kafasına taktığı Erdoğan ile ilgili bir başka soruyla cevap verdiğini sanıyor…
“PKK ile neden kucaklaştı milletvekilleri. Dokunulmazlıklarını kaldıracağım diyordu. Eee şimdi kendisi kucaklaşıyor hangisi doğru?”
Kılıçdaroğlu “Öcalan ile başlatılan görüşmelere karşı mıdır değil midir” net bir cevabı yok.
Aslında ne kendisinin ne de partisinin bu konuda net bir poltikası da yok. Olmayınca da “kem-küm” diyor ve soruya soruyla karşılık vererek geçiştirmeye çalışıyor…
Kürt Sorunuyla birlikte Türkiye’nin en önemli ve en uzun süren dış politika meselelerinden birisi olan Kıbrıs Sorunu hakkında uluslararası diplomaside hiçbir karşılığı olmayan, çözüme de zerre kadar yardımcı olmayan ve artık mişli geçmiş zamana ait bu siyasi düşüncelerin papağan gibi tekrarı, asırlık bir parti başkanının siyasi eksikliğinden midir?
Yoksa bu partinin köklerinde yatan devlet ve militer muhafazakarlığından mıdır?
Bence Kılıçdaroğlu ve şu anki kadrolarıyla CHP, “sosyal-demokrat” olmayı içselleştiremeyecek kadar milliyetçi…
Nitekim daha geçtiğimiz ay CHP İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler’in TBMM’de “Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz” söylemi ve yol açtığı tartışmalar hala kulaklarımızda yankılanıyor.
Hele de Kürt Sorununda görüşmelerin; “artık daha çok genç ölmesin, daha çok aile perişan olmasın” şiarıyla yapıldığı bir sırada, olayın aciliyeti yanında bir de insani tarafının olduğu bir anda…
Partinin önde gelen kadın bir vekilinin böyle militer ve ırkçı bir söylemi yapması ve koskoca partinin de buna karşı kayıtsız kalmak suretiyle sessizce destek olması…
Bu parti başkanı olarak Kılıçdaroğlu da sanırım “sosyal demokrat” sıfatını da hiç ama hiç hak etmiyor…
30 yıldır sürmekte olan ve yaklaşık 40 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği kanlı bir iç-savaşı sonlandırmak için Öcalan ile görüştü diye AKP’yi eleştiren, MHP ile Türk Milliyetçiliğine sarılan CHP’nin, hazırlanmakta olan “yeni TC Anayasası” için de “PKK Anayasası” dediğine bakılırsa, bu CHP ile Kılıçdaroğlu’ndan ümitvar olun(a)maz elbette.
Hele de TBMM kürsüsünden “bana adres verin gidip Ergenekon’a üye olacağım” demekten çekinmeyecek denli derin devlet ve darbecilik savunuculuğuna soyunduğuna bakılacak olursa, Kılıçdaroğlu ve partisi CHP’den, Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni bir çözüm önerisi ortaya atmasını beklemek, horozdan yumurta doğuracağı için umutlanmaya benzer.
Doğrusu Mete Tümerkan’ın Havadis gazetesinde 14 Mart 2013 tarihinde yayınlanan bu röportajından sonra, Denktaş’ın anakronik-milliyetçilik hastalığıyla malul ve derin-devlet’in “Taksim edilmiş Kıbrıs”a endeksli siyasi düşünce ezberinin, CHP’nin liderinin zihnine ve siyasi refleksine yerleşmiş olduğuna beni ikna etti. Kılıçdaroğlu ve CHP’den de, gerek Kıbrıs, gerekse Kürt sorununda herhangi bir çözüm ve barış üretebileceği, dahi katkıda bulunabileceği konusunda, şimdilik kaydıyla ümit beslemenin eskilerin deyişiyle “olmayacak duaya amin demek” gibi bir şey olduğunu yazmak da mümkün…
CHP’NİN KIBRIS SİYSETİNDEKİ ROLÜ: “TIKAÇ OLMAK”
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin entelektüel camiasında önemli bir isim olan Murat Belge bir makalesinde CHP’yi şöyle özetleyivermiş…
“”Halk Partisi bir ‘askeri demokrasi’nin siyasi partisi. Onun ‘sivil siyaset’ yapması, rejimin temelinin askeri denetim altında olmasına bağlı. Şimdi dengenin o tarafı aksayınca, Halk Partisi’nin de bir anlamı kalmıyor.
Ve ekliyor…
“Büsbütün kalmıyor dememeli. Bir işlevi var: Tıkaç olmak.” (2)
Erdoğan ve AKP’ye gelince… Böyle bir siyasi muarızdan dolayı o kadar rahat ki. Sadece İslamcılığı ve Milliyetçiliği değil, sosyal demokrat politikaları bile CHP’ne bırakmadan, örneğin geçmişte Kıbrıs Sorununda Annan Planı, sonra TC Anayasası, Sağlık, Ekonomi ve en son olarak Kürt Sorunu açılımı konularında işlevsel olarak CHP’den çok daha fazla mesafe alacak politikalar üretebiliyor….
Dün CHP’nin sabık başkanı Baykal, Annan Planı’na karşı Denktaş, darbeci generaller ve Kızıl Elmacılarla, bugün Kılıçdaroğlu olası çözüm arayışlarında Kürt ve Anayasa sorunlarında MHP ile kolkola çözümsüzlük söylemleri üreterek, “tıkaç olmak” görevini sürdürüyor…
Yukarıdaki nedenlerden dolayıdır ki; Kıbrıs Sorununda konuşunca, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun, AKP siyasi kadrosu ve Erdoğan için Türkiye siyasi arenasında “çok hafif siklet” kaldığını düşünüyorum…
Diyeceksiniz Kıbrıs ve Kürt Sorunlarında AKP çok mu farklı düşünüyor???
Erdoğan her ne kadar “Kıbrıs Sorunu Milli Davadır” diyorsa da, unutmamalı ki Annan Planı’na partisiyle birlikte verdiği destek konusunda, ordu ve generaller tarafından yapılan tehdit ve darbe girişimlerine (3) rağmen kuyruğunu dik tutmuştur.
Planı Kıbrıs’ta referanduma kadar götüren de Gül ve R.T.Erdoğan ikilisiyle ve AKP kadrolarıdır.
KIBRIS SORUNU NEREYE DOĞRU?
Elbette ak sütten çıkmış kaşık olmamakla birlikte Erdoğan ve AKP en azından “TC’nin milli davası” dediği politikaların dışına taşacak kadar pragmatist, değişen siyasi koşullara göre politika üretecek kadar makyavelisttir.
Belki Kıbrıslı Rumların maximalist tutumda ısrar etmeleri, Elen Milliyetçiliği ile Kilise etkisinden kurtulamamaları, Erdoğan’ın da faydacı tutumu ile karşılaşınca arada zurnanın “zırt” deliği olacak kadar siyasi iktidar erki olamamış biz Kıbrıslıtürk solunun, birleşmiş bir adada yaşama tahayyüllerimizi bilinmeyen bir süreye ötelemiştir…
Ancak Güney Kıbrıs’taki seçimler ve yaşanan ekonomik krizden sonra sanırım siyaset sahnemiz Kıbrıs sorunu’nun çözümünde önceden kestiremeyeceğimiz pek çok fırsatlara hazırlanmaktadır…
Dış dinamiklerin de baskısı ya da katkısıyla sorun bir çözüme doğru evrilebilir mi?
Yaşayıp göreceğiz…
Ama bir şey var ki; o da BM’si de, AB’si de, Kıbrıslı Elenlerin Kilise ve siyasal partileri de nihayet biz Kıbrıslıtürkler de biliriz ki, Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği Denktaşçı görüşleriyle Kıbrıs Sorunu hiçbir şart ve şurt altında ve de sittin sene çözül(e)mez.
…………………………………………………
(1) Havadis gazetesi, 14 Mart 2013, Sf 4 “Erdoğanın uslubu yanlış”, K.Kılıçdaroğlu ile Mete Tümerkan’ın röportajından…
(2) Taraf gazetesi, 19 Mart 2013, “Halk Partisi”, Murat Belge…
(3) Ergenekon ve Balyoz davaları sanığı pek çok general, Annan Planı döneminde, medya’da, plan’a karşı açık ve sert bir dille AKP’ni eleştirmişlerdi. Ayrıca darbe ile ilgili dava tutanaklarından da biliyoruz ki, Kıbrıs sorununa Annan Planı temelinde olası bir çözüm, askeri darbe bahanesinin önemli nedenlerinden birisi olarak planlanmıştı…
Bir yanıt yazın