SİZE BİRŞEY OLACAK
Genelde, bizde ‘Bize bir şey olmaz’ görüşü egemendir.
Korona virüse karşı aşı olmak istemeyen yurttaşlarımızı anımsayın.
Bu gidişle ‘Nana muhtaç olacaksınız’ diyenlere; ‘bize bir şey olmaz’ denilmedi miydi?
Ancak, apaçık görülüyor ki, bu gidişle, gerçekten de ‘nana muhtaç olacaksınız’.
Merak etmeyin, ‘çoğu gitti azı kaldı’: bir parça ekmek için biribirinizi boğazlamak için çoğu gitti azı kaldı.
Siz yine ‘bize birşey olmaz’ diye kendi kendinizi aldatmaya devam edin.
Nereden bakılsa, on yıldan fazladır yazıyorum; “bunlar bir iç savaş çıkarmadan gitmeyecekler”.
Evet on yıldan fazladır.
Peki ama on yıldır niye ‘bu savaş’ çıkmadı diyenleriniz olacaktır.
Bu soruyu ‘Nicel birikim’ler tamamlanmadığı için diye yanıtlayabilirim.
Ama SADAT yöneticisi bugün, sosyal medyadan nasıl haykırdı:
İktidarımızı “seçim sandığıyla da olsa teslim etmeyeceğiz!”
Ve siz yine, ‘o havlamış, bize bir şey olmaz’ diyeceksiniz, eminim.
Yarın size bir şey değil ama ‘çok şey’ olduğunda ise artık iş işten geçmiş olacak.
Bakın, ‘yılanın başı’, benim anımsadığım kadarıyla, neredeyse on kez “kimse iktidara talip olmayı aklından geçirmesin!” dedi mi demedi mi?
Siz duymamış olabilirsiniz, duymazlıktan geldiğiniz bile söylenebilir.
Ama, herif açık açık söyledi, ama sen duymak istememişsen ben daha ne yapabilirim?
Şimdi yineliyorum:
Kim ne derse desin; isterse Kılıçdaroğlu her gün bir ‘in’i bassın, Akşener işi hep ‘ti’ye alsın; Karamollaoğlu olmaması için istediği kadar dua etsin bu ‘çatışma’ çıkacak.
Manifaturacı Ali (ilk göreve geldiği günlerde verdiğim isimdir), istediği kadar ‘böyle bir şey olamaz’ desin; Davutoğlu istediği kadar “hukuka saygılı olmaya davet ediyorum” desin; Uysal da ‘demokratik teamüllerimize aykırı’ diyedursun, bu ‘savaş’ çıkacak, nokta.
Çıkaracaklar…
Karşı olanlara ise, neden, ‘biz’ değil ama ‘siz’ diye hitap ediyoruma gelince.
Çünkü ‘siz’, ‘Kurtuluş savaşı’nı ‘zerre’ anlamadınız; Mustafa Kemal’i ‘asla’ tanımadınız, ‘Yurttaşlık’ı hiçbir zaman özümseyemediniz.
“Bu ülke kanla kuruldu” diyorsunuz, ama onlar da aynı şeyi söylüyorlar.
Ergenokoncu subay, “bu savaş Sakarya’da ölenlerin torunları ile, savaştan kaçanların torunları arasında oluyor” dediğinde, tınmadınız.
Yani ortada bir ‘kan’ var ama, kimin kanı bilmiyorsunuz.
Çünkü bu sözün ‘derinliği’ni kavrayamadınız.
Şimdi köşenizde ‘Mustafa Kemal’in derinliğinde boğuluyorum’ diyebilirsiniz.
Oysa, bu millet size yüzme öğretmek için saçını süpürge etmişti.
Mustafa Kemal’in değerini anlayamadınız.
Bir diğeriniz Dolmabahçe’de yediği dolma ile boğulup gitti idi.
Bir diğerinizi, bu milletin vebali çarptı, şimdi ‘ağzı yamuk’ biçimde sürünüyor.
‘Siz’i saymakla bitiremem.
Hepinizin bugünkü ‘durum’dan, ‘görevi ihmal’iniz var, ‘korkaklığınız’ var, ‘aldatılmışlığınız’ var, kısaca ‘suç’unuz var.
Şimdi, ‘zurnanın zırt dediği yere’ gelmiş bulunuyoruz.
Ya aklınızı başınıza alır, bir an önce ‘toparlanıp’, ‘var gücünüz’le bu ‘alçaklık’a, bu ‘namussuzluk’a, bu ‘talan’a, bu ‘hukuksuzluğa’, kısaca bu ‘vatan hainliği’ne karşı çıkarsınız; ya da yine eskiden olduğu gibi, “ben buna hainlik diyemem’, terbiyeme aykırı olur diye kıvırtırsınız.
Ee ben size daha ‘ne’ diyeyim?
Siz, ‘bize bir şey olmaz’ diye kendinizi aldatadurun o zaman.
Ancak size ‘bir şey’ değil, ‘çok şey’ olacak.
Dah önce de yazmıştım, yineliyorum:
Çoğu gitti azı kaldı!
Doğduğunuza pişman olmak istemiyorsanız, doğduklarına pişman etmeniz gerekiyor.
Doğanın da Tarih’in de yanlışlanamaz ‘yasa’sı böyle diyor.
Bir yanıt yazın