MİSAK-I MİLLÎ ÇERÇEVESİ YA DA ORTADOĞU KONFEDERALİZMİ ÇIKMAZI

ABD Avrasya’da radikal dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye’deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler üzerinden geliştirmek üzere devletin en üst yönetimi -özellikle, askerle yakınlık oluşturmuş ve bunu egemenliğine güvence olarak değerlendirmiştir.
Bu diyarın kulağı kesikleri buna reelpolitik diyor!
Ve reelpolitik eşşiz bir Kurtuluş Savaşı birikiminde Türk Milletinin hiç bir soy,din,mezhep,konum ayrımcılığı içermeyen bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş karakterli Türkiye Cumhuriyeti ve idealist taahhütlerini alaşağı etmiş bulunuyor.

*
Türk Devletinin egemenliği el değiştirmiştir – nitekim, Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinde etkin kanadı oluşturan demokratikleşmeyi öngören ABD unsurları, Kürt Sorununun çözülmesini öngören İsrail, TSK’nın stratejisini belirleyen NATO ile edilgen kanadı oluşturan işbirlikçi AKP ile cemaat unsurları bileşkesinde Türkiye’nin hem siyaseti hem askeri yönetiliyor…

*
Yeni egemen -şimdilerde, Türk Devletini Avrasya’daki çıkarlarını teminen su,tarım toprağı ve çok zengin hidrokarbon kaynakları üzerinde ve dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü,kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen Kürdistan ulus devletinin oluşturulmasına yönlendiriyor.

*
AKP iktidarı -ki, ABD’den el almış ve Türk Milleti çerçevesini esaslı bir islamcı kadro hareketiyle devletin elit kadrolarını tüm yapılarda silmiş,hareketini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenlemiş ve reelpolitik çerçevede Avrasya’ya yönelik politikalarda kurumlaşmalar oluşturmuştur.
Ne ki yönlendirilmeye gönüllü katıldığı ve işinin bir zaman Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodlarının değişimi ya da modernleşmesi olduğundan yanadır.
Böylece Osmanlı zımni sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirebilmeyi, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmeyi, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmayı,sosyal seferbercilikle cemaatin kodlarını bütünleştirmeci ve batılaşmanın sosyal muhayyileyi sıfırlama etkisini geçersizleştirmeyi,
Giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşündüğü İslam ülkelerini ümmet anlayışında devletler konfederasyonu halinde oluşturmayı hedefliyor.

*
Karşısında -şimdi, dağdan indirilip silahlarını bırakmaları ve siyaset zeminine çekilmeleri öngörülen,
İdeolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi,
Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan’daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde kendi şahsi tarihini bir parti, bir hareket,bir ulus ya da yeni bir insan tarihi gibi addeden Abdullah Öcalan ve PKK örgütü bulunuyor.

*
Böylesi birbirine ters iki düşünce yapısının,eşit yurttaşlık garantisi ile çıkarılmak istenen ve devletin bir üst kimlik tasarlama girişimine olanak tanımayan yeni bir Anayasa çatısı altında -işte, yerel yönetim reformu, KCK tutuklularının terör örgütü adım attıkça parti-parti salıverilmesi, Kürtçenin kullanım alanlarında kısmi değişiklikler, PKK’nın orta ve alt düzey yöneticilerine af çıkarılması benzeri kimi değişimler karşılığında,
İran’ın batısından, Irak’ın kuzeyine ve Suriye’nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz’e ulaşan koridorda;

*
Ya Türkiye’nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli’si değil,
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde,
Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil Ortadoğu Konfederal Sistemi içinde bir arada nasıl yaşayabilecekleri,
Tarafların bölgenin ekonomik kaynakları su,tarım toprağı ve petrolün araştırma-üretim aşamasında kullanımında nasıl anlaşacakları; en ciddi sorunu oluşturuyor!

*
Mesela, PKK’nın Irak ve Türkiye Kürtleri arasına mevcut sınırın yanı sıra sudan yeni bir sınır çekiliyor diye eleştirdiği,
Hükümetin ise Irak ile İran sınır kesimlerinde enerji depolama amacıyla yapıldığını söylediği -aslında, herbiri suyun Türkiye’den Ortadoğu’ya akışında birer vana görevi yapan;
İşte irili-ufaklı Silopi, Şırnak,Uludere,Ballı,Kavşaktepe,Musatepe, Çetintepe, Gölgeliyamaç,Çocuktepe, Beyyurdu,Aslandağ Barajlarının,
Fırat üzerinde Keban,Karakaya,Özlüce,Atatürk ve Dicle üzerinde Kralkızı,Hancağız, Ilısu, Batman, Dicle, Devegeçidi Barajlarının işletilmesinde,
İdealist taahhütlerinde tarafların nasıl ortaklaşacağı bilinmiyor.

*
Ya da mayın temizleme çalışmalarının kısımlar halinde devam ettiği Türkiye-Suriye sınırındaki yaklaşık 300-400 metre eninde,700 kilometre uzunluğunda, içerisinde tarım potansiyeli çok yüksek alanlar, endemik bitki türlerinin yetişebileceği alanlar yanı- sıra ekonomik değerleri çok yüksek bölgeleri kapsayan arazinin taraflarca hangi modelde işletileceği de bilinmiyor.

*
Ya da PKK hareketinin, henüz TBMM Enerji Komisyonunda kabul edilerek Genel Kurula sevkedilen,
Petrol arama ve üretim talebinde ülke çıkarını gözetmediği için Türk Devletini zarara uğratması kaçınılmaz,
Yabancı devlet şirketlerinin petrol faaliyetinde bulunabilmeleri için uygulanan koşulları kaldıran,
Stratejik öneme sahip petrol arama ve üretim faaliyetinde yabancı devletlerin hakimiyetinin önünü açan,
Devlet adına arama ve üretim faaliyetinde bulunan TPAO’nun mevcut kanunda sahip olduğu hakları geri alan ve özelleştirilmesine yol açan Türk Petrol Kanunu tasarısı ile oluşacak petrolcülük tekelini,
Petrol rezervi potansiyeli açısından dünyanın en büyük 10 bölgesi içinde yer alan Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki gücünü nasıl aşacağı da bilinmiyor.

*
Osmanlı hayalleriyle “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız ” hesabı yapan AKP, o bölgenin sınırlarını çizen büyük ya da küçük oyuncuları hiç hesaba katmıyor.
Abdullah Öcalan’ın akil adamı İsmail Beşikçi,”Öcalan’ın inkârcı, asimilasyoncu, ırkçı, sömürgeci, Türk-İslam sentezi anlayışı sloganlarına sarılması devleti rahatlatabilir ama Kürtlere bir hak, özgürlük getirmez. İslam kardeşliği Kürtleri oyalama, kandırma sloganıdır”diyor.

*
Doğrusuna Atatürk işaret ediyor,”Türk Milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu alçak, vatansız, milliyetsiz, beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara müsamaha edecek bir heyet değildir. Türk Milletinin sosyal düzenini bozmaya yönelen didinmeler boğulmaya mahkumdur”diyor.

30.3.2013

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir