KILIÇDAROĞLU MOSKOVA’YA !

            Bizim gençliğimiğimizde “Komünistler Moskova’ya » biçiminde bir slogan vardı.

            Tamamen yalan üzerine kurgulanmış, ne komünizmle ve ne de o dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile ilgisi olmayan; salt Cumhuriyetle ve Kemalizmle olan düşmanlığı örtbas etmek için tasarlanmış bir slogan idi.

            Sözde ‘Komünizmle Mücadele Dernekleri’ adı altında örgütlenmiş, Soğuk Savaş bağlamında Amerikan/CIA güdümlü bir siyasal hareketin kurguladığı bir slogan.

            Fetullah Gülen de bu hareketin içinde idi, İsmail Kahraman da…

            Bugün hâlâ AKP’nin içinde en keskin ‘siyasetçi’ler ile onların çocukları olan yeni yetme siyasetçiler de bu ‘hareket’in içindedirler.

            Bu ‘Hareket’ o gün bugündür ‘Milliyetçi’ bir hareket olarak varlığını sürdürmektedir.

            İYİ Parti içinde de varlar, DEVA’nin içinde de ve Gelecek Parti içinde de varlar.

            Demirel’in partileri içinde de var idiler!

            Özal’ın partisi içinde de var idiler.

            Ancak ve ne var ki, SSCB’nin dağılmasının ardından ve Özal’ın önderliğinde Moskova’ya ilk koşanlar da bu kesimler oldular.

            Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Özbekistan’a, Türkmenistan’a ve Kırgızistan’a da en önde koşanlar bunlar oldular.

            Ve Özalcılığın en belirgin özelliği olan ‘üçkağıt’, ‘yalan’ ve ‘dolan’ı oralara ilk götürenler de bunlar oldular.

            Öyle ki, bu sözde ‘gardaş ülkeler’ sizin gardaşlığınız batsın deyip, bizimkileri taş ve sopalarla kovmak durumunda kaldılar.

            Bu öyküyü uzatmak mümkün ama ben günümüze gelmek istiyorum.

            Bugün dünya genelinde bir ‘yeniden biçimlenme’ (configuration) süreci yaşanıyor.

            Şanghay hareketi şöyledir ya da böyledir demenin yeri burası değil.

            Kuşkusuz ileride ayrıntılı çözümlemeler yapmayacağımız anlamına gelmemelidir.

            Ancak şu kadarını söylemeden geçmek olmaz.

Türkiye’de bugün ‘Avrasyacılık’ denildiğinde,  avrasyacılığın eline tuzunu alanın gerçekte ne olduğunu bilmeden saldırdığı bir hıyar gibi görüldüğünü söyleyebiliriz.

Oysa Avrupa’da bile en az on tür ‘avrasyacılık’ olduğunu belirterek geçelim.

Ve gelelim Kemal Kılıçdaroğlu ve/ya da altılı masaya.

Altılı Masa bileşenleri ne derlerse desinler; ama CHP Genel Başkanı olarak Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten CHP Genel Başkanı ise öncelikle Moskova’ya gitmelidir.

Çünkü CHP’nin kurucu Genel Başkanı olan Mustafa Kemal’in en önemli iki eseri Cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi ise de, üçüncü en önemli vasiyeti ‘Moskova Dostluğu’dur.

Kaldı ki, yukarıda sözünü ettiğim Cumhuriyet düşmanları ‘Komünistler Moskova’ya derken Atatürk’ün bu vasiyetine de saldırmakta idiler.

Ancak bu tipler, tarihin her döneminde olduğu gibi yanar/döner ya da doğrudan fırıldak oldukları için, Özal’la birlikte önce onlar Moskova’ya koşmuşlardı.

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye gideceği haberi geldi.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye gitmeden önce Moskova’ya gitmesi gerektiğini kimi uzmanlar dile getirilmiş idiler.

Bu ziyaret illa Putin ve politikalarını desteklemek anlamına gelmez ve gelmemelidir.

Ancak Türkiye ile Rusya’nın tarihsel dostluğunu anımsatıp pekiştirmek amacına yönelik olmalıdır.

Kaldı ki, dünyanın yeniden biçimleniş sürecinde, Rusya dostluğu Türkiye için sadece duygusal değil ama ‘stratejik’ bir zorunluluk olarak kendisini dayatmaktadır.

Bu ‘Dostluk’un içeriği kuşkusuz günün gereklerine göre biçimlenecektir.

Ve ‘Altılı Masa’nın, denildiği üzere ‘hissiyat’ı yani duyarlılıkları da dikkate alınacaktır.

Ancak bu, CHP için ‘kaçınılmaz’ bir girişim olarak görülmelidir.

CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Altılı Masa’nın duyarlılığını dikkate aldığı kadar Mustafa Kemal’in duyarlılığını da dikkate almak zorunda değil midir?

Öyleyse, bugünden tezi yok, haydi Kemal Kılıçdaroğlu Moskova’ya diyorum.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir