Başlığı okuduğunuzda, bu üç alakasız kavram nasıl bir araya geldi diye şaşırabilirsiniz. İnanın ben de şaşkınım. Artık hiçbir olaya şaşırmam, böylesi bir karanlıkta, böylesi bir iklimde her çalının, her taşın altından bir zulüm çıkabilir diyorum. Diyorum da, hala “bu kadar da olmaz” dedirtecek olaylar gelip önümüzde bitiyor.
Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesinden bir öğrenci ile konuştum. Duyduklarımdan adeta beynim yandı.
Fakültenin konferans salonunda ;
Hukuk Fakültesi Ombudsmanlık ve Arabuluculuk Topluluğu tarafından 27 Mayıs 2022 tarihinde bir toplantı düzenlenir. Toplantının konuşmacısı Anayasa Mahkemesi üyesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı M. Topal’dır. Topal konuşmasının 10-15 dakikasında Uyuşmazlık Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin görev alanını anlatır. Daha sonra, Hukukçulara Öğütler içeren bir kitaptan alıntılarla hakimlik mesleğinde hakimlerde olması ve olmaması gereken vasıfları anlatır. Buraya kadar her şey normaldir. Buradan sonraki konuşmalar ise beyninizi yakacak cinsten.
Konuşmayı bana anlatan öğrenci arkadaşımız konuşmanın çok uzun kısmında yapılan konuşma nedeniyle haklı olarak çok üzgün, hatta umutsuzdu. M. Topal geri kalan konuşmasında “alevi, sosyalist ve solcuları” hedefe oturtmuş. Hayatında alevi, sosyalist ve solcular tarafından şiddetli baskılara maruz kaldığını, azmi ve çalışkanlığı sayesinde meslekte devamını sağlayabildiğini ifade etmiş. Açıkça dindar olduğunu söyleyip, gümüş yüzük taktığı için de solcular, aleviler ve sosyalistler tarafından eleştirildiğini anlatmış. Bu konuşmalar öğrenciler arasında büyük bir şaşkınlık yaratıyor.
Bu konuşmayı yaptığı söylenen kişi Anayasa Mahkemesi üyesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanıdır(!)
Toplantı mutlaka kameraya da alınmıştır.
Şimdi böyle bir üyenin altına imza koyduğu karara;
Bir alevi, solcu, sosyalist güvenebilir mi?
Bir Anayasa Mahkemesi üyesi öğrenciler üzerinde kin, nefret veya ötekileştirme ile sonuçlanacak bir konuşma yapabilir mi?
AKP Genel Başkanı ne demişti? “Kininize ve dininize sahip çıkın” demişti değil mi?
Kin ile bir araya gelen din olsa olsa şeytanın, karanlığın dinidir. İslam Alimleri der ki;
“Her kim ki kinnidir, bilin ki o cinnidir.(Yani, şeytan meşreplidir.)
Bu hatırlatmadan sonra Alevilik konusuna geleceğim;
Ben Kastamonuluyum. Kastamonu’da Alevi yerleşim yeri yoktur. Sünni bir ailenin çocuğuyum. Sünni bir ailenin çocuğu olarak hiç bu dönemdeki kadar utanmadım.
Üniversitede çok can, melek gibi diyebileceğimiz bir arkadaşım vardı. Asistandı. Bana dostluğumuzun bir –iki yıl sonrası çekinerek Alevi olduğunu söyledi. O gün arkadaşımdan çok utandım. Bizler nasıl insanlarız ki, dostlarımız ancak bir-iki yıl sonra bize çekinerek Alevi olduğunu söylüyor. Bu durum bile asıl baskının kimler tarafından yapıldığını göstermiyor mu?
Sonra Ankara’da çalışırken birçok Alevi çalışma arkadaşım oldu. İnanın en düzgün çalışan insanlar bunlardı. Bir amir Yusuf S. Vardı. Yerde bir kablo bulsa alır, eğitimde kullanırım diye devletin malına sahip çıkardı. Amirleri olarak hiçbir yalakalıklarını, ispiyonlarını da görmedim.
Alevi vatandaşlarımız hakkında birçok ahlaksız hikayeler uyduruldu. İşte zulüm budur.
Ben sonra bu konuyu incelemeye başladım. İnceledikçe Alevilerin Türklüklerini koruyan, Cumhuriyetin aydınlık yüzleri olduğunu gördüm. Sorduğumda Cem evlerinde mutlaka Atatürk resmi olduğunu, ayrıca kütüphane olduğunu öğrendim. Sünniler kurban kesip, amacından saptırarak bir yıl yemek için kurban etlerini dolaplara doldururken, Aleviler kurbanlarını topluca Cem evinde kesiyor. Bütün köye eşit olarak dağıtıyor.
Bugün Türkülerimiz, sazımız, sözümüz varsa, Alevi Türkler sayesinde var.
Alevi Türklere nefret Yavuz Sultan Selim’in Emevi Alimlerini(!) Hilafet rüşveti olarak imparatorluğa almasıyla başlar. Yavuz zamanında devşirme şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fermanıyla 40 bin Alevi Türk katledilmiştir. Bu katliamlar Kanuni ve diğer padişahlar döneminde de devam etmiştir. Bu zulüm nedeniyle Alevi Türkler Doğuda kendini Kürt kimliği ile saklamıştır. Karakoyunlu gibi soyadları olan ve Kürtleşmiş birçok Türk boyu vardır.
Emperyalist ülkeler yıllardır ajanlarıyla, devşirdikleri hainleri ile Kürt-Türk çatışması çıkarmak için çalıştı, başaramadı. Çorum ve Kahraman Maraş olayları ile de Alevi-Sünni çatışması yaratmaya çalıştı. Başaramadı ama hala çalışıyor. Gezi direnişinde F-CİA elemanı polislerin Alevi çocuklarımızı hedef yaparak katletmesi tesadüf mü sanıyorsunuz? Öldürülen çocuklarımızın hepsi Alevidir. Yetmedi, Cem Evinde bir cenazeye katılan Alevi yurttaşımız polis kurşunuyla ensesinden vuruldu. CİA’nın aparatları, Alevi-Sünni ayrışması için her alçaklığı yaptı. Kumpas davalarda Alevi subaylar hedef yapıldı. Esir evine tıkmakla kalmadılar. Bir de ailelerine ahlaksız iftiralarda bulundular.
Bunun adı Alevi kimliği altında aslında Türk düşmanlığıdır.
ABD askerleri bu ahlaksız oyunu Irak’ta oynadı. Sadece etnik çatışma yaratmadı. Bir de şia-sünni çatışması yaratmak için her türlü kışkırtıcı eylemleri yaptı. Bir gün şii, diğer gün Sünni camileri bombalayıp iç çatışma yaratmaya çalıştılar. BOP veya GOP’ni gerçekleştirmek için Ortadoğu’yu hem etnik, hem de mezhep bazında dilimlere ayırma planı yürürlükte iken, emperyalizmin amacına hizmet edecek söylemler niye yapılır?
Almanya ve Avusturya gibi devletler bölücü faaliyetlerini Alevi Türkler üzerinde yürütürken, Alevi Türkleri Türkiye’den koparmaya çalışırken, ateşe odun atacak söylemler kimin işine yarar?
Bu ülkede özür dilenecekse Alevi Türklerden özür dilenmelidir. Bizler Sünni bağnazlıktan utanan Türkler olarak, ARTIK YETER diyoruz!.
Sayın Anayasa üyesi dindar(!) olduğunu söylemiş. Bu sadece sayın üyeyi ilgilendirir. Anayasamızda Laiklik ilkesi hala yürürlüktedir. Anayasa ilkelerini paspas yapan hukukçulardan(!) gına geldi.
Anlaşılan o ki, Sayın üye diniyle kinini canlı tutuyor ve bu kin meslek ilkelerini çiğneyip paspas yapacak kadar diri.
Bu üye AKP Genel Başkanı’nın tarifine tam uygun bir üye olmalı değil mi? Kinine ve dinine sahip çıkmış.
Oysa bir Anayasa Mahkemesi Üyeliği yapan bir insanın yüreği aydın, gözleri bağlı olmalıdır. Vatandaşlarını ötekileştiren bir hukukçu gerçekte o mesleği ASLA İÇSELLEŞTİREMEMİŞ, aşiret kültürü, kan davası benzeri “kin davasının” esiri olmuştur.
O söyleşiyi dinleyen öğrencilerin yaşadığı travmayı düşünemiyorum bile… O öğrenciler arasında solcu, sosyal demokrat, Alevi öğrenci mutlaka vardır. Hukuk ilkelerini dinlemek yerine, hukuk nasıl çiğnenir, uygulamalı olarak dinlemiş olmalılar. YAZIK!
AKP isteyerek yarattığı bu cehennemden kendi de yanmadan kurtulamaz. Çünkü yaktığı ateş artık bütün ülkeyi yakıyor.
Zahide UÇAR(11.06.2022)
Bir yanıt yazın